22-25 Mayıs tarihlerinde gerçekleşen Avrupa Parlamentosu seçimlerinin çıkardığı yeni tablo, biraz Türkiye’nin 7 Haziran 2016 seçimi sonucunu anımsatıyor. Avrupa, çok farklı partilerin parlamentoya girdiği; yeşillerin yükseldiği, merkez partilerinin güç kaybettiği ve katılımın yüksek olduğu bir seçim geçirdi. Katılım 2014’de %42.6 iken bu seçimlerde %50.5’e çıktı. Bizim coğrafyalarda neredeyse seçim iptaline kadar gidebilecek bu oran, Avrupa Parlamentosu seçimlerinin 1994’den beri en yüksek katılım oranı olarak tarihe geçti.
Ülkeler bazında bakıldığında, birliğin kurucu üyeleri Belçika (%89) ve Lüksemburg’un (%84) vatandaşları en yüksek katılım gösterdi. Avrupa ile boşanma arifesinde olan İngiltere’de halkın %37’si seçime katıldı. Enteresan bir şekilde bu İngiltere tarihindeki en yüksek AP seçimine katılım oranı. En düşük katılım ise, %22,7’yle Slovaklara ait. Slovaklar 2014’te %13 katılım göstererek sonunculuğu kimseye kaptırmamıştı.
Avrupa Parlamentosu’nun asıl görevi yasama organı olarak çalışıp tavsiye niteliğinde karar almak. Bunun yanı sıra AB’nin, bütçesinin nihai hali için mutlaka parlamentodan onay alması gerekiyor. AP üyeleri yalnız Avrupa Birliği kurumlarını değil, kendi ülkelerinin iç siyasetini de etkilemek için parlamento kürsüsünü bir sahne olarak görüyor. Hatırlayanlar olacaktır, 2014’de Nigel Farage oylarını büyük bir oranda arttırarak girdiği Avrupa Parlamentosu’da sonraki 6 ayda her hafta manşet yaratan açıklamalar yapmıştı.
Avrupa işleyişini oldukça değiştirecek bu seçim sonuçları 5 maddede toparlanabilir:
- Pro-Avrupacı politikacılar 751 sandalyenin 3’te ikisini aldılar. Sandalye sayısı Brexit sonrası 705’e düşecek. Yani İngiltere’ye ait olan 46 sandalye tamamen kaybolurken, kalan 27 sandalye diğer üye ülkelere dağıtılacak. Örneğin, İngiltere AB’den çıktıktan sonra Fransa’nın AP’deki sandalye sayısı 74’ten 79’a, İtalya’nın ise 73’ten 76’ya yükselecek. Bu düzenlemeler nüfus artışı oranına göre yapılıyor. Brexit’den sonra İngiltere’nin kalan 46 sandalyesi – ve seçilen temsilcisi – tamamen ortadan kaldırılacak.
- Geleneksel sağ ve sol partiler bu seçimde 80 sandalye kaybettiler. Sola oy veren seçmen yeşillere, merkez sağa oy veren seçmense aşırı sağa kaydı. Avusturya burada bir istisna. Avusturya’nın merkez sağ partisi seçimi birinci bitirdi ve aşırı sağcılar oy kaybetti. Avrupa’nın ana merkez sağ grubu Avrupa Halk Partisi’nin sandalye sayısı bu seçimde 216’dan 173’a düştü. Halihazırda 28 birlik üyesi ülkenin 23’ünün parlamentosunda var olan aşırı sağ gruplar ise, AP seçimlerinde oylarını beklendiği kadar olmasa da epey yükselttiler. İsveç’in göçmen karşıtı İsveç Demokratlar Partisi, oyunu en çok arttıran parti oldu. Avrupa’nın bu durumu, yasa çıkarmak için merkez blokların dışındaki küçük grupların da onayını almak gerekeceğini gösteriyor.
- Avrupa tarihinin en bölünmüş parlamentosunda merhaba dedi. Önümüzdeki beş senede, yasa çıkarmakta ve uzlaşmakta oldukça zorlanan bir Avrupa göreceğiz. Yeni ittifaklara ihtiyaç var. Salvini’nin Le Pen ve Orban’dan destek alarak başını çektiği sağcı Kuzey Ligi artık parlamentodaki en büyük üçüncü parti. Manfred Weber’in lideri olduğu Hristiyan demokratların ve muhafazakarların tercihi merkez-sağ Avrupa Halk Partisi de seçimde en fazla sandalye kapan parti oldu. Merkez sol parti Sosyalistler ve Demokratlar da seçimi ikinci bitirdi. Onlar da sandalyelerini 180’den 146’ya düşürdüler. Son 20 senede ana bloklar olan Avrupa Halk Partisi ve Sosyalistler & Demokratlar bu seçimde salt çoğunluğu kaybetti. Bu da spektrumun kenarında yer alan küçük partilerin temsilcilerinin parlamentoda sandalye hakkı kazanmasına sebep oldu. Sonuç olarak, parlamentonun iki büyük grubunun aralarında uzlaşarak belirlediği ‘spitzenkandidat’ prensibi ile yasa çıkarma geleneği de sona erdi.
- İngiltere’de birkaç ay önce UKIP eski başkanı ve Brexit küheylanı Nigel Farage tarafından kurulan Brexit Partisi %32 ile seçimleri birinci bitirdi. Partinin tek bir mesajı vardı: İngiltere anlaşmalı ya da anlaşmasız, 31 Ekim’e kadar Avrupa Birliği’nden çıkmalı. Tekrardan referanduma gitme ihtimalinin konuşulduğu bu günlerde AP seçimi sonuçları, halkın büyük bir kısmının halen Brexit yanlısı olduğunu karar alıcılara göstermiş oldu. Brexit’in içinde çıkamaması ve otorite krizi ile tepki çeken Muhafazakâr Parti oyların %9,1’ini alarak seçimi beşinci bitirdi. Liberal Demokratlar %20,3 ile ikinci parti olurken, İşçi Partisi %14,1 ile üçüncü oldu. %12,1 oy alan Yeşillerin, Jeremy Corbyn’in agresif muhalefetinden yılmış işçi partililerden oy aldığı gözlemleniyor.
- Avrupa’nın mevcut sol partileri, eşitlikçi ve yenilikçi sosyalistlerin isteklerine cevap vermiyor. Bu nedenle de günümüzün en büyük sorunu olarak görülen çevre tahribatına odaklanan yeşil partiler güç kazanıyor. Yeşiller 2009 AP seçimlerinde 57, 2014’te 52 temsilci kazanırken, bu sene sandalye sayılarını 71’e çıkardı. Çevreci protestolarının tüm hızıyla sürdüğü Almanya’da Yeşiller Partisi yüzde 22 oy alarak birinci oldu.
Bütün bu maddeler gösteriyor ki gelecek beş sene içinde, kendi içinde daha çok didişen ve birliğin zayıflıklarını daha çok hisseden bir Avrupa yasama kurumu göreceğiz. Bu olumsuz gibi gözükse de uzun vadede çok yararlı sonuçlar doğurabilecek bir kaos durumu. Burada önemli olan Avrupa’nın mevcut konjonktürde başı çektiği çevre yanlısı politikaların, siyasi çıkarlara alet edilmemesini sağlamak.
Gelecek 10 sene, belki de insan ırkının Dünya üzerindeki yaşantısının gidişatını en çok belirleyen zaman dilimlerinden biri olacak. Greta Thunberg liderliğinde Avrupa’nın dört bir yanında devam eden Gelecek için Cumalar protestolarının da ortaya koyduğu gibi, zamanımız düşündüğümüzden çok daha az. Avrupa Birliği’nin, liberal yönetişimin en büyük projesi olarak, çevre sorununun ve eşitsizliklerin giderilmesi için özel bir görevi olduğunu kabul edip buna göre yasalarını düzenlemeye başlaması, dünyanın bütün sakinleri için olumlu sonuçlar doğuracaktır.