ABD’de teknoloji şirketlerinin yolu gittikçe daha çok mahkeme salonlarından geçiyor. İlk davacı, Uber. Bu şirket baştan beri sürücülerini bordroya almak yerine kendi hesabına çalışan şirket sahipleri olarak konumlandırdı. Uber ile sürücüleri arasında adı konmamış bir anlaşma vardı: Uber sürücüler için sigorta vb. maliyetleri ödemez ve işten çıkarma durumunda tazminat sorumluluğu ile karşılaşmaz; bunun karşılığında sürücüler zamanlarını esnek kullanır, isterse rakip platformlarla da çalışır ve işin sonunda Uber taksiden çok daha ucuza hizmet verir. Ama sürücü sayısı artıp fiyatlar düşüp, sonunda sürücüler boğaz tokluğuna çalışmaya başlayınca bu denklem bozuldu. Kaliforniya’daki politikacılar sürücülerin baskısına dayanamadı. Uber’e tüm sürücülerini bordroya alma mecburiyeti getiren bir kanun çıkarıldı. Uber tam bu şartlarda Kaliforniya’dan çekileceğini açıklamıştı ki mahkeme kanunun anayasaya aykırı olabileceği şüphesiyle yürütmeyi durdurma kararı verdi. Neler olup biteceğini göreceğiz.
İkinci davacı Tiktok. Başkan Trump ulusal güvenlik gerekçesi ile Tiktok’un çoğunluk hissesi Çinlilerde olduğu sürece ABD’de faaliyet gösteremeyeceğine dair bir kararname yayınladı. Şirkete 20 Eylül’e kadar süre verildi. Bu arada Tiktok’un Çinli sahipleri hisselerin bir bölümünü Amerikan Oracle ve Walmart’a satmak ve şirketin verisini ABD’de tutmak üzerine anlaştılar. Tiktok’la ilgili bir ulusal güvenlik endişesi varsa, şirketin kime ait olduğu veya verinin nerede tutulduğundan ziyade algoritmaların kimin tarafından tasarladığının önemli olduğu gerçeği bir yana, anlaşmanın onayları tamamlanmadan Trump’ın verdiği süre doldu. Ama son anda yine bir Amerikan mahkemesi Trump’ın kararının kanuniliğini şüpheli bularak yürütmesini durdurdu. Neler olup biteceğini göreceğiz.
Avrupa’da ise yeni yaklaşım işi mahkemelere bırakmak yerine kapsamlı bir düzenleme ile global dijital devlerin oluşturduğu tekelleri kırmak. Avrupa Birliği, Google hakkında yürüttüğü rekabet hukuku soruşturmalarında kritik kararlar vermiş, dünya çağında standartlar oluşturmuştu. Hatta benzer kararlar Türkiye’de verildiğinde Google’ın ülkemizi Android işletim sistemini çekmekle ve Google Shopping’i kapatmakla tehdit ettiğini gördük. İlki teknik olarak mümkün değildi ve gerçekleşmedi, ikinci hizmet ise kapattı ama e-ticaretçiler bu durumdan memnun. Ancak rekabet hukuku soruşturmaları o kadar uzun sürüyor ki kararlar uygulamaya geçtiğinde atı alan zaten Üsküdar’ı geçmiş, Google’ın tekel konumu yerleşmiş oluyor. Bu nedenle Avrupa Birliği geçen hafta açıkladığı Dijital Hizmetler Yasası taslağı ile artık Google ve Facebook’a verilerini rakipleriyle paylaşma zorunluluğu getirmeyi planlıyor. Avrupa dünyanın en büyük dijital hizmetler pazarı. Burada rekabetin kartları yeniden karılacak mı göreceğiz.
Teknolojik inovasyonların piyasadaki etkisi büyüdükçe, farklı toplumsal kesimlerin tepkisi artıyor. ABD’de teknoloji çok hızlı geliştiği için, toplumsal tepki daha sert, düzenlemeler daha tepkisel oldu. Avrupa’da ise daha dengeli bir yaklaşım hakim. Türkiye’de de kamuda teknolojik işleri düzenlemeye yönelik birçok adım var. Yapmamız gereken tepkisel değil, stratejik hareket etmek. Doğal olarak yakınsayacağımız regülasyonlar Avrupa Birliği’nde. Ancak kendi ulusal çıkarlarımızı da hesaba katmalıyız. Ulusal çıkarlarımız rekabeti artırarak inovasyonun önünü açmaktan, bunu yaparken geleneksel kesimlerin dönüşümünü kolaylaştıracak destekler vermekten geçiyor.
Bu yazı alıntıdır.