Bugün itibariyle dünya nüfusunun yarısı büyük şehirlerde yaşıyor ve bu oran gün geçtikçe artıyor. Birleşmiş Milletlere göre 2050 yılında, dünya nüfusunun yaklaşık %70’i şehirlerde yaşayacak. Hâliyle bu durum sağlık, gıda, barınma ve ulaşım gibi temel konuları önemli ölçüde etkileyecek. Peki günümüz şehirleşme yapısı, şehir nüfusunun bu parabolik artışını yeterli düzeyde karşılayabilir mi? Bugünkü koşullarda oldukça güç. Hâlihazırda yüz yüze olduğumuz iklim değişikliği, kısıtlı kaynaklar, kaliteli eğitime erişim ve nitelikli iş gücü oluşumu gibi konular şehir nüfusunun artışını düşünmediğimizde bile başa çıkmakta oldukça zorlanılan problemler. Dolayısıyla şehir nüfusunun bu önlenemez artışı karşısında kayda değer çözümler geliştirilmesi artık bir zorunluluk.
Bu noktada, sosyal etki yaratacak konularda çözümler geliştirmeyi hedefleyen sosyal girişimcilik ve sosyal inovasyonun doğuşuna geliyoruz. Sosyal girişimcilik, kuşkusuz ki cep telefonlarının ve kişisel bilgisayarların modern topluma girişi ve bireylerin bu cihazlarla olan ilişkileri sonrası başka bir yöne evrildi. Bu da bizi, dijital teknolojinin toplum yaşamının tüm yönlerini etkilediği bugünkü gerçekliğe getiriyor. Dolayısıyla sosyal inovasyonun ve teknolojinin birbiriyle olan devamlı ve derin ilişkisine şaşırmamak gerek. Ne mutlu ki bugün dünyanın her yerinde sosyal girişimlerin sayısı giderek artıyor.
Kitle kaynaklı işbirliği üzerinden sivil toplum sorunlarına çözüm getirmeyi hedefleyen “Supercívicos” da bunlardan biri. Uygulamanın yaratıcıları, bir problemin çözümünde toplumun katkısının esas alındığı sistemin (crowdsourcing) sosyal etki yaratma gücüne gönülden inanan bir ekip. Uygulamanın çıkış noktası da, Meksika’da oldukça büyük bir problem olan kentsel altyapı. Özetlemek gerekirse, Meksika’daki 10 yaya geçidinden 9’u, geçitlerde derin çukurların olması, fazla miktarda su sızıntıları veya tekerlekli sandalyeler için herhangi bir yolun olmaması gibi sebepler nedeniyle tehlikeli olarak değerlendiriliyor. Uygulamanın yaratıcıları da, bu gibi durumları değiştirmenin yolunun yetkilileri aksiyon almaya itmek olduğuna karar veriyor. Böylelikle “Supercivicos” ortaya çıkıyor.
Uygulama sayesinde akıllı telefonu olan her vatandaş, içinde bulundukları toplumu ilgilendiren sorunları anlattıkları 30 saniyelik videoları uygulamaya yükleyerek bir nevî gazeteciye dönüşebiliyor. Bu hikâyeler konum olarak etiketleniyor ve kategorilendiriliyor. Böylelikle toplumsal sorunlardan oluşan devasa bir açık veri tabanı elde ediliyor. Bu veri tabanı daha sonra devlet ile paylaşılıyor ve devlet odaklanılması/çözüm geliştirilmesi gereken konular hakkında bilgilendiriliyor.
Bu uygulamanın özellikle öne çıkan iki özelliği var: Birincisi, insanlara aidiyet hissi veriyor. Bu gerçekten çok önemli bir olgu. Bu, insanlara içinde bulundukları toplumda bir değişimin parçası olmanın tatmin edici duygusunu veriyor. Aynı zamanda bu tür problemlerin farkında olup çözüm arayan tek kişinin kendileri olmadığını görüyorlar. Tek başına olmadıklarını hissediyorlar. Pek çok insanla aynı değerleri paylaştıklarını fark ediyorlar. Dile getirdikleri sorunların ilgili kişilerce dikkate alındığını görmek aynı zamanda bir güven ortamı yaratıyor.
Supercivicos, “Citizen Journalism” olarak tanımlanan bu sistemin önemini anlatırken, çok önemli bir noktaya daha değiniyor aslında: Tasarım odaklı düşünce sürecinin temelinde yer alan “kullanıcı tecrübesi”.
Kentsel altyapıya ilişkin veriler elbette ki çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından toplanıyor ve biliniyor. Mesela sigorta şirketleri veri tabanları üzerinden tehlikeli olarak nitelendirilen geçitlerin/yaya yollarının bilgisine ulaşılabilir. Fakat bu bilgiyi, söz konusu tehlikeleri gerçekten tecrübe etmiş insanlardan almak tamamen farklı bir durum. Tekerlekli sandalye kullanan engelli birinin veya bebek arabasıyla her gün oradan geçmek durumunda olan bir kadının, yani gerçek anlamda yaya yollarıyla / geçitleriyle etkileşimde olan, onları tecrübe eden insanların verdiği bilgiler, geleneksel yöntemlerle toplanan verilerden çok farklı ve bir noktada problemin çözümü adına daha değerli.
“Supercívicos” kurucuları aslında “Los Supercívicos” olarak anılan ve Meksika’daki şehirlerde düzeltilmesi gereken problemlere değinen komik video çeken bir grup komedyen. Kısa zamanda sosyal medyada iki milyondan fazla takipçi edinen grup, bu hatırı sayılır kitleyi “Supercívicos” uygulamasını yaratarak bu kişileri aynı zamanda içerik üretici hâle getirmeyi hedefliyor. Dolayısıyla başından beri mizah işin içinde aslında. Böylelikle vatandaşların ilgili otoritelerle iletişimi hem daha kolay hem de daha eğlenceli oluyor. İşin en güzel yanlarından biri de devlet görevlilerinin de vatandaşlarla daha sağlıklı, samimi ve dürüst bir iletişim kurmaktan mutlu olması.
“Supercívicos”, gündeme getirilen problemlerin çözümüne yönelik ilgili otoritelerce atılan adımları ve sürecin ilerleyişini before-after videolarıyla sosyal medya platformlarında da yayınlıyor. Bu, devlet görevlilerinin toplum içindeki izlenimine de oldukça pozitif yönde katkı sağlıyor. Ayrıca bu videolardan dolayı kendi tanıtımlarını yapmak isteyen devlet görevlileri arasında da bir rekabet geliştiğini ifade eden ekip, bu büyük ve pozitif viral etkisinden son derece memnun.
Sosyal inovasyonda, sürece dâhil olacak tüm tarafların desteği ve işbirliği çok önemli. Devlet tarafının birinci dereceden paydaş olduğu böyle bir oluşumun bu şekilde başarıya ulaşmış olduğunu görmek çok sevindirici.