Tuttuğum güncel notlara göre 80 günü aşkın bir süredir evden bir tek defa çıkmışım. 65 yaş üstü olanların çıkmamasının bir anlamı var herhalde… Haftada bir veya iki defa belli saatlerde dışarı çıkmak hayatı kolaylaştırıyor olabilir ama kendimi o kategoride de görmek istemediğim için galiba kendimce bir protesto yöntemi de izliyorum. Anladığım kadarıyla biraz daha devam edersek sokağa çıktığımız zaman insan görünce korkmaya başlayacağız.
Bu arada, eve kapanan aktif ve üretken insanların bugünkü teknolojik olanaklar çerçevesinde çalışmalarını kesintisiz olarak devam ettirebilmeleri, herhalde bundan 5 sene önce pek mümkün olmayacaktı. Beterin beteri var…
Covid-19 bittiği zaman hangi alışkanlıklarımızı değiştireceğimiz konusunu iki aydır, neredeyse tamamen tükettik ve içini boşalttık. Yapılmayan varsayım da pek kalmadı. Genellikle durum sektörel ve ekonomik açıdan değerlendiriliyor ama davranış olarak neler yapmamız gerektiği konusunda çok da fazla bir yorum yok… En azından ben görmedim.
Türkiye’nin, vaka sayısına bağlı ölüm oranları konusunda diğer ülkelerle karşılaştırıldığında başarısız olmadığına dair galiba kimsenin kuşkusu yok. Gerek sağlık bakanımızın sağduyulu yaklaşımı ve Bilim Kurulunun değerlendirmeleri gerek ise Cumhurbaşkanının ve Hükümetin konuyu ciddiye alış şekli, baştan beri yapılan tüm –zaman zaman da tüm kötü niyetli- spekülasyonlara rağmen iyi bir örnek oluşturdu. Unutmayalım ki bütün dünya bugünün koşulları altında daha böyle bir vaka yaşamadı.
Yine de elimizdeki teknolojik olanaklardan yeteri kadar yararlanıp yararlanmadığımız konusunda, özellikle geleceğin davranış modellerine kafa yoran birisi olarak, biraz da olsa kuşkum var:
Türkiye’nin Covid-19’a ilk kurbanı vermesinin üstünden 3 aya yakın zaman geçti. Bu yazıyı hazırladığım zaman vaka sayısı 170 bini aşmıştı. Kaybettiğimiz insan sayısı ise 4700’e yaklaşıyordu. Bu süreçte hastalardan ve kayıplardan biriken veri miktarının inanılmaz boyutta artmış olması gerekiyor. Ölüm oranlarının çeşitli yaş aralığındaki yüzdeleri, hangi kronik hastalıklarla uğraştıkları, hastalığı seyrinin şekilleri, hangi yörelerde yaşadıkları, aile büyüklükleri, kimlerden kapmış olma ihtimali oldukları… ve daha nice bilginin birikmiş olduğunu varsayıyorum. Ancak; sade bir vatandaş olmaktan öte, konuyu merakla izleyen bir insan olarak bu bilgilere ulaşamıyorum.
Bu verilerin herkese açılması konusunda birtakım tehlikeler olabilir. Denetimin işin ehli insanların elinde olmasının yararını gayet iyi anlıyorum. Ancak bilgilerin daha fazla uzman tarafından izlenip çözüm önerileri geliştirilmesinin önünün kesildiğini de düşünüyorum.
Türkiye’nin tüm üniversitelerine ve araştırma kurumlarına sağlanacak detay veri gölünün yorumlanarak çözüm önerilerinin alınması ve değerlendirilebilmesi, katılımcılığın çağdaş bir örneği olabilirdi. Özellikle altını çiziyorum: KARAR’ları demiyorum, ÖNERİ’leri diyorum. Kararlar yine de sosyolog, psikolog, ekonomist ve veri bilimcilerin de bulunduğu güçlü multidisipliner merkezi bir yapıda alınması gerçeğini değiştirmiyor.
65 yaş üstü bir insan olarak, kısıtlı veri ortamında “vur dedi mi öldürmek” yöntemine alışık olduğumuzu söylemem gerekir ama bugün bu dönemi aşmamız gerektiğine inanıyorum. Karar mevkilerinde oturan liyakat sahibi insanların, sorumlulukları çerçevesinde getirilen önerileri çok daha sağlıklı bir şekilde değerlendirecekleri konusunda da pek kuşkum yok.
Sonuç: Acaba dinamik bir izleme modelinin getireceği “nokta atışları” pandeminin getireceği yaşamsal ve ekonomik maliyetleri düşürebilir miydi, sorusunun tartışılma vaktinin geldiğine inanıyorum.
“Gelecekte neler değişmeli?” sorusunun bence en temel ve gerekli cevaplarından birisi, alıştığımız “Bilgi Güçtür” yaklaşımının yararından çok zararı olduğu, ona karşılık “Bilgi Paylaştıkça Değerlenir” yaklaşımının ise bundan sonraki olası büyük sorunların çözümüne cevap olacağıdır.
Kim bilir, belki de İzmir’in Gaziemir ilçesinde 65 yaşının üstündeki sağlıklı insanların evinden çıkmasında hiçbir sorun yoktur veya iddia edildiğine göre, sigara içen erkeklerin risk oranı gerçekten daha düşüktür. Buna benzer veriler ancak geniş çapta değerlendirildikten sonra karar verilebilir.
Verilerin “sentez”leri doğrultusunda önlemler almak tabii ki siyasilerin görevidir. Ancak “analiz”lerden sonuç çıkarmak için ortak akıldan rahatlıkla yararlanılabilir.