Deniz suyu arıtımı yüzyıllardır evsel düzeyde yapılıyor olsa da ticari kısmı 1970’de Amerika’da ilk çevre yasalarının geçmesi ile hızla gelişmeye başladı. 1950’lerde bulunan membrane teknolojisi sayesinde deniz suyu hiçbir kimyasal madde kullanılmadan sadece fiziksel mekanizmalar ile büyük miktarlar halinde arıtılıp insan kullanımına açıldı. Komşuları ile su paylaşmakta sıkıntı çeken İsrail’in gelişmesine büyük katkıda bulunduğu deniz suyu arıtımı teknolojisi 2000’lerden itibaren Organize Sanayi Bölgeleri’nin (OBS) seri bir şekilde kurulmasıyla Türkiye’deki özel sektör tarafından satın alınmaya başlandı. Türkiye’de endüstriyel ölçekli yüksek kapasiteli ilk deniz suyu arıtımı tesisi 2007 yılında Çolakoğlu’nun Dilovası’ndaki tesisinde Aquamatch tarafından kuruldu. 2013 yılındaki genişleme ile sistemin kapasitesi 14 bin 400 m3/gün’e ulaştı.
Türkiye’de ilk kamuya ait deniz suyu arıtımı sistemi ise yine Aquamatch tarafında Avşa Adasında kuruldu. 10 bin m3/gün kapasiteli bu sistem yaz aylarında ikiye katlanan Avşa Adası nüfusunun bütün su ihtiyacını karşılamakta. Deniz suyu arıtımının yaygınlaşması 1950-1990 arası devlet bütçesinin 1/3’ünü su projelerine ayıran ve %50’lik kayıp ile su dağıtımını yapabilen Türkiye için oldukça yararlı bir bozguncu yenilik oldu.
Uluslararası Deniz Suyu Arıtımı Kurumu’nun (IDA) verilerine göre 2015 ortasında dünyada 15 bin 906 deniz suyu arıtımı sistemi varken bu sayı 2018’in sonunda 18 bin rakamına ulaştı. Bunlardan en büyüğü 2003 yılında kullanıma açılan 624 bin m3/gün kapasiteli Sorek Deniz suyu Arıtımı sistemi. $400 milyon değerindeki bu sistem İsrail nüfusunun %10’unun içme suyu ihtiyacını ve %20’sinin kullanım suyu ihtiyacını karşılıyor.
Şu anda dünyada 300 milyon insan içme ve kullanım suyu ihtiyaçların denizden gideriyor. Dünyadaki deniz suyu arıtımı sistemlerinin %70’i Orta Doğu’da, özellikle Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan, Israil, Oman ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde bulunmakta. Arap yarımadasının deniz suyu arıtımına bu kadar önem vermesinin üç temel nedeni var: Birincisi yarımadayı çevreleyen denizlerin tuzluluk oranı az olduğu için arıtım verimliliği yüksek. İkinci olarak da 1992 Rio Konferansı ile Batı dünyasında görünürlük kazanmaya başlayan su kıtlığı meselesi Orta Doğu coğrafyasının son 50 senedir en büyük sorunu. Son olarak deniz suyu arıtımı sistemleri hala Orta Doğu’da tarımın gelişmesi için gerekli olan su ihtiyacını karşılayacak noktada değil.
Bundan dolayı, Orta Doğu ülkelerinin deniz suyu arıtımının daha da ‘sürdürülebilir’ kılmak için güneş enerjisi ile çalışan deniz suyu arıtımı sistemlerinin araştırılması ve geliştirilmesine son beş yılda büyük sermaye ayırıyor. Katar, 2012 yılında kurmaya başladığı ve 2014’de işletime aldığı güneş enerjisi ile çalışan deniz suyu arıtımı sistemleri ile toplam deniz suyu arıtımının %80’ini 1,800 MW’lık yenilenebilir enerji kaynakları ile karşıladığını açıkladı. 2017 yılında İsveç ve Katar imzaladıkları yeşil deniz suyu arıtımı projesi ile karbon emisyonunu yılda 450,000 ton azaltacaklarını ve arıttıkları suyun m3’nü $1 gibi düşük bir fiyattan satacaklarını açıkladı.
Öte yandan su ihtiyacının %90’ini elektrik ile çalışan deniz suyu arıtımı sistemleri ile sağlayan Oman, her türlü yenilenebilir enerji (güneş, rüzgar, dalga vb) bazlı deniz suyu arıtımı projesini destekleyeceğini açıkladı. Yenilenebilir enerji bazlı sistemlerin işletim bedelinin azlığı su fiyatlarının düşmesine de sebep olacak. Dolayısıyla bu sistemler hem karbon emisyonunu ciddi düzeyde azaltıp hem de kullanıcının su maliyetini düşürecek.
Gıda ve Tarım Örgütü’nün tahminlerine göre 2025 yılında yaklaşık 2 milyar insan ihtiyaçlarını karşılayacak su bulmakta zorlanacak. Deniz suyundan tuzu ayırmak, konvansiyonel arıtım uygulamalarından, tuzluluk oranına göre %70’dan %100’e kadar daha fazla enerji gerektiriyor. Bu sistemlerin daha kullanışlı kılınması için ‘yenilenebilir enerji’ ile çalışmaya başlaması büyük önem arz ediyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, deniz suyu arıtımını hem daha temin edilebilir hem de daha sürdürülebilir kılıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun her sene yayınladığı Küresel Risk Raporu’nun 2019 değerlendirmesine göre su sıkıntısının önemi yıllar geçtikçe azalmıyor. Deniz suyu arıtımı teknolojisini tek başına yeterince sürdürülebilir olmadığı için su kıtlığın uzun vadede çözemeyecek olsa da yenilenebilir enerji kullanımı ile birleşmesi dünyanın su sıkıntısını ciddi ölçüde azaltabilir. Yenilenebilir enerji kaynakları ile çalışan deniz suyu arıtımı sistemleri, çevreyi koruyup insanların su ihtiyaçlarını karşılarken, su sorununu fırsata çevirebilmenin yegane yolu gibi gözüküyor.