Konu
Değişen dünya düzeni altında bilinmezlik ve sürekli dönüşüm yeni normlar olarak karşımızda duruyor. Yeni normlara ayak uydurabilmek ise kişi ve kurumların kaçınılmaz bir gereksinimi olarak görülüyor. Bu değişim dalgasına ayak uydurabilmek için kişi ve kurumlar seviyesinde birtakım yeni düşünce sistematiği gerekiyor.
Kişilerde Duygusal Dayanıklılık
Değişikliği, bilinmezliği ve neticesinde oluşturduğu yeni gerçekliğin etkinlerini kavrama, kabul etme, karşı aksiyon geliştirebilme gücü; kişilerde duygusal dayanıklılığın seviyesini belirleyen temel faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Bir gün ofis masamıza gelip hiç beklemediğimiz bir durum ile karşılaşabiliriz. Veyahut özel hayatımızda beklenmedik bir haber bizde duygu karmaşası yarabilir. Bunların hepsine verdiğimiz tepkiler kümesi; duygusal olarak dayanaklı olup olmadığımızı gösteriyor.
Duygusal dayanıklılığı kuvvetli olan kişileri incelediğimizde ortak olan özellikler üç temel başlıkta gruplanabiliyor.
Gerçeği olduğu gibi kabul eder. Önyargıya (bias) yer yok. Gerçek acı da olsa gerçek. Duygusal dayanıklılığı kuvvetli olan kişi; olanı olduğu gibi tüm çıplaklığıyla kabul ederek yola devam ediyor. Bir savaşta ayakta kalacak olan her zaman optimistler ve olumlamayı sevenler olmaz, tam tersine gerçeği olduğu gibi kabul ederek doğru hamleleri doğru zamanda yapan kişiler olur. Duygusal olarak dayanıklılık konuyu objektif bir bakış açısı ile değerlendirmek gerekir.
İnanç sistemleri mevcuttur. Hayatında nereye doğru ilerleyeceğini bilir ve gideceği yönü yani amaçlarını belirlemiş durumdadır. Alacağı her darbe karşısında kendisini ayakta tutacak olan; hayattaki amaçları ve bu amaçları gerçekleştirme yolunda ona ışık tutacak erdemleridir. Amaçlar ve erdemler kişinin can yeleğidir. Her koşulda yaşama bağlar ve kimse onu yıkamaz, yıldıramaz.
Yaratıcıdır. Şartlar ne olursa olsun, her zaman farklı bir çözüm yolu bulur. İş ve özel hayatında başına gelen felaketlerden ve zor durumlardan kurtulmayı doğaçlama yöntemlerle başarmayı bilir.
Duygusal dayanıklılık bir tür refleks olarak yorumlanabilir. İstenmeyen ve tahmin edilemeyen durumları cevaplama becerilerimizin alt toplamıdır.
Stockdale Paradoksu
Vietnam Savaşı sırasında esir kaldığı süre zarfında Amiral Stockdale’in hayatı oldukça zordu. Emirde olan yüzlerce askerin moralini yüksek tutarak onların yaşamda kalmasını amaçlıyordu. Emrinde olan askerlerin dış dünya ile iletişimlerini sağlayacak mors alfabesi benzeri bir iletişim aracı kurarak onlara umut vadetmişti. Dış dünya ile temas etme hissiyatı, askerlerin yaşama bağlanmasını sağlıyordu. En sonunda esir düşen askerlerin bir kısmı ve Amiral Stockdale özgürlüğüne kavuştu.
Özgürlüğüne kavuşan Amiral, esir kaldığı süre boyunca ne kadar süre esir kalacağını bilmiyordu. Ancak askerlerine bu durumu yansıtmadan ayakta kalması gerekiyordu. Çünkü o çökerse tüm birlik çökerdi. O, zorlukların arkasına sığınmadan sonuna kadar ayakta kaldı ve direndi. İnancını kaybetmeyerek durumu olduğu gibi kabul etti ve tüm ekibe umut oldu.
Hayat hiçbir zaman eşit olmayacak. Stockdale Paradoksu’nda da görüldüğü gibi inancını asla kaybetmeyenlerin ve o anki gerçekliğin en zor yanı ile yüzleşenlerin ayakta kalacağı bir dünyada eşitlik kendi dengesini yeniden bulacak.
Geleceğin Yetkinlikleri ve Duygusal Dayanıklılık
Bir önceki blog yazımızda “Yapay zekânın kendi kendini yöneteceği bir çağa doğru ilerlerken, tüm teknolojik gelişmelerin yaratıcısı olan insanoğlu acaba kendi sonunu mu hazırlıyor?” sorusuyla kişilerin gelecekte önemini daha çok anlayacağı duygulardan bahsetmiştik. Gelen yeni dünya düzeninin tam bir VUCA olacağını vurgulamıştık. Neticesinde bilinmezliklerle mücadele edebilen ve yapay zekâ tarafından taklit edilemeyecek olan en yegane değerlerinin yani duygularının varlığı ile fark yaratabileceklerinden bahsetmiştik.
Kendisini sürekli yeniye adapte edebilen ve öğrenmemeyi öğrenerek sürekli gelişim yolunda ilerleyebilen kişilere bakıldığında asla pes etmedikleri, ve sahip oldukları değerler doğrultusunda kendilerini sürekli bir gelişim yolcuğunda buldukları görülüyor. Bu perspektiften bakıldığında, içinde bulundukları koşulları tarafsızca analiz edip kabul eden, yeni koşulların getirdikleri şartlara hızlıca ayak uydurup pes etmeyen, ve her koşulda yenilikçi bakış açıları ile fark yaratmayı bilen kişilerden bahsettiğimiz aşikar.
Bir başka deyişle, geleceğin yetkinlikleri elde edilmenin sadece bir noktaya varmak değil de bir yolculuk olarak görüp yaşayan kişilerdir. İşte bu yolculukta ayakta kalabilenlerin ortak özellikleri duygularını iyi yönetebilen ve duygusal olarak dayanıklı olan kişiler diyebiliriz.