Aralık 2019’da Google’ın ana şirketi Alphabet’in başına geçen 47 yaşındaki Hintli yönetici Sundar Pichai bir ay sonra Financial Times’a yazdığı editöryelde, teknoloji dünyasının alışık olmadığı prensipli açıklamalar yaptı. Pichai, yapay zekanın; hastalıkların erken teşhis edilmesini sağlayarak, iklim krizinin etkilerini hafifleterek ve daha iyi işleyen mekanizmalar yaratarak insanlığa fayda sağlayabileceği gibi, regüle edilmediği takdirde büyük hasarlar da meydana getirebileceğini savundu. Pichai, bu yaklaşımı ile Google’ın diğer “big four” teknoloji şirketlerinden ayrıldığını kanıtladı. Microsoft’un CEO’su Brad Smith, Pichai’nin yazısından hemen sonra “bir teknolojiyi daha iyi yapmanın tek yolu onu kullanmaktır” diyerek yapay zekanın kesinlikle devlet kurallarına tabii olmaması gerektiğini savundu.
Pichai FT yazısında önermesini internet örneği üzerine kuruyor. Hindistan’daki çocukluğunda internet sayesinde diğer dünyalardan haber aldığını ve daha fazla hayal kurabildiğin söylerken, internetin doğru yönetilmediği için bilgi kirliliği yarattığının da altını çiziyor. Aynı şekilde yapay zekanın da insanlığa fayda yaratan bir teknoloji haline gelebilmesi için sadece prensiplerin belirlenmesi değil bunların önder şirketler ve kurumlar tarafından uygulanması gerektiğini savunuyor. Pichai yapay zekanın kontrol altına alınması için AB’nin Veri Koruma Regülasyonu’na atıfta bulunuyor. Bunun önemi oldukça büyük. Hem Amerikalı, hem de gelirinin çoğunu Amerika’dan kazanan bir şirketin Avrupa Birliği’nin kurallarına referans vermesi tesadüf değil. Ne yazık ki Amerika’nın hali hazırda Avrupa Birliği kadar konuya etik odaklı yaklaşan bir çalışması bulunmuyor. Örneğin Şubat 2019’da yayınlanan “Amerikalılar için Yapay Zeka” adlı kanun hükmündeki kararnamede Trump yönetimi yapay zekayı Amerikalıları korumak için kullanacağını söylüyor. Belgede “etik” vurgusunun geçtiği tek kısım ise “askeri etiği” korumak için belli verilerin paylaşamayacağı yönünde.
Öte yandan Avrupa, gelecek beş sene içerisinde yapay zekanın yoğun olarak işlediği “yüz tarama” teknolojisini engelleyeceğini duyurdu. Oldukça ses getiren bu kararın nedeni olarak da şu anki durumda video ve seslerin yapay zeka kullanılarak değiştirilmesiyle oluşan “deepfake” uygulamalarının önüne geçemediklerini açıkladılar. Avrupa Birliği bu kararın güvenlik bazlı projeler ve sınırlı araştırma projeleri için geçerli olmayacağını söylese de, bu karar AB ve ABD’nin yapay zeka uygulamaları arasında kapanması güç bir fark yaratıyor. Bu fark hem iki kıtada yaşayan vatandaşların hayatını direkt olarak etkiliyor, hem de Alphabet gibi uluslararası şirketler için teknik zorluklar yaratıyor.
Pichai yazısını “şirketler sadece yeni teknolojiler yaratıp kaderlerini piyasa güçlerine bırakamazlar” diyerek sonlandırıyor. Google’ın 2018 yılında yayınladığı yapay zekanın etiği belgesini sık sık hatırlatan Pichai, AB’nin eforlarına doğal ortak oldu. Bu hem teknoloji kullanıcıları için sevindirici hem de kaygı verici bir durum. Çünkü sadece kıtalar arası değil, teknoloji devleri arasındaki prensip farkı, hem teknoloji kullanıcılarının güvenliğini hem de dünyanın geleceğini doğrudan etkiliyor.