2021 yılı itibarıyla kırılım teknolojileri adı verilen makine öğrenmesi, yapay zeka, robotik, nesnelerin interneti ve blokzincir gibi teknolojiler, ekonomik ve toplumsal sistemlerdeki değişimin lokomotifi haline geldi. Dönüşüm, kimi ülkelerde eksponansiyel (üstel) olarak artan hızlarda ve derinlikte gerçekleşirken, kimi ülkeler ise şu anda yalnızca izleyici konumunda. Eşitsizlik makasının gerek ülkeler, gerekse ülke içi sosyo-ekonomik gruplar arasında hızla açılmasına neden olan bu dönüşüm, işgücü piyasalarını ve iş yapma biçimlerini de derinden etkiliyor.
Teknolojik dönüşümün iş modelleri ve istihdam üzerindeki etkilerine baktığımızda özellikle artan eşitsizlikler ekseninde derinleşmekte olan sorunlarla karşılaşıyoruz. OECD’ye göre otomasyon ve yeni nesil teknolojiler nedeniyle her 10 işten biri ortadan kalkacak; perakende, ulaşım, tarım ve inşaat gibi istihdama katkı sağlayan sektörlerde çalışanların yarısı ve eğitim düzeyi düşük çalışanların yüzde 40’ı işlerini kaybedecekler.
Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayımlanan Future of Jobs 2020 araştırmasına göre ise, şirketlerin yüzde 43’ü teknoloji entegrasyonu nedeniyle işgücünde azaltmaya gitmeyi, yüzde 41’i ise görev bazlı işler için dış yüklenicilerle çalışma modeline ağırlık vermeyi planlıyor. 2025 yılı itibariyle makinelerle insanların kurumlar içindeki rollerinin yüzde 50-yüzde 50 olarak eşitleneceği öngörülüyor. Dünya Ekonomik Forumu, bu tabloya bakarak makineleşme nedeni ile 85 milyon iş kaybı yaşanırken, yeni teknolojilerin gerektireceği yeni meslek alanları dolayısıyla 97 milyon yeni işin ortaya çıkacağı tahmininde bulunuyor. Bu rakamlar 2018 tarihli bir önceki raporda daha olumlu bir tablo çizmekteydi (75 milyon iş kaybı ve 133 milyon yeni iş yaratımı).
EŞİTSİZLİKLER DERİNLEŞİYOR
Pandemi sürecinde karşı karşıya kaldığımız zorunlu dijitalleşme sonrasında, yöneticilerin yüzde 84’ü iş süreçlerini dijitale taşıyacaklarını, çalışanlarının yüzde 44’ünün ise işlerini kalıcı olarak uzaktan çalışmayla yürütebileceklerini ifade ediyorlar. Ancak bu yeni çalışma modeli, pek çok farklı dikeyde eşitsizliklerin derinleşmesine neden oluyor. Öncelikle beyaz ve mavi yakalı çalışanlar arasında giderek derinleşen bir ayrışma var. Öte yandan evden çalışma; bilgisayar ve gerekli diğer ekipmanlara erişimi, hızlı bir internet bağlantısını ve dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak bir çalışma alanının varlığını gerektiriyor. Bu durum da başlı başına bir eşitsizlik kaynağı.
Örneğin, Pew Research Center tarafından yayımlanan rapora göre, ABD’de beyaz yetişkinlerin yüzde 82’si bilgisayar ve yüzde 79’u genişbant internet bağlantısına sahipken, bu oran siyah yetişkinlerde yüzde 58 ve yüzde 66; İspanyol asıllı yetişkinlerde ise yüzde 57 ve yüzde 61. Öte yandan bu gruplar arasında hane başına düşen kişi sayısı ve dolayısıyla evde elverişli bir çalışma ortamı sağlanabilmesi açısından da önemli farklılıklar var. Kişinin çalışma performansını doğrudan etkileyen bu değişkenler, eşitsizliklerin beslenmesine katkıda bulunuyor. Bu örnekleri farklı dezavantajlı gruplar ve farklı ülkeler için çoğaltmak mümkün. Çoğu gelişmekte olan ülkede hanelerin yarısından çoğunda bilgisayar dahi bulunmuyor.
Özellikle üniversite eğitimi olmayan genç çalışanların uzaktan çalışma olasılıkları da diğer gruplara kıyasla daha düşük. Bu kitlenin önemli bir kısmı, pandemiden en ağır şekilde etkilenen sektörlerde faaliyet gösteriyorlar. Bu durum kuşaklar arası eşitsizliği daha da artırıyor.
Diğer tarafta ise eşitsizliklerin, özellikle son yıllarda önemli hak kazanımları elde eden kadınlar aleyhinde ciddi ölçüde arttığını görüyoruz. Kadın istihdamının uzaktan çalışmaya elverişli olmayan gıda ve konaklama gibi sektörlerde yoğunlaşması, uzaktan çalışabilen kadınların da ev içinde çocuk bakımı ve ev işi sorumluluklarını üstleniyor olmaları dolayısıyla yaşadıkları verimlilik sorunları, cinsiyet eşitsizliğini daha da derinleştiriyor.
Öte yandan, gelir piramidinin en altında yer alan düşük gelirli ve güvencesiz çalışan işçilerin yoğun şekilde istihdam edildikleri gıda, inşaat ve konaklama gibi sektörlerin de uzaktan çalışmaya en az yatkın sektörler arasında yer almaları, dijitalleşme kaynaklı eşitsizliklerden en çok etkilenen gruplardan biri haline gelmelerine neden oluyor. ABD başta olmak üzere tüm dünyada ortaya konan işsizlik rakamları da bu savı doğrular nitelikte.
FARKINDALIK ARTMALI
Gerek pandemi, gerekse teknolojik dönüşümün iş dünyası ve işgücü piyasaları üzerindeki yıkıcı etkileri uzun vadede devam edecek. Bu kalıcı değişikliklerin olumsuz etkilerini yumuşatabilmek için hâlihazırda devreye konulan sübvansiyonların ya da etkilenen işçiler ve ailelerine sosyal sigorta ve güvenlik ağları aracılığı ile sağlanan desteklerin uzun vadede devam edebilmesi mümkün görünmüyor. Ayrıca bu müdahaleler kalıcı çözüm olmaktan uzak. Bu nedenle öncelikli olarak hükümetlerin, derinleşmesi beklenen eşitsizliklerin azaltılabilmesi için eğitim ve çalışma alanlarında stratejiler geliştirerek somut adımlar atmaları gerekiyor.
Bu adımların ilki, dijitalleşme ve yeni nesil teknolojiler nedeniyle kaybolacak olan mesleklerde çalışan kişilere yeni yetkinlikler kazandırarak işsizlik riskini azaltmak olacaktır. Bu yetkinliklerin kazandırılmasında en önemli mecra olan dijital eğitimlere erişim için, dijital altyapıya yapılacak olan yatırımlar anahtar önemde.
Bu çabaların yanı sıra, özellikle sivil toplum tarafında atılması gereken en önemli adım ise konuyla ilgili farkındalık artışının sağlanması. Çalışma hayatı ve işgücü piyasalarının geçireceği dönüşüm ve emek sahiplerinin bu dönüşümden ne şekilde etkileneceklerine dair farkındalık, beceri gelişimi konusunda daha motive ve talepkâr olunmasına ve bu sayede bu talepleri kısmen de olsa karşılamakla mükellef olan kurumların ilgili adımları zamanında atabilmelerine katkıda bulunacaktır.
Bu yazı alıntıdır.