Hayatımıza yeni kavramlar getiren girişimciler işlerini hep 20’li yaşlarında kurdu. Dünya politik liderlerinin yaş ortalamarı ise 61. Hızlanan değişim yapısında rekabete açık olmayan denetim yapıları bu yükü ne kadar kaldırabilir?
Kendimi bildim bileli Türkiye’nin geleceği hep parlak olmuştur ama o geleceği bir türlü yakalamayı beceremez. Aslında son yıllarda bu beklenti biraz daha uzak tarihlere sarkmaya başladı. Oysa 2000’li yılların ilk on yılında bayağı yaklaşmış hissi vermişti.
Bilmiyorum, ne kadar teselli olabilir ama gelecek beklentilerinden dolayı oluşan moral bozukluğunu yaşayan yalnız biz değiliz. Hatta biraz daha ileri giderek iddia edebilirim ki birkaç sayılı Avrupa ülkesini hariç tutarsak, bu sorunun aşağı yukarı tüm dünyaya yayıldığını görebiliriz. Özellikle de son zamanlarda gençlerde yaşadığımız geleceğe yönelik kafa bunalıklığı, hemen her yerde geçerli.
‘Kırılma Çağı’ Yaşıyoruz
İnternetin hayatımıza girmesiyle “endüstri çağı”nı kapadık. İçinde bulunduğumuz çağa çeşitli isimler veriliyor ama ben, kendi adıma “kırılım çağı” demeyi tercih ediyorum. Kırılımı nasıl tanımlarız desek de gerek çalışma, gerekse özel hayatımızı birdenbire değiştiren, hatta bizi savuran, alışkanlıklarımızı zorlayan değişimler.
Kırılımların anasını aslında pandemi ile yaşadık. Teknolojinin zorladığı değişimlerse karşımıza katlanan sayılarda çıkıyor. Örneğin, neredeyse 15 sene önce hiç duymadığımız “sosyal medya” önemli bir kırılım. 500 yıldır yavaş yavaş gelişen yazılı basın ve hiyerarşik medyayı bir anda tepetaklak edebildi. Uber ve Airbnb bize paylaşım ekonomisini tanıştırdı. Google, aradığımız her türlü bilgiyi parmak uçlarımıza kadar yakınlaştırdı. Bitcoin’le tanımaya başladığımız blockchain kavramı, yalnız finans endüstrisini değil, genel olarak alıştığımız ekonomik yapıyı zorlayacak gibi duruyor. Kısa zamanda kurulup değeri 1 milyar dolar üzerine çıkan ‘Unicorn’ların sayısı 2012 yılında bir düzüneyi geçmezken bugün 900’ü buldu.
Bugün hayatımızı yönlendiren kırılımların yaratıcılarının neredeyse tümü, dünya yaş ortalamasının altında. Jeff Bezos, Amazon’u kurduğu zaman 30 yaşındaydı. Google’un kurucuları Sergei Brin ve Larry Page başlangıçta 21 yaşındaydı. Hepimizin bildiği gibi Bill Gates ve Mark Zuckerberg, Microsoft ve Facebook’a başladıkları zaman ise 19 yaşındaydılar. Şu an 26 yaşında olan Vitalik Buterin blockchain üzerinde akıllı kontratlar uygulayıcısı Ethereum’u 5 yıl önce oluşturdu.
Hepsi uzun dönemde başarılı olmayacak tabi. Belki bu başarı sayılarını onlarca defa katlayan “başarısız” girişimciler de var. Onların adını pek duymuyoruz. Kapitalist düzenin kaderi budur. Başarısız şirketler iflas eder; silinir, yok olurlar. Ancak yeni kavramlar, teknolojik gelişmeler hayatımıza girdikçe kırılımlar, mevcut düzeni, ekonomik ve sosyal kuralları, denetim mekanizmalarını zorlamaya başlıyor. Toplumsal dokuyu oluşturan altyapılar, doğal olarak rekabet ortamına açık değiller.
Kripto paraları finansal dünyada görüyoruz. Ancak, blockchain uygulamaları çok daha farklı alanda uygulanabilecek nitelikte. Hukuk dünyası eğer bu kavrama zamanında ayak uyduramazsa çok büyük bir sallantıyla baş başa kalabilir. Veya sosyal medyanın denetimsiz ortamında sorumsuzca patlayan doğru, yanlış, eksik, fazla, gerekli, gereksiz bilgi yüklemesi, örneğin Myanmar’da Arakanlar’a karşı kitle katliamlarına kadar götürdü.
Benzer kırılım, kullanıma giren yeni kavramlar mevcut kurulmuş sistemi sorgulayacak nitelikte olabilir. Ama toplumun denetim mekanizmalarını oluşturan kurumların yönetimi genellikle siyaset ve bürokrasi gibi kurumların elinde.
Ortak Şikayetler
Endüstri döneminin toplum yapıları on yıllar boyunca taş üstüne taş koyularak oluşturuldu. tüm dünyada yönetişim mekanizmalarının başında oturan idarecilerin ise genellikle en hafif deyimiyle “olgun” ve “deneyimli” olması beklenir. Bugün dünya politik liderlerinin yaş ortalaması 61 ama dünya nüfus ortalaması 30 yaşında. Bu değişim yapısında rekabete de açık olmayan denetim yapıları bu yükü ne kadar kaldırabilir?
Macro ölçülerde büyüğünden küçüğüne, yaşlısından gencine şikayet ettiğimiz birçok konunun, farklı düzeyde de olsa tüm dünyada ortak olduğunu görüyoruz. Tabii ki kültürel ve coğrafi yansımaları farklılaşıyor ama özellikle son yıllardaki sorunların kök nedenleri her yerde aynı. Kırılımların başarılı örnekleri belki hayatımızı kolaylaştırıyor, yaşam standardını arttırıyor, tüketiciyi memnun ediyor. Ancak değişimin getirdiği dinamizm, yönetişim ve hukuk sistemine yansımadığı sürece şikayetlerimizin çok daha fazla artacağına emin olabilirsiniz.
Kırılımların çıkardığı cinler şişeye geri girmeyecek. Cinleri de yönetmek lazım.
- Bu yazı ilk olarak 17 Aralık 2021 tarihinde Oksijen Gazetesi’nde yayınlanmıştır.
Bu yazı alıntıdır.