“Pazarda limonata satan çocuktan, milyarlarca insana servis sağlayan bir internet sitesine kadar tüm girişimlerin ortak yönü; ortada bir ürün ve müşteri ilişkisi olmasıdır. Genellikle yeni bir girişim fikri bir ihtiyaçtan ortaya çıkar. Girişimci, kendisinin veya başkalarının ihtiyaç duyduğu bir şeyi kafasındaki düşünceden gerçeğe dönüştürmek üzere yola çıkar. Girişimci bir problemi çözmeyi veya bir ihtiyaca cevap vermeyi hedeflemektedir ve kimi zaman ihtiyacın kendisi henüz ortaya çıkmadan bu ihtiyacı doğuracak bir ürün dahi geliştirilebilir. Oysa tüccarların önceliği bir problemi çözmek değil para kazanmaktır. Zaman zaman bir tüccar iyi bir girişimci, bir girişimci de zamanla iyi bir tüccara dönüşebilir. Modern kapitalist sistemin arzu ettiği, her iki niteliği de bir araya getirip sinerji yaratabilecek şirket modelleri oluşturmaktır.”
Teknoloji yazarı Ahmet Usta’nın söylediklerine kulak verdiğimizde görüyoruz ki girişimcilik dünyasında ticari düşünebilmek ve buna yönelik yatırımcıların beklentilerini karşılamakla girişimin başarısı arasında bir denge olmalıdır. Başarısızlık hikayelerinde bununla çokça karşılaşılmaktadır.
Yatırımcıların ilgilendikleri girişimlere yönelik tüccar mantığında olan yaklaşımları, daha başlangıç aşamasında girişimlere zarar verebiliyor. Yatırımcıların da girişimci bir ruha sahip olup, fon sağladıkları girişimlere sadece maddi yönden destek vermenin yanında yaklaşımlarını daha kapsayıcı bir hale getirmeleri gerekiyor.
Uber, Airbnb, Ola, Groupon, Slack gibi girişimler hakkındaki ilk düşüncelerimizi hatırlayalım. O zamanlarda hepsine benzer başka girişimler de bulunuyordu. Ancak gerek doğru zamanlama gerekse doğru bir planlama ile hepsi rakiplerini birer birer geride bıraktı. GE, Apple, Microsoft ve Amazon gibi bugün dünyadaki en kârlı şirketlerin bile ilk başlarda birer girişim olduklarını unutmamamız gerekiyor. Sizce bu şirketlerin kurucularının öğrendikleri arasında en önemli konu başlığı ne olabilir? Tabii ki başarısızlık. Bill Gates’in ve Steve Jobs’un başarısızlıkları ile ilgili hikayeleri hepimizi biliyoruz. Şimdi büyük şirketlerin biraz unutulmaya yüz tutmuş başarısız girişimlerini hatırlayalım.
Herkes Colgate’in ağız sağlığı ile ilgili ürünler üreten bir marka olduğunu bilir. Peki, 1982 yılında şirketin “Colgate Kitchen Entrees” adıyla dondurulmuş gıda ürünleri satışa çıkardığını biliyor muydunuz? Sloganı ise:”Önce Colgate yemeğinizi yiyin, sonra dişlerinizi fırçalayın.”
Bir başka örnek de şu an dünyanın en büyük markalarından biri olan Pepsi’den. Pepsi yetkilileri 1989 yılında o kadarda mantıksız olarak kabul edilmeyecek bir içgörü ile Pepsi AM adında bir ürünü satışa çıkardılar. Sonuçta kahvenin ve kolanın ortak noktası kafein. Ürün geliştiricileri için Pepsi AM, sabah kahvesinin yerini alacak harika bir şeydi.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Kısaca, bünyesinde en yetkin çalışanlara ve yeterli maddi kaynaklara sahip şirketlerin bile attıkları adımlar başarısızlıkla sonuçlanabiliyor. Kendi zamanlarında sayılı rakipleri olan bu markaların karşılaştığı zorluklarla yeni dünyadaki girişimcilerin karşılaştığı zorluklar boy ölçüşebilir mi?
Başarısızlık ve hayalperestlik ilişkisi
Girişimlerin sorunlarını ele almak ve başarılı olmalarına yardımcı olmak için yeni dünyada yeteri kadar yardım eli var. Fakat eğer bir girişimin başarısızlık oranı çok yüksekse, çözüm yolundaki tek eksik “Hayalperestler” dediğimiz kişiler olabilir. Hayalperestler, bir ürüne bakıp tamamen farklı bir sektörde kullanılabileceğini anlayabilen ve başarılı olan insanlar için kullanılan sıradan bir terim. Örneğin ülser ilacı olarak bilinen “Losec” üretim aşamasında tamamen farklı bir amaç için geliştirilmişti. Fakat sonradan, ülser tedavisinde en çok kullanılan ilaç haline geldi ve 2004 yılına kadar dünya genelinde 800 milyondan fazla hasta bu ilaçla tedavi edildi.
Sonuçta, yeni bir ürün ya da hizmet sunmaya odaklanan girişimcilerin bu yaklaşımı benimsemesi zorlayıcı olabilir. Ancak girişime fon sağlayan yatırımcıların böyle bir bakış açısına sahip olmamaları için herhangi bir neden görünmüyor.