Başarılı girişimlerin saklı tarifinde biraz da “gizlilik” olabilir mi?
Cesaret, inanç, sabır, yetenek, güven, enerji, istikrar, motivasyon ve dahası…
Girişimci ruha sahip bireylerin bu özelliklere sahip olması konusunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum. Fakat başarıya ulaşmak için sadece bu özellikler yeterli olmaz. Modern kapitalist sisteme dahil olabilmek ve başarılı olabilmek için girişimcinin kuracağı iş çerçevesinde yatırımcılara ihtiyacı vardır. Peki, yatırımcıların ikna edilmesi için ne yapılması gerekir?
Tabii ki iletişim. Girişimcinin yaptığı ve/veya yaratacağı çözüm ile ilgili nasıl bir fayda sağladığını gösteren açık bir iletişim olmazsa olmazdır. Tamam da bu durum, girişimcinin sahip olduğu öngörünün olası rakipler tarafından fark edilmesine ve böylece fırsatların kaçırılmasına neden olabilir. Hem yatırımcıların dikkatini çekmenin hem de rakipleri harekete geçirmemenin bir yolu var: “Gizli Mod” Girişimcilik. İş dünyasındaki jenerik kullanımı ise “Stealth Startup” olarak geçiyor. İşin özünde basının karşısına çıkmadan ve ürünü kamuya lanse etmeden stratejik olarak belirli süre geçmesini beklemek yatıyor.
Günümüzün dijital dünyasında, basit bir Google aramasıyla ortaya çıkaramayacağınız pek bir şey yokmuş gibi görünüyor. Bloggerlar ve influencerlar pazara girmeden önce yeni ürünleri paylaşıyorlar, şirketler ortaklıklarını ve etkinliklerini önceden tanıtıyor ve sosyal medya mecraları özgün algoritmalarıyla tüketicileri sevdikleri markalara dair en son yeniliklerden haberdar ediyor. Böylesi bilgi akışının olduğu bir ortamda sessiz kalarak insanları şaşırtabilmek için ciddi bir maddi kaynağınızın olması gerekiyor. Bazı büyük şirketler bu yolla varlıklarını sürdürebiliyor ama yatırımcıya ihtiyacı olan yeni bir girişim için bu taktik oldukça zor. Evet zor ancak fark yaratan bir yöntem. Bu taktik, girişimcilerin rakiplerini geride bırakmalarını sağlıyor ve en önemlisi, fikirlerin kopyalanmasının veya benzer bir ürünün piyasaya çıkarılmasının önüne geçiyor. Böylece rekabete ayak uyduran ve dünya standartlarında ürün/hizmet geliştirilmesine olanak tanıyan başarılı bir girişim ortaya çıkarılabilir.
2017 yılında Kaan Günay ve Onur Kardeşler tarafından kurulan Firefly adındaki girişim, Decent Capital, NFX, Pelion Venture Partners (UV Partners), Vela Partners ve Jeffrey Housenbold’tan yatırım aldı. Girişimcilerin startuplarına yapılan yatırımın tutarı 2018 yılı sonu itibariyle 21.5 milyon dolarken Mayıs 2019 itibariyle de 30 milyon dolarlık Seri A yatırımı aldı. Firefly, Uber gibi paylaşımlı araçlara bir reklam platformu sunuyor. Sunulan bu reklam platformu sayesinde araç sahipleri hem yolculuklardan hem yayınladıkları reklamlardan para kazanabiliyor. Firefly’ın en büyük marifetlerinden biri ise araçların üzerinde yer alan ekranların uzaktan bulundukları konuma göre kontrol edilebilmesi. Bu sayede, daha doğru hedeflemeli reklam içerikleri gösterilebiliyor. Paylaşılan bilgilere göre sürücüler aylık ortalama 300 dolar ek gelir elde edebiliyor.
Firefly akıllı bir şehir medya ağı oluşturmak için binek araçlardan yararlanan bir girişim, olası rakiplerine karşı avantaj elde etmek için piyasaya çıkmadan önce gizli modda kaldı. Aralık 2018’deki 21.5 milyon dolarlık bir yatırım aldıkları için şirketi duyanlardan neredeyse hiç kimse yapılan yatırımdan önce girişim ile ilgili herhangi bir bilgiye sahip değildi. Finansman duyurusundan önce Firefly ile ilgili hiçbir haber yoktu. Ürün demoları ve basın bülteni gibi girişime dair hiçbir bilgi bulunmuyordu. Ateşböceğinden yayılan ışığı kimsenin görmemesine rağmen girişim çok ciddi bir yatırım almayı başardı
Peki bu nasıl oldu? Firefly CEO’su Kaan Günay, gizlice çalışmaya başladı. Ürün ve hizmetleri ile alakalı faaliyetlerini sessizlikle sürdürdü. Tanıtımdan, basın bültenlerinden, sosyal medya yayınlarından kaçındı. Silikon Vadisi’ndeki etkinlikleri takip ediyorsanız birçok girişimcinin fikirleri hakkında övünmeyi sevdiğini biliyorsunuzdur. Fakat Günay, ağzını sıkı tuttu.
Öncelikle “araç üzerinde ekran” tamamen yeni bir fikir değil. Başka birkaç şirket de bu konu üzerinde çalışıyor. Ancak Firefly’daki her akıllı ekranın, kirlilik seviyelerinden trafik sıkışıklığı verisine ve daha fazlasına kadar büyük miktarda veri toplayabilen bir dizi sensör ile donatılmış olması onları benzersiz bir konuma getiriyor. Bu durum, geleceğin akıllı şehirlerini şimdiden mümkün kılabilir ve hatta güçlendirebilir.
Reklam için ekranlar tasarlamak oldukça basit bir konsept. Yıllardır etrafımızda var. Ancak, reklamcılığın böyle bir şekilde topluluk yararı aracına dönüştürülmesi çok daha fazla çaba ve iç görü gerektirir. Günay, bu potansiyeli gördü ve “durumsal olarak farkında” akıllı ekranlarını gerçeğe dönüştürmek için çalışmalarına başladı. Çalışmalarını gerçekleştirirken de “Gizli Mod” stratejisi ile sessizliğini koruyarak girişimini güçlü tuttu.
Öyleyse “Gizli mod” çalışmak için her girişimcinin kendisine sorması gerekenler;
Gerçek, değeri yüksek bir rekabet avantajım var mı?
Ürünümle ilgili gerçekten benzersiz bir şey var mı?
Kimsenin yapmadığı bir şey mi yapıyorum?
Bu sorulara pozitif cevaplar verebiliyorsanız siz de girişiminizi kapalı kapılar ardında başlatabilirsiniz.
Basını unutun, saha etkinliklerini atlayın, ürün veya hizmetlerinizle sağladığınız benzersiz avantajlara odaklanın. Erken momentum için cazibeleri görmezden gelin ve gerçekten dünya standartlarında bir ürün oluşturun. Gölgelerde kalmak çok fazla kişisel kısıtlama gerektirebilir, ürününüzle ilgili bir farkındalık yaratmakta sizi zorlayabilir, geri bildirim almada, sektörel ve profesyonel görüşlerden yararlanmada sizi alıkoyabilir bunu da unutmamalısınız. Riskleri yüksek olan bu yöntem için kendi girişiminize uygun olup olmadığını mutlaka kontrol edin.