Bugün Instagram ve Snapchat’in hikayelerini anlatacağım. Instagram 2012’de kuruluşundan bir buçuk sene geçmeden ve daha cirosu da yokken Facebook’a 1 milyar dolara satılmıştı. Snapchat ise Facebook’un satın alma teklifini defalarca reddedip “küçük olsun benim olsun” diyerek bugüne kadar geldi. Instagram’ın hedefi mükemmel içerik üzerine mükemmel bir topluluk kurmaktı. O zamanlar telefon kameralarının çözünürlükleri düşüktü. Instagram her fotoğrafın daha güzel görünmesini sağlayan otomatik filtreler geliştirdi. O zaman (ve hala) moda, sosyal medyada içeriklerin viral hale gelip yayılmasıydı. Instagram herkesin içeriğinin sadece kendi profilinde görüleceği, amacın içeriği yaymak değil profilini mükemmelleştirmek olduğu bir dünya kurdu. Facebook herkesin ne yaptığının takip edildiği lise mezunlar günü, Instagram herkesin güzel görünmek istediği, sevgiliyle yenilen ilk akşam yemeği gibiydi.
Instagram kurucularını garantili yoldan zengin edecek satın almada Zuckerberg, Instagram’ın Facebook’tan bağımsız kalacağına söz vermişti. Oysa Instagram’ın özünde insan, Facebook’un özünde ise veri vardı. Zamanla Facebook’un veriye dayalı kültürü, hem Facebook’tan Instagram’a geçen çalışanlarla hem de konan büyüme hedefleriyle habis bir ur gibi Instagram’a yayıldı. Büyümek demek Instagram’ın özündeki “mükemmel”likten ödün vermek, vasatı kabul etmek demekti.
Tam bu sırada yeni bir uygulama olan Snapchat, kaybolan fotoğrafları gönderme özelliğiyle patlıyordu. Snap kalıcılık yerine geçicilik, mükemmellik yerine doğallığı öne çıkardığı için hızla büyüdü. Zuckerberg, Snap’i 3 milyar dolara satın almak istedi; ama Snap’in kurucusu başına gelecekleri öngörmüş olmalı ki teklifi reddetti. Zuckerberg hemen Snap’i bitirme planını uygulamaya koydu. Silahı Snap’in ürününü birebir Instagram üzerinden taklit etmekti. Instagram’ın kurucu ekibi ne kadar itiraz ettiyse de kaybolan fotoğraf ve videolarla Instagram Stories bu şekilde piyasaya çıktı. Kullanıcılar Snap’i bırakıp daha geniş kitlelerin olduğu Instagram’a akın etti. Instagram büyüme pahasına vasatlığı sindirmişti.
Bir dijital uygulama yeterince büyürse, gerçeği yansıtmak yerine gerçeği dönüştürmeye başlıyor. Bugün Facebook’un gelirinin üçte biri Instagram’dan geliyor. Gerçeği değiştirmenin bir yolu fotoğraflarını edit etmek. Öyle ki genç kızların blumia olmasını önlemeye çalışan sivil toplum kuruluşları zayıf göstermesi için değiştirilen fotoğrafların zorunlu olarak işaretlenmesini istiyor. Son sekiz senede 293 kişi değişik pozisyonlarda özçekim yaparken kaza geçirerek can vermiş. Joker filminin çekildiği New York Bronx’taki merdivenler kuş uçmaz kervan geçmez bir yerken Instagram turizmi nedeniyle yaşanmaz hale gelmiş. Instagram’da statünün sembolü takipçi sayınızın takip ettiğiniz hesap sayısına oranının yüksek olması. Birçok kullanıcı ise profilini tanıdıkları dışında kapatarak statü baskısını hafifletmek zorunda kalıyor. Eğer çok takipçiniz varsa profilinizi canlı tutup kazanç elde etmekle doğallık arasında denge kurmak zor. Yine de mesela aynı bedende doktor, cilt bakım uzmanı, sporcu olup bu dengeyi tutturan fenomenler görebiliyorsunuz. Bir sonraki karede bir kedi çıkıyor. Instagram hala belli bir demografi için güzel ortam.
Instagram’a karşı yıllarca zayıf kalan Snap’in hisseleri ise COVID-19 ile ikiye katlandı. Türkiye’de çok kullanılmasa da Facebook/Instagram’ın tüm karşı hamlelerine rağmen Snap hala orijinal bir ürünle değer oluşturmaya devam ediyor. Snap küçük ama bağımsız ve pozitif kalabilmeyi başardı. Kendi sosyal çizgisini oluşturdu. 2021’de şu soruları daha çok soracağız: İyi bir şirket olmanın sırrı ne pahasına olsun büyümek ve daha çok kazanmak mıdır? Yoksa pozitif ürünler geliştirerek küçük ama ayakta kalmak da bir başarı mıdır?
Sarah Frier’ın “No Filter: The Inside Story of Instagram” ve Billy Gallagher’in “How to Turn Down a Billion Dollars: The Snapchat Story” kitaplarını okumanızı öneririm.
Bu yazı alıntıdır.