AğlarAkademiAlgoritmaBiyoteknolojiBlockchainEkonomiEnerjiİnovasyonKuantum TeknolojileriSürdürülebilirlikTeknolojiVeriYapay Zeka

Paleolitik Beyinler, Orta Çağ’dan Kalma Kurumlar ve Tanrısal Teknolojiler

1970’lerin başında “Roma Kulübü” tarafından yayımlanan Büyümenin Sınırları raporu, dünya kaynaklarının hızla tükenmesi durumunda insanlığın karşılaşabileceği potansiyel krizlere dikkat çekmişti. Raporda, ekolojik ve ekonomik süreçlerin üssel büyümesi sonucunda dünyanın nasıl bir yıkıma uğrayabileceği öngörülüyordu. O dönemde, endüstriyel dönemin doğrusal büyüme anlayışı hâkimdi ve üssel bakış açısı henüz geniş bir kabul görmemişti.

Raporda belirtilen felaketler aradan geçen 50 yıl içerisinde tam anlamıyla gerçekleşmedi. Bunun arkasında yatan nedenlerden biri, teknolojinin hızla gelişmesi ve bu gelişmelerin toplumu ve ekonomiyi kökten değiştirmesiydi. İşte bu noktada, gelişen teknolojilerin rolü herhalde yadsınamaz.

Ben çalışma hayatına atıldığımdan beri kırılım yaratan teknolojilerin önemli kısmını yakalama fırsatı buldum. 80’li yılların başında kişisel bilgisayarlar, benim için bilgisayar kavramının değişiminin ilk adımı oldu. Hemen arkasından internetin kendisi en büyük yıkıcı teknolojilerden biri oldu. 90’ların ortalarında yaygınlaşmaya başlayan internet, bilgiye erişimi demokratikleştirdi ve iş yapma şekillerini kökten değiştirdi. Geleneksel medya, perakende ve hizmet sektörleri internetin yayılmasıyla büyük bir dönüşüm geçirdi. E-ticaretin yükselişi, fiziksel mağazaların kapanmasına neden olurken, online platformlar, yeni iş modellerinin ortaya çıkmasına yol açtı.

Sosyal medya ise internetin üzerine inşa edilen bir başka kırılım oldu. Kişisel iletişim şeklinde devrim yarattı. Yazılı basını dümdüz etti. Akıllı telefonlar, “telefonla konuşmayı”, mesajlaşma, müzik dinleme, haber alma, resim çekme özelliklerinin arkasına itti. Kodak gibi 20. yüzyılın ikon şirketlerinden birini neredeyse tamamen ortadan kaldırdı.

Uber bizi paylaşım ekonomisiyle tanıştırdı. Napster’dan Spotify’a giden yol müzik endüstrisini altüst etti. Netflix “streaming” teknolojisiyle anında filmleri evimize taşıdı. Blockchain teknolojisi kripto paralar dışında bize gayrımerkeziyetçi akıllı sözleşmeleri öğretti. CRISPR, gen teknolojisinde devrim yarattı.

Ve tabii ki, generatif yapay zeka, kırılım yaratan teknolojilerin “ana”sı olarak çok değil iki sene önce hayatımıza girdi.

Bu büyük teknolojik dönüşümlerin yanında, belki de henüz bilmediğimiz ya da farkında olmadığımız birçok farklı alanda da yıkıcı teknolojiler gelişiyor olabilir. Örneğin, kuantum bilişim, nanoteknoloji, artırılmış gerçeklik (AR) ve sanal gerçeklik (VR) gibi teknolojiler de yakın gelecekte toplum üzerinde derin etkiler yaratma potansiyeline sahip.

Teknolojik kırılımların geleceği nasıl şekillendireceği konusunda teknologların ve fütüristlerin iddiaları ve öngörüleri oldu. Genellikle yeni bir kavram ortaya atıldığı zaman girişimciler bütün gücüyle üstüne üşüşüyor. Yeni fırsat arayışlarına önemli kaynak aktarılıyor. Gartner’ın 1995’te tanıttığı “Hype Cycle” (Heves Eğrisi) bu tür teknolojik yeniliklerin nasıl evrildiğini açıklamaya çalışsa da, bu döngünün tutarlılığı konusunda kuşkular var. Birçok teknoloji, başlangıçtaki büyük heyecan ve yatırımların ardından hayal kırıklığına uğratsa da, bazıları büyük bir dönüş yaparak ana akım haline geliyor.

Bütün bu yıkıcı gelişmeler, Amara Yasası’nı tekrar düşündürüyor: İnsanlar genellikle yeni teknolojilerin kısa vadeli etkilerini abartma, uzun vadeli etkilerini ise küçümseme eğilimindedir. Roy Amara’nın bu görüşü, teknolojik yeniliklerin toplum üzerindeki derin etkilerini zaman içinde daha doğru görebileceğimizi söylüyor. Bunun sebeplerinden biri, teknolojinin hızla gelişmesiyle, yıkıcı değişimlerin frekansının artması ve bunun da geleceği öngörmeyi zorlaştırması diyebiliriz.

70’li yılları hatırlayanlar politik hareketlenmenin ne kadar yoğun olduğunu çok iyi bilirler. Neredeyse her gencin 2000’li yıllara ait bir vizyonu vardı ve bu vizyon yaşadığı dönem için tamamen geçerli olabilirdi.  Bugünün gençleri için, teknolojinin hızla değiştiği günümüzde, değil 25 seneyi, 5 sene sonrasını öngörmek bile neredeyse imkansızlaştı.

Sosyobiyolog Edward Wilson’a göre, üç unsur bugünkü dünyamızın temelini oluşturuyor: doğa tarihinin başından bize miras kalan paleolitik beyinler, ortaçağdan kalma kurumlar ve tanrısal teknolojiler. Bugünkü gençlerin kafa karışıklığından kaynaklanan davranış değişikliklerinin temel nedeni bu olmasın? Acaba çocukluktan itibaren, beyinleri gereksiz ezber bilgileriyle doldurmak yerine, merak, eleştirel düşünce, birlikte çalışabilme, karar verebilme ve en önemlisi uyum sağlama gibi yetkinlikleri desteklemeye çalışmanın zamanı gelmedi mi? Hatta gecikmiyor muyuz? Artık zorla beynimizin içine dayatılan “bilgi”nin belki de milyonlarca katının zaten bizden bir “tık” ötede olduğunu anlamamız lazım.

Başlangıç Noktası E-bülten

Merak etmeyin. Asla Spam yapmıyoruz.

İlginizi çekebilir
Yapay Zeka

Çok Kısaca Yapay Zeka Ajanları

TeknolojiVeriYönetişim

Gri Alanların Yarattığı Huzursuzluk

GirişimcilikTeknolojiYapay Zeka

Yapay Zeka ile Başarılı Bir Girişim Kurma Rehberi

EğitimYapay Zeka

Yapay Zeka ile Dil Öğrenimi: Yabancı Dil Öğrenimi Kolaylaşıyor mu?

Başlangıç Noktası E-bülten

Merak etmeyin. Asla Spam yapmıyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir