Paylaşım ekonomisi son yıllarda hayatımızda tuttuğu yer gittikçe artan ve temelde bireylerin yada organizasyonların mülkiyeti kendilerine ait olan ürünleri, taşınmazları paylaşarak kullanılmasına izin verdiği bütüncül sistemler olarak özetleyebileceğimiz bir model. Özellikle, AirBnb ve Uber gibi iki devin araç ve ev paylaşımı modelini milyar dolarlık girişimler haline getirmesinden sonra hızlıca artan bu model, ofis alanları ve elektrikli scooterlar gibi nesnelerin paylaşımıyla genişlemeye ve tüm ülkelerde başarılı örnekler çıkarmaya devam ediyor. Ayrıca varolduğu pazarlarda da model hızlıca büyümeye devam ediyor. Örneğin Amerika’da 2016 yılında paylaşım ekonomisine ilişkin araçları kullanan kişi sayısı 44 milyon civarında iken 2020 yılında 81.2 milyon civarına ulaşmış durumda ve büyümeye de devam ediyor. Ayrıca bir diğer önemli alanlardan biri olan paylaşımlı ofis alanları 2015 yılında sadece Amerika’da %83 büyümüş durumda. Bu kadar yüksek oranlarda olmasa da her yıl bu büyüme devam ediyor.
Paylaşım ekonomisi girişimlerinin ülkemizde de makes bulduğu alanlar şimdilik ev paylaşım, ofis paylaşım ve elektrikli scooter paylaşım girişimleri olarak sıralanabilir. Ayrıca pilot bir uygulama olarak elektrikli araç paylaşımı çalışan bir girişim de 2020 yılında ilk istasyonlarını kurdu. Peki son 5 yılda hızlı büyüyüşünü gördüğümüz bu modeli koronavirüs pandemisi sonrası ne bekliyor?
Aslında paylaşım ekonomisi modellerinin, kaynakların efektif ve doğru kullanılmasını sağlaması ve satın almaları ortadan kaldırmasıyla kriz dönemlerinde büyümesini bekleriz. Fakat hem krizin alışılageldik bir yapıda olmaması hem de pandemi arası dediğimiz yeni normalin çizgilerinin, sınırlarının, kurallarının henüz ortadan kalkması ve pandeminin etkisinin de kırılamaması nedeniyle bu konudaki öngörülerin tüm dünyada biraz temkinli olduğunu farketmek gerekiyor. Fakat, AirBnb’in son çeyrek raporlarında 2020 yılı içerisinde yeni normale geçişte ilk defa Haziran ayında ciddi bir konaklama talebi olduğunu görüyoruz. Ayrıca oteller yerine kiralık evlerin, odaların, bungalow konaklama alanlarının kiralama talebinin de tahmin edilebilir bir şekilde arttığını görüyoruz.
Toplu taşımadan kaçınma girişimleri ve eve yemek söyleme alışkanlığında meydana gelen artışla beraber Uber’in de özellikle Haziran ayında benzer bir ivme yakaladığını raporlardan ve içgörülerden hareketle söyleyebiliyoruz. Ülkemiz ölçeğinde bakarsak pandeminin ortaya çıkardığı şu temel davranış değişikliklerini görebiliyor, ölçebiliyor, gözlemliyoruz:
- Toplu taşımadan kaçınmaya çalışma
- Dışarıda yemek, eğlence ve tüketimin eve kayması
- Toplu beraber bulunulan alanlardan uzak durma
Bu üç temel ve genel davranıştan özellikle ilkinden ve bir nebze ikincisinden (risk barındırmayan eğlence) bir sonuç elde ettik. Martı ve Hoop gibi scooter paylaşımı girişimleri geçtiğimiz dönemde çok konuşuldu. Hatta regülasyonların haberlerini aldık ve TCDD’nin belirli alanlarda bu alana gireceğini de öğrenmiş bulunduk. İnsanların özellikle kısa mesafe ulaşımlarını açık havada, risksiz, tek kişilik bu cihazlara ve girişimlere kaydırması önemli bir gösterge. Ek olarak Spotify, Netflix gibi streaming platformlarının da özellikle eğlenceyi dışarıdan eve taşıma boyutunda çok hızlı büyüdüğüne, hatta güçlü platformlardan Amazon’un Prime ile geçtiğimiz hafta Türkiye pazarına girdiğine şahit olduk. Yine sahip olma yerine abonelik ve bir nevi kiralama mantığıyla çalışan bu paylaşım ekonomisi modelleri gelecekte de öngörülebilir bir büyüme çizgisi gösterecek, hem kendisini hem de pazarı büyütecektir.
Bir diğer kırılma da iş alanında yaşandı, ofisler boşaldı, yıllardır diretilen uzaktan çalışma modelleri bir anda benimsendi, ülkemizin en büyük holdinglerinden en büyük şirketlere kadar organizasyonlar kalıcı esnek modelleri düşünmeye başladılar. Burada da özellikle sokağa çıkma yasağı ve karantina döneminde oldukça zor ve sıkıntılı günler yaşayan paylaşımlı ofis alanlarının toparlanmasına şahit olduk ki karantina döneminde bile her ne kadar girişimler için zor olsa da şirketler için paylaşımlı ofislerin maliyet avantajı sağladığını ifade etmek mümkün. Gelecek dönemde özellikle freelance çalışma imkanındaki artışlar, şirketlerin esnek modelleri denemeye başlamasıyla bu alanlarda çalışan insan sayısının artacağını ve salgının süresiyle ilintili olarak artık kullanılmayan ofislerin de böyle modellerle değerlendirilebileceğini söylemek mümkün.
Ayrıca özellikle toplu taşımayla ilgili çekinceler yurtdışındaki yeni modellerin de ülkeye taşınmasını, örneğin BuBi gibi bir bisiklet paylaşım yada Zipcar, Atom gibi entegre araç paylaşım modellerini ülkemize taşıyabilir. Fakat bu olumlu öngörülerle birlikte şunu da ifade etmek lazım ki özellikle paylaşım ekonomisi modellerinin başat sektörlerine yani konaklama alanı paylaşım ve araç paylaşım, yolculuk paylaşım modellerine ilişkin riskler de mevcut. İnsanlar, şirketler, kurumlar bazı şeyleri içselleştirmeye başladılar. Örneğin, o kadar çok seyahat etmek zorunda olmadıklarını. İşlerin ve diğer konuların seyahat etmeden, belirli bir lokasyonda bulunmadan da çözülebildiğini. Bu durum özellikle yolculuk paylaşım ve konaklama paylaşım girişimleri için bu tür dezavantajlar yaratabilir.
Kısaca, koronavirüs salgını paylaşım ekonomisi modelleri için ölüm de olabilir yeniden doğuş için bir fırsat da. Burada da üzerine düşünmemiz gereken üç tane başlığın dikkat çektiğini düşünüyorum. Bunlardan birincisi biraz önce bahsettiğimiz internet girişimleri ve küresel devlerden ziyade toplum ve topluluklar tarafından yürütülen ve sosyal fayda da içeren paylaşım ekonomisi modelleri. Bir diğeri regülasyonların uygulandığı ve kullanıcının güvence altına alındığı modeller. Üçüncüsü de tek bir sorunu çözmeyip entegre çalışan hizmet servisleri. Yeni normal dönemde alışılageldik girişimlerin yukarıda taşıdığı riskler ve avantajların yoğunluğu sonucu belirleyecekken bu üç başlıkta yeni girişimlerin doğması ve büyümesi oldukça muhtemel.