“Övgüyü hak eden kuruluşlar, yıl sonu faaliyet raporlarında elde ettikleri karlılık büyümeleri ile ölçülmüyor. Asıl ölçüt, topluma getirdikleri fayda ile amaç odaklı faaliyetlerin çıktıları neticesinde hak ediliyor.” Başlangıç Noktası
“Profit isn’t a purpose. It’s a result. To have purpose means the things we do are of real value to others.” Simon Sinek
Teknolojinin değişim rüzgarı ile getirdiği değişim sadece iş tanımlarını değil, aynı zamanda o işleri yapmak için gerekli olan iş yetkinliklerini de tekrar şekillendiriyor. Bunların yanında asıl değişim organizasyonların yapılarında meydana geliyor. İşlerin yapılış biçimlerini kökten değiştirmeye gönüllü yeni fikirler, gerçek dünyanın oyun alanında kimlik bulmaya başlıyor.
Yapılan araştırmaya göre organizasyonların dış dünyaya odağı gün geçtikte artarken silo yapılarından kurtulup özgürleştikleri ve örümcek ağ yapısına dönüştükleri – ki biz bu konuyu holokratik bakış açısından detaylı olarak gelecek haftalarda inceleyeceğiz – bir dünya söz bahsi oluyor. Çevresel faktörleri, toplumun değerleri ve tüm diğer paydaşların öncelikleri maksimize etmeyi temel amaç olarak belirleyen organizasyonlar ortaya çıkıyor. Kar amacı gütmeyi ikincil prensip olarak kabul ederek amaç odaklı bir kimliğe sahip bu organizasyonlar, sosyal organizasyon olarak isimlendiriliyor.
Tablo – 1: Deloitte, Global Human Capital Trends Survey, 2018
Böylece, 20. yüzyılın ikinci yarısının en etkili ekonomisti olarak bilinen Nobel Ekonomi Ödüllü ünlü ekonomist Milton Friedman’ın dünya piyasalarını yıllarca etkisi altında bırakarak kurumların yaşama amacının sadece kar elde etmek olduğunu ifade eden ünlü makalesi ise eski dünyanın tozlu raflarında kaybolmaya mahkum oluyor.
Yeni Dünya Düzeninde Anlam Arayışı
Dünyanın en derin krizinin (2008 Krizi) üzerinden 11 yıl geçmesine rağmen, organizasyonlar yeni dünya düzenine doğru tekamül ettikleri yolculuklarında varlıkları için anlam arayışlarını halen tamamlamış oldukları düşünülmüyor. Yapılan araştırma neticesinde dünyanın en zengin 8 kişisinin, neredeyse dünya nüfusunun yarısının sahip olduğu zenginliğe sahip olduğu bilinen bir gerçek. Diğer taraftan, yakın zamanda gerçekleşen Davos Zirvesi’nde katılım gösteren dünyanın en zenginlerinin bahsi geçen gelir adaletsizliğini bir sorun olarak nitelendirmedikleri biliniyor. Bu gelir adaletsizliğini Amerika özelinde incelediğimizde beklenenin çok daha ötesinde vahim durumda olduğu görülüyor.
Tüm bu bulguların ışığında, yapılan diğer bir araştırma da hane halkının sadece yüzde 30’nun önümüzdeki 5 yıl içerisinde daha iyi bir finansal duruma sahip olacaklarını belirttiği görüşü yer alıyor. Sonuç olarak bu umutsuzluk, toplumun görüşleri üzerinde devasa bir değişikliğe neden olduğu görülüyor. Yapılan diğer bir araştırma da Amerikalı yeni jenerasyonun (X ve Z) sosyalist görüşü kapitalist görüşe göre daha fazla benimsediklerini ortaya çıkartıyor.
Bahsi geçen yeni jenerasyon, yaptığı tüm işlerde amaç arıyor. Yapılan diğer araştırma yeni jenerasyonun yüzde 71’inin mevcut çalıştıkları işlere karşı tutkuları olmadıklarını ve benimsemediklerini gösteriyor. Öbür taraftan amaç odaklı organizasyonların çalışanlarına tutkuyu verdiği söylemi belirginleşiyor. Diğer bir araştırma da amaç odaklı kurumların kar odaklı kurumlara göre çalışanların memnuniyetini ve tatminini üç kata kadar arttırdığı bulgusuyla görüşlerimizi destekliyor.
CEO Dilemma
Bir taraftan yatırımcıların temel beklentisi olan büyüme ve karlılık baskısı ile yelkenliyi kuzeye doğru çevirmeye çalışan CEO’lar, öbür taraftan da toplumun ve diğer paydaşların ihtiyaçlarını taşıyarak kuzeyden güneye doğru esen rüzgar karşısında dümeni güneye doğru kırmaya zorlanıyor. CEO’ların ise de bu koşullar altında organizasyonlarını geleceğe taşıyabilmek için amaçlı yeni bir denge oluşturmaları gerekiyor.
Bu dengeyi yakalamak aynı zamanda organizasyonların sahip olduğu en önemli değer olan insan sermayelerini yönetebilmeleri ile de doğrudan ilişkili olduğu görülüyor. Yapılan anket çalışması sonucu kar elde etmeyi temel prensip olarak belirleyen, toplumun ve bireylerin haklarını korumaya yönelik hususları ikinci sıraya koyan Facebook’un eskisine göre yüzde 30 daha az çalışılmak istenen kurum olduğu belirtiliyor.
Diğer taraftan da teknoloji şirketleri çalışanlarının yayınladığı manifesto ile vahşi kapitalist sisteminin bilinçli kapitalizme doğru tekamül ettirilmesinin gerekliliği kalın çizgiyle vurgulandığı görülüyor.
Tüketici gruplarına bakıldığında, amaç odaklı olan organizasyonlar da öncelikli kazanıyor. Yapılan araştırmada, tüketici gruplarının yüzde 91’i kullandıkları markanın amaç odaklı olmadığını fark ettikleri takdirde hemen başka bir marka kullanacaklarını belirtiyor.
Diğer taraftan Fortune 1000 şirketlerinin CEO’larının katılım gösterdiği anket çalışması da amaç odaklı organizasyon yapısına sahip olmanın önemini bir kez daha gösteriyor. Özellikle çalışanlara göre çalıştıkları organizasyonların amaç odaklı olmaları en önemli konu olarak gösteriliyor. Aynı zamanda, toplumun ihtiyaçlarının, çevresel faktörlerin ve filantropik çalışmaların en öncelikli konu olduğu da belirtiliyor.
Tablo – 2: Covestro, 2018
Tablo – 3: Covestro, 2018
Böylece yeni bir dünya düzeni, kar amaçlı olmaktan öte toplumun ve bireylerin başta olmak üzere tüm paydaşların ihtiyaçlarını gözeterek amaç odaklı bir yapıda oluşacağı bütün çıplaklığıyla gözler önüne çıkıyor.