Tedarik Ağlarında Yıkıcı Dönüşüm
Bu yazıyı 10 yıl önce kaleme almam durumunda “sürdürülebilir tedarik zincirleri” olarak atacağım başlık, biraz önce “sürdürülebilir tedarik ağları” olarak hayat buldu. İstisnasız her alanda kavramsal ve pratik olarak öneminin farkına vardığımız “ağlar”, son derece girift hale gelen ürün ve hizmet tedarik süreçlerini tanımlamak üzere de kullanılıyor. Artık tek yönlü bir zincir ile değil, döngüsel ve karmaşık zincirlerden oluşan çok katmanlı tedarik ağları ile karşı karşıyayız.
Ürün ve hizmet tedariği süreçlerinde kullanılan yapılar son yıllarda köklü değişimlere uğradı. Paylaşım ekonomisinin etkisi ile hayatımıza giren, günümüzün gözde dijital platformları (Airbnb, Uber gibi), bir ağın içinde yer alan farklı üyelerden akan verileri tek elden yönetmek üzerine kurulu. Ağ üyelerinin birbirleri ile olan tedarik ilişkileri, bu ilişkilerden doğan süreçler ve her bir ağ üyesine dair detaylı bilgiler bu platformların sahiplerinin erişim ve kontrolü altında. Öte yandan bu merkezi modellerin, geleceğin dünyasında istediğimiz ve ihtiyaç duyacağımız cinsten yapılar olup olmadığı sorusu akıllara geliyor. Zira bu modeller karşılıklı kazanç ve fırsatlar yaratabileceği gibi, yalnızca platform sahibine tanıdığı veriye erişim ve kontrol yetkisi nedeni ile monopolistik güç yaratma ihtimalini de beraberinde getiriyor. İstediğimiz ve ihtiyaç duyduğumuz yapı bu mu? Bu soruya verilebilecek “hayır” yanıtının iki olası nedeni var: bu yapılar kapsayıcı değil ve dolayısı ile uzun vadede sürdürülebilir olmama ihtimalleri yüksek.
Bu noktada, geleceğin dünyasında var olmasını istediğimiz ağ yapılarına ilişkin temel alternatifi blockchain sunuyor. Zira blockchainde verilerin sahipliği ve yönetimi tek elde toplanmak yerine ağın tüm üyelerine ait. Zincirde yer alan her veri, tarafların karşılıklı olarak mutabık kaldıkları bir uzlaşma modeli üzerinden yapılandırılıyor. Buna göre verilerin doğruluğu herkes tarafından kabul ediliyor; veri yönetimine dair gerçekleştirilen tüm işlem ve güncellemeler değiştirilemez ve silinemez biçimde kayıt altına alınıyor.
Sürdürülebilirlik – Blockchain İlişkisi
Blockchain teknolojisi daha etkin bir tedarik ağı yönetimi için pek çok fırsatı beraberinde getiriyor. Maliyetleri düşürme, taşımacılık, depolama ve tedarik zamanlamasına ilişkin süreçlerin daha sorunsuz ve hatasız biçimde yürütülebilmesi, tedarikçilerin faaliyetlerine ve niteliklerine ilişkin bilgi ve belgelerin güvenilir ve şeffaf biçimde paylaşılmasının sağlanması bu avantajların başlıcaları. Blockchain tabanlı tedarik ağları operasyonel verimlilik, daha iyi bir iletişim, daha az uzlaşmazlık ve belki de en önemlisi daha esnek ve direnç sahibi sistemler sağlıyor. Bu ademi merkeziyetçi yapı, yetkiyi ve gücü tek bir otoritede toplayan yapıya kıyasla çok daha güvenilir ve sürdürülebilir.
Bu düzeyde bir şeffaflık şirketler açısından istenen bir durum mudur sorusunun cevabı, içinden geçtiğimiz bu günlerde daha da netleşmeye başladı. Hepimizin varlığı ve ortak çıkarları için tüm kurumlar ekonomik, sosyal ve çevresel olarak sürdürülebilir, sorumlu, şeffaf ve hesap verebilir olmak durumundalar. Aksi durumda geleceklerine ilişkin son derece haklı kaygılar taşıyan tüketiciler ve vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılanacak olmaları son derece muhtemel. İyi ve sorumlu bir şirket olduğunuza dair bir savınız varsa, bunu kanıtlamanız için herhangi bir sertifika ya da akreditasyondan daha fazlasına ihtiyacınız olacak. Üretim başta olmak üzere tüm operasyonlarınızda gerçek, şeffaf ve değiştirilemez veriler ile savınızın arkasında durmanız beklenecek.
Bu noktada ise devreye blockchain tabanlı sürdürülebilir, sorumlu ve şeffaf tedarik zinciri ağları giriyor. Bu ağlarda veri tek bir kişi ya da kurum tarafından değiştirilemediği ve izin verilen tüm kullanıcılar tarafından görüntülenebildiği için ürünün menşei, üretim aşamaları, tarih damgası adı verilen etiketler aracılığı ile örneğin gıda ürününü tarladan alındığı tarihten rafa geldiği noktaya kadar tüm süreç şeffaf bir biçimde izlenebiliyor. Datanın değiştirilemez olması nedeni ile yanlış ya da yönlendirici bilgilendirmenin önüne geçilmiş oluyor. Dolayısı ile tüketiciler de dahil olmak üzere tüm ağ üyeleri açısından güven tesis ediliyor. Öte yandan, herhangi bir ürüne ilişkin bir sorunla karşılaşıldığında, ürünün kaynağının biliniyor olması dolayısı ile hızla müdahale etmek ve çözüm geliştirmek mümkün. Bu durum tüketiciyi koruduğu gibi, üreticiler açısından da maddi ve gayri maddi pek çok maliyetin oluşmasının önüne geçiyor.
Uygulamada Neler Oluyor?
Sosyal ve çevresel sürdürülebilirlik alanında uzun yıllardır katedilen mesafeden çok daha fazlasını son yıllarda yeni nesil teknolojiler sayesinde katetmeye başladık. Başa çıkmak durumunda olduğumuz sürdürülebilirlik sorunlarının boyutlarını düşündüğümüzde, kaynakları bu alana hızla yönlendirmenin de son derece mantıklı bir adım olacağını görüyoruz.
Örneğin gıda sektöründe nihai tüketici, blockchain tabanlı uygulamalar üzerinden mutfak tezgahındaki gıdanın üretimine ilişkin tüm bilgilere ulaşarak, gıda güvenliği ile ilgili aklındaki soru işaretlerini giderebiliyor. Diğer yandan tarım sektöründe zor koşullar altında faaliyet gösterdiğini bildiğimiz küçük üreticiler için de yeni fırsatlar doğuyor. BanQu adlı sosyal girişim, küçük üreticinin kakao ve kahve gibi tarım ürünlerini alıcılarla buluşturuyor. Küçük üretici, blockchain tabanlı tedarik ağı üzerinden sattığı ürünün ağırlığını, fiyatını ve alacağı ödemeyi teyit ediyor.Ürünün tüm sürecini takip edebilen alıcı, ürüne iliskin ödemeyi doğrudan üreticiye yapabiliyor. Bu durum aracılık sisteminin tarımsal üretim ve küçük üretici üzerindeki etkilerini en aza indirgiyor. Ayrıca daha önce böyle bir tedarik ağının bir parçası olduklarını kanıtlama imkanı bulamayan üreticiler, bu imkana kavuşarak bankaların finansal hizmetlerinden yararlanabilir hale geliyorlar. Akıllı sözleşmeler ve mobil bankacılık hizmetleri aracılığıyla küçük ölçekli çiftçilerle doğrudan bağlantı kurularak adil ödeme ve finansal kapsayıcılık için de önemli bir adım atılmış oluyor.
Blockchain sistemi ile atık yönetimi süreçleri, geri dönüşüme sokulan atık miktarı ve hatta karbon emisyonu değerlerinde de ilerleme kaydediyoruz. Örneğin atık yönetimi alanında faaliyet gösteren Plastik Bank, yılda 8 milyon metrik ton plastiğin okyanuslara karışmasını blockchain ile önlemeye çalışıyor. Şirketin tedarik ağı, dar gelirli atık toplayıcılar ile bu atıkları satın alan şirketleri buluşturuyor. Sürecin hiçbir noktasında aracının manipülasyonuna imkan vermeyen blockchain sistemi sayesinde atık toplayıcılar, topladıkları atık miktarının kilosunu ve bedelini teyit ediyor ve ürün bedeli, atığı satın alan şirket tarafından dijital ortamda kendilerine aktarılıyor. Bu sayede binlerce atık toplayıcı güvenilir bir biçimde ödemelerini alırken, atıkları satın alan şirketler de daha tahminlenebilir ve düzenli bir tedarik akışına sahip oluyor.
Öte yandan aynı sistem, özellikle Afrika’da maden sahalarında çok ağır koşullarda çalıştırılan çocuk işçilere ilişkin sorunun çözümüne de katkıda bulunuyor. Örneğin, bu madenleri hammadde olarak satın alan bir üretici şirket, söz konusu hammaddenin yalnızca sosyal sorumlu yöntemlerle ve kayıtlı iş gücü ile çıkarılmış olduğundan emin olabiliyor. Cevher rafineriye ulaştığında, üretime alınan miktar değiştirilemez bir veri olarak kayıt altına alınıyor. Öte yandan, bu miktardaki girdi ile üretim sürecinden elde edilmesi gereken bitmiş ürün miktarı karşılaştırılarak, sistemde herhangi bir anomali olup olmadığı tespit ediliyor. Dolayısı ile sorumlu bir üreticiden tedarik ettiğinizi düşündüğünüz ürüne, farklı kaynaklardan iyi olmayan süreçlerle elde edilmiş materyallerin karıştırılması ihtimali ortadan kalkıyor. Bu sayede kayıt dışı ve çocuk işçilik gibi ağır sosyal sorunlarımıza çözüm bulma ihtimalimiz de artıyor.
Son olarak, sivil toplum tarafında da dönüştürücü blockchain uygulamalarına tanık oluyoruz. Örneğin bazı insani yardım kuruluşları bağış ve yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştığından emin olmak amacıyla blockchain tabanlı sistemler kullanmaya başladılar. Son olarak Dünya Sağlık Programı Ürdün’deki mülteci kamplarına ulaştırılacak olan yardımları, uygulanan pilot proje kapsamında blockchain tabanlı bir platform üzerinden yürüttü. Buna benzer uygulamaların tüm taraflar açısından daha güvenilir ve sürdürülebilir sistemler oluşturduğuna tanıklık ediyoruz.
Her geçen gün çoğalan iyi örnekler ve henüz yolun başındayken yarattığı etki, blockchain teknolojisinin pek çok sektörü ve süreci temelinden sarsacağının ve dönüştüreceğinin açık bir göstergesi.Yine bu örneklerden hareketle, tedarik ağları yönetiminin de köklü bir biçimde değişeceğini öngörmek mümkün. Blockchain tabanlı sürdürülebilir tedarik ağları, operasyonel verimlilik artışının yanında ve çok daha ötesinde, “daha iyi bir dünya” için şeffaflık ve güven temelli ağlar inşa edilmesinin yolunu açacak.