Geçen hafta korona torba kanun taslağındaki hükümler sosyal medyayı ayağa kaldırdı: Sosyal medyada sansürün önü açılıyor! Yine tipik bir dezenformasyon kampanyası gördük. Bu köşenin okuyucularının takip ettiği gibi, dezenformasyon Facebook’un tabiatında var. Hemen belirtelim: Torba kanunda sansür, yani içerikten dolayı bir sosyal medya mecrasının engellenmesine dair bir hüküm yok. Ülkemizde bu engellemeler mecra (Facebook) değil, internet adresi (içerik) bazında yapılıyor.
Sansür eleştirilerine yol açan düzenleme şuydu: Bir sosyal medya mecrasının ülkemizdeki kullanıcı sayısı 1 milyonu geçiyorsa Türkiye’de temsilci bulundurma zorunluluğu olacak. Temsilci tayin etmezse bu mecraya erişim kısıtlanacak. Amaç Facebook’un algoritmalarıyla hep birinci sırada çıkan yalan haberlere, uzun süre YouTube izlediğinizde algoritmaların sizi götürdüğü şiddet ve terörizmi öven içeriğe karşı kamu kurumlarının veya mahkemelerin tebligat yapabileceği bir adres bulmak. Facebook bugüne kadar milyonlarca kullanıcısı olan ülkemizde lütfedip bir ofis açmamıştı.
Sosyal medya mecralarının ofis açma zorunluluğu birçok medeni ülkede var. Mesela Almanya’da. Sosyal medyanın düzenlenmesi de bize mahsus değil. Avrupa Birliği 2018’de dezenformasyon ve internet üzerinden terörizmin teşvikiyle mücadeleyle ilgili kurallar kabul etti. 2019’da Facebook, Google, Twitter ve Microsoft’a Avrupa Birliği’nin isteklerine uyum taahhüdü “gönüllü olarak” verdirildi.
Global dijital şirketler kendilerini adeta “Dijital İsviçre” olarak görüyor. Yani biz ulus devletlere tabi değil, eş seviyedeyiz, diyor. Ben devletlerin koyduğu kurallara uymam, kendi kurallarımı koyarım; diyor. Her gün Facebook’a girdiğinizde yeni kuralları onaylamanız istendiği zaman, Mark Zuckerberg’in 2,7 milyar kullanıcısına nasıl otokratik bir devlet gibi istediği kuralı koyduğunu tecrübe ediyorsunuz. Bu kurallar makul mü diye kullanıcılara sorulduğunu hiç gördünüz mü?
Peki siz demokratik yollarla seçtiğiniz siyasetçilerin yönettiği kendi ulus devletinizin koyduğu kurallara mı tabi olmak istersiniz, yoksa Mark Zuckerberg’in mi?
Herhalde bu soruya verilecek cevap siyasi iktidara mı, Zuckerberg’e mi daha çok güvendiğinizle ilgili. Hafta sonu torba kanunla ilgili sosyal medya tartışmaları da bu eksendeki polarizasyon çevresinde şekillendi. Belki bu yazıyı okurken sizin tepkiniz de aynı polarizasyon çerçevesinde şekillenmiştir. Önce taraf olup, sonra gelen bilgileri tarafımıza göre değerlendiriyoruz. Zaten kimden tarafsak sosyal medyada onu savunanları takip ediyoruz. Bilgiye dayalı tartışmanın olmadığı bir ortamda, demokrasi algoritokrasiye karşı savaşında yenik düşüyor.
Şimdi torba kanun sadece korona konularıyla sınırlandırıldı, sosyal medya düzenlemeleri başka bir kanuna bırakıldı. Bu bir fırsat. Şimdi Facebook başta olmak üzere global dijital şirketler geniş ve bilgiye dayalı ciddi bir tartışma başlatmalıdır. Bu aynı zamanda Türkiye’yi ciddiye alıp almadıklarının da göstergesi olacaktır.