Geçen hafta sosyal medyada konuşulan konulardan biri her akşam en az üç saat süren televizyon tartışma programlarına çıkan bir üniversite rektörüydü. Aslında Türkiye’de bir üniversite rektörünün evrak imzalamaktan televizyona çıkmaya zamanı kalmaması lazım. Çünkü üniversitelerimizde öğretim üyelerinin yıllık izinlerinden basit inşaat işlerine kadar birçok işlem rektör onayına bağlı. Üniversitelere popülist yaklaşım hocaların memurlaşmasına neden oluyor. Gelin sayılara bakalım.
Yakın dostum, Chicago Üniversitesi hocalarından Prof. Dr. Ufuk Akçiğit, Türkiye’deki üniversitelerin performansını analiz ederek hazırladığı Türkiye Bilim Raporu’nu artnotlari.org bloğunda tefrika ediyor. Ufuk’un bulgularına göre, üniversitelerimizde dünyaya koşut biçimde gelişen araştırmacı verimliliği 2006’dan sonra birden yavaşladı. Kırılma noktası olan 2006 ise her ile bir üniversite açmaya karar verdiğimiz yıl. Aksi durumda hocalarımız araştırma performansında %30 daha verimli olacaktı.
Popülizm, memurlaşmayı beraberinde getiriyor. Zira popülizm sayılara oynamak demek. Kaç üniversite açtın? Kaç öğrenci daha mezun ettin? Sayılara odaklandıkça üniversiteler tekdüzeleşiyor. 1999’da ODTÜ’ye girdiğimde hocalarımız iyi olduğu halde, yönetim anlayışının yeni bitirdiğim Anadolu Lisesinden farklı olmadığını gördüm. ODTÜ; içinde kendi gölü, ormanı, hatta höyüğü olan kocaman bir devlet dairesiydi. Memurlaşma etkisini üniversite hocalarının performanslarında görmek mümkün. Devlet üniversitesinden vakıf üniversitesine geçen bir hocanın yayın sayısı ortalama %39 artıyor. Ancak birçok hoca kariyerinin on dördüncü yılından sonra devlet üniversitelerine dönmeyi tercih ediyor. Malum, profesör kadroları sınırsız süreli ve beş sene profesör olursanız emekli olunca aynı maaşı almaya devam ediyorsunuz.
Doktora öğrencisi yetiştirmek ve araştırma programları geliştirmek için yurt dışındaki akademisyenlerimiz en iyi kaynak. TÜBİTAK geri dönmeleri için destek programı başlattı fakat en az üç sene Türkiye’de kalma koşulu var. Oysa ABD’de hiçbir okul hocalarına 2 seneden fazla izin (sabbatical) vermiyor. Ayrıca, hocalardan yurt dışı eğitimlerine ilişkin YÖK denkliği ve dil sınavı sonucu da isteniyor. Zira bürokrasi hazretleri herkese eşit davranılmasını emrediyor.
Bizim her ile bir üniversite açmaya karar verdiğimiz yıllarda, kardeşimiz Katar yan yana 9 elit üniversite açtı. Bunların bir kısmını ABD’den (Northwestern, Cornell, Texas A&M, Carnegie Mellon, Georgetown, vb.) getirdiler. Bu elit okullar yurtdışındaki eğitimin aynısını uyguluyor, aynı diplomayı veriyor ve aynı ücreti alıyor. Küçücük Katar bu sayede cazibe merkezi oldu.
Elit üniversiteler neden önemli? Çünkü temel araştırmalar ancak elit üniversitelerde yapılır. Bu araştırmaları yapacak insan kaynağı da burada yetiştirilir. Eğer temel araştırma kapasitesiniz yoksa, şirketlerinizin inovasyon kapasitesi tedarik zincirinde müşterinizin size uygun gördüğü ufak parçalarla sınırlı kalır (bkz Türk otomotiv sektörü). Kaynaklarımızın bir kısmını, sayılara oynamak yerine, elit üniversitelerimizi güçlendirmeye, ayrıştırmaya, dünya ile bağlantılarını geliştirmeye odaklanmalıyız. Her üniversite aynı değildir. Olması da gerekmez. Üniversiteler popülizm ve memuriyet virüslerinden kurtarılmalıdır.
Bu yazı alıntıdır.