İnternet’in gelmesiyle sona eren endüstri döneminden sonrasına benim vereceğim isim “Kırılım Çağı” olurdu.
“Kırılım”dan benim anladığım seçenek yaratmak. Başarılı bir kırılım toplumlara gerek tüketim gerekse kullanım alanında yeni kanallar açıyor.
2000’li yılların başında Facebook’un başını çektiği “sosyal medya” alışılagelmiş medya kanallarına bir seçenek yarattı. Kullanıcılara farklı alanlarda hem haber alma, hem de seslerini yükseltme olanağını tanıdı.
Google ise yarattığı arama motoru ile, bilgi kaynaklarına ulaşmayı parmağımızın ucuna getirdi. 20.yy’da, bir makale yazmak için kütüphaneleri aşındıranlara duyurulur.
Örnekleri çoğaltabiliriz… Akıllı telefonların, çalışma masamızdaki tüm aygıtları cebimize koymamızı sağlaması, AirBnB’nin otelcilik alanını değiştirmesi, Uber’in taksicilik alanına seçenek yaratması. Kripto paraların finans alanına getirdiği farklılıklar en fazla gözümüze çarpan alanlar. Bu listeyi daha çok uzatabiliriz. Ayrıca, her alanda gelişen teknolojilerle gerek ufukta görülen, gerekse daha görülmeyen her alanda birçok kırılım da sırada bekliyor.
Peki, kullanıcıya veya tüketiciye seçenek yaratmak, daha gelişmiş, ucuz, kaliteli ürün veya servislerin gelişmesi piyasa ekonomisinin rüyası değil midir?
Zaten 21. yüzyılın ilk 10-15 senesi bu değişimin tadını çıkarmakla geçti. Ta ki, bu gelişmelerin toplumsal rahatsızlıkları ortaya çıkmaya başlayıncaya kadar. Toplumun değişimden rahatsızlığı 2010’lu yıllarda yavaş yavaş kendini göstermeye başladı. Brexit ve Trump’un seçilmesiyle hayaletler su yüzüne çıktı. Şu anda dünyanın her tarafında değişimin getirdiği rahatsızlıkların yarattığı popülist liderler ortalığı sarmış durumda.
Her yeni gelişme kullanıcılar veya toplum tarafından heyecanla karşılandıktan sonra karanlık taraflar da yüzünü göstermeye başlıyor. Toplumun her kesiminin sesini birden bire yükseltebilmesi veya seçim sistemlerinin manipüle edilebilmesi sosyal medyanın aslında beklenildiği kadar olumlu bir şey olmadığı da gösterdi.
Ancak, bilinçli veya bilinçsiz olarak, asıl rahatsızlık veren konu ise kırılımların neredeyse yüzyıllar boyu, toplumların kendisini korumak için koyduğu sigorta mekanizmalarının etrafından dolanabilmeleri veya denetim modellerini sorgulamaları.
Sosyal medya, mevcut hiyerarşik medya sistemini temelinden sarstı. Medya sisteminin oluşturduğu otokontrol mekanizmasını bozdu. Uber, yalnız taksilere rakip olmakla kalmadı, belediyelerin taksilere uyguladığı lisans ve vergi kaynaklarını etkiledi. Zaten yeni gelişmelere hazırlıklı olmayan vergi sistemlerinin saldırıya uğraması belki de hükümetlerin karşılaştıkları en büyük sorunlardan birisi.
Bugün çaplarıyla dünyanın en tepesine yerleşmiş Alphabet, Facebook, Ali Baba, Tencent, Amazon gibi şirketler hala rekabet yasalarında tanımlanmamış gri alanları kullanarak bu güce eriştiler. Özellikle veri alanında egemenliğin rekabet ve tekellerin hukuki tanımlarına nasıl sığdırılabileceği konusu ancak yeni yeni konuşulmaya başlandı.
Endüstri döneminin getirdiği lineer gelişme yapısına göre, kırılım döneminin gerektirdiği esnek davranış biçimi çok büyük farklılıklar içeriyor. İnternet öncesi oluşmuş dünyadaki yönetişim modelleri ise bu davranış değişikliğine daha hala hazırlıklı değil. Kırılım kendi içinde ayrıca savrulmayı da içeriyor. Savrulmalara hızlıca uyum sağlamayı da devletlerin bugünkü yapılaşmasının içselleştirmediğini yaşıyoruz.
Üssel gelişmelerin etkisiyle yönetişim sistemleri artan bir hızla karmaşıklaştıkça, denetim odaklarının bir bir elinden kaçtığını gören iktidarların kontrolü ellerinde tutmak için daha fazla hoyratlaşmasını, bütün dünyada tüylerimiz ürpererek izliyoruz. Ancak, konulan her türlü sınırı aşan değişimlerin önünde durabilmenin pek başarılı olmayacağı inancındayım. Daron Acemoğlu’nun “dar koridor” olarak adlandırdığı bölgedeki yönetişim modellerinin geleceğin üssel değişen dinamik yapısını içselleştiren demokratik modellerin bir an önce araştırılması gerekiyor.