Paradoksal bir şekilde inovasyon yeniliği ifade etmesine rağmen oldukça eski bir kavram. Tarihi Antik Yunan’a kadar uzanıyor. İlk kez M.Ö 400. yıllarda Ksenofon tarafından kullanıldığı iddia ediliyor. Sonrasında Platon ve Aristoteles’in metinlerinde görüyoruz. 3. ve 4. yüzyılda Roma’da kullanılan “novitas” sözcüğü yenilenmek (renewing) anlamına geliyordu. Takip eden yüz yıllarda sözcük “innova” (I renew) şeklinde değişime uğradı. 1500’lü yıllarda Machiavelli inovasyona politik bir anlam yükledi. Yeni yasalar ve yeni kurumları da içeren yönetim biçimindeki değişimleri ifade etmek için kullandı. Machiavelli’nin inovasyonu pozitif bir anlam içeriyordu. Fakat tarihsel süreçte inovasyon sürekli anlam değişikliğine uğradı. Örneğin 15. ve 16 yüzyıllar arasında inovasyon negatif çağrışımlara sahipti ve daha çok başkaldırı anlamında kullanılıyordu. İsyankarlara inovatör deniliyordu. 1800’lü yıllarda kapitalistler sosyalizmi, komünizmi, kooperatifleri sosyal inovasyonlar olarak değerlendirdi ve ciddi bir karşı propaganda başlattılar. 20. yüzyılda inovasyon kavramsal olarak son derece demodeydi. Sanayi Devrimi ile birlikte inovasyon bilim ve icat ile ilişkilendirildi. 2. Dünya Savaşı ile teknoloji inovasyonları konuşulur oldu. Bir zamanlar değişim negatif bir durumken pozitif bir anlama evirildi.
Modern zamanlarda inovasyonu tozlu zarflardan indiren ve ona yeniden popülerlik kazandıran Avusturyalı ekonomist Schumpeter’dir. İnovasyondan bugün ne anladığımızı büyük oranda O’nun teorilerine borçluyuz. Kendisi inovasyon ve girişimciliği akademik ve bilimsel anlamda çalışan ilk kişidir. İnovasyonun bugün yüzlerce farklı tanımı söz konusu. Değişim veya yenilik gibi son derece açık uçlu tanımlar olduğu gibi ISO 56000’in “değer yaratan yeni teşebbüs” gibi muğlak tanımlar da mevcut. Bu tip tanımlar haklı olarak şu soruları beraberinde getiriyor: her yenilik inovasyon mudur? Değeri nasıl ölçeriz? Bir çıktının (outcome) “değer” olup olmadığını nasıl anlarız?
Elbette her yenilik inovasyon değildir. Evinizin duvarlarını yeni bir renge boyadınız. Ya da boya yerine duvar kağıdına geçtiniz. Belediye mahalleye yeni bir park yaptı. Bunlar inovasyon değildir. Benim tercih ettiğim inovasyon tanımı: yaratıcı bir fikrin ya da icadın değer yaratan yeni bir ürün, süreç veya iş modeline dönüşmesidir. Burada değeri müşterinin söz konusu yeni ürüne olan ilgisiyle ölçeriz. Para verip satın alıyorsa değer yaratmış demektir. Dolayısıyla günün sonunda inovasyon gelir yaratan yeni bir ürün veya hizmettir (iş modeli ve diğer inovasyon türleri dahil). İnovasyona ekonomik ve ticari bir anlam yüklenmesi Schumpeter’in çalışmalarıyla gerçekleşmiştir. İyi de olmuştur, bu sayede benzer kavramlarla ayrışmıştır. Ar-Ge, icat, yaratıcılık, keşif gibi kavramlardan farklıdır inovasyon. Zaten popülerlik uğruna bazı arkadaşlar kavramın için ciddi şekilde boşaltmışken daha fazla kargaşa yaratmamak gerekir. Konunun teknik boyutlarına uzak, sadece “trend topic” olduğu için inovasyonu sahnelerde ağzından düşürmeyenlere rağmen bugün inovasyon farklı ölçeklerde (level) makro ekonomistlerden endüstriyel psikologlara kadar pek çok farklı bilim dalının ve uzmanın çalıştığı ciddi bir literatürü oluşmuş disiplindir. İnovasyon; ülke, sektör, firma, takım veya birey özelinde çalışılan, binlerce makale ve kitap yazılan büyük bir alana dönüşmüş durumda. İnovasyonu daha çok firma (organizasyon) özelinde çalışan ve araştıran birisi olarak ülkelerin makro ekonomi politikaları ölçeğinde dahi kendimi yetkin görmezken inovasyonun tarihi gelişim sürecinden ve ne kadar büyük bir evren olduğundan habersiz kişilerin konuya sadece sıradan bir kavram ve yeni bir teknoloji olarak yaklaşması kendi cehaletlerini sergilediği gibi bilmeyenleri de yanlış malumatlarla yanıltmakta. Kuşkusuz Tesla’nın yeni bir modelinden veya teknoloji haberlerinden fazlasını konuşuyoruz. Daha uzun süre üzerinde düşünmeye, çalışmaya ve konuşmaya devam edeceğiz.
Bu yazı alıntıdır.