İnovasyonun tarih içinde değişen anlamlarından birisi isyan ve başkaldırıdır. ‘Kurum içi asi’ (corporate rebel) kavramının köklerini biraz buralarda aramak lazım. Felsefe, insanın sınırlı aklı ile evrenin sonsuz gücüne başkaldırmasıdır. Felsefenin sınırları yoktur. Hudutsuzca düşünür. O her şeyi tartışmaya açar. Dogmaları ve tabuları yoktur. İnovasyon için sınırsızca düşünen insanlara ihtiyacımız var. Daha önemlisi sistematik düşünmeyi bilen kurum içi asilere ihtiyacımız var. Ben genelde konuşmalarda ve eğitimlerde “inovasyona ürün odaklı değil ihtiyaç odaklı yaklaşmalıyız” derim. Peki, ihtiyaç değil arzu odaklı yaklaşabilir miyiz? İşte bu, psikolojiye ve psikanalitiye dokunan felsefi bir sorudur.
Bilim inovasyon değildir ama inovasyon bilimdir. İnovasyon yönetimi, yönetim bilimlerinin bir alt kümesidir. Her değişim fikirle, idea ile teori ile başlar. Yönetim bilimi genelde diğer sosyal bilimlerde üretilen teorilerden ilham alır. Sosyal bilimlerdeki teoriler felsefeden beslenir. Dolayısı ile felsefe bilimi besleyen, şekillendiren atar damardır. Akademi bu örgüyü iyi bilir. Doğa veya uygulamalı bilimlerin aksine sosyal bilimciler (PhD, Doctor of Philosophy) ontolojik ve epistemolojik tartışmalara vakıftırlar. Gerçek nedir, tek midir? Anlam subjektif midir? Gerçeği nasıl buluruz? İnovasyon ve girişimcilik süreçleri bilimsel araştırma süreçleri ile paralel ilerler. Literatürü veya pazarı tarar bir boşluk görürsünüz. Bu boşluğu doldurmak için hipotez geliştirirsiniz. Hipotezinizi doğrulamak için veri toplar, analiz edersiniz. Sonuçlar olumlu ise üretime geçersiniz. Steve Blank ve Eric Ries’ın “Yalın Startup”ı tam olarak bu şekilde prototip (MVP) geliştirir. Akademide epistemolojik olarak pozitivist kampta iseniz başka bir araştırma tasarlar ve yürütür, interpretivist kamptaysanız başka bir araştırma yaparsınız. Ontolojik olarak ‘objectivistseniz’ başka araştırmalar yapar, farklı sonuçlar alırsınız; yapısalcı (constructivist) iseniz başka. Ampirik araştırma bizi bilgiye götürür ama yöntem/metot sonucu belirler.
Her sorunun kökü ve sorunun yanıtını aradığımız koordinatlar felsefi ekollerde (paradigma) yatar. Hatta soruya cevap bulmaya çalışırken kullandığımız bilimsel yöntem ve metotların arkasında yer alan felsefi kamp belirleyicidir. Örneğin doğa bilimi çalışanlar daha çok kantitatif araştırmalar yaparken, sosyal bilimciler için kalitatif araştırmalar önemlidir. İnovasyonun keşif sürecinde kullandığımız etnografik veya antropolojik araştırmalar kalitatiftir mesela. Çünkü insan psikolojisini ve davranışlarını anlamaya çalışıyoruz. Bizi inovasyona götürecek bazı temel sorular: insanların ihtiyaçlarını nasıl keşfeder ve tanımlarız? İhtiyaçlarını nasıl gideriyorlar? Adım adım ne yapıyorlar? Bazen bu ihtiyaçları erteliyorlar mı? Satın alma frekansını düşürüyorlar mı? Ya da bir çözüm satın almak yerine kendi çözümlerini mi geliştiriyorlar? İnovasyona dair bu sorulara felsefe ve sosyal bilimlerden beslenmeden yanıt vermek imkansızdır. Tekil başarılar ve icatlar her zaman mümkün. Fakat inovasyon yönetiminden bahsediyorsak rastlantısal değil sistematik ve sürdürülebilir inovasyonlar mevzu bahis olan. Bir organizasyonun inovasyon fabrikasına dönüşmesi için kurulması gereken alt yapıya dair tüm söylediklerim. İhtiyaç sürekli değişir mi? İstekle ihtiyacın farkı nedir? Arzu bunlardan çok mu farklı? İnovasyona ihtiyaç odaklı yerine arzu odaklı yaklaşabilir miyiz? Bunların hepsi felsefi tartışmalardır. Arzu kavramını anlamak için post-yapısalcı, yani pozitivist veya objektivist kampta yer almayan Lacan’ı biraz bilmek gerekir.
Özetle inovasyonun olmazsa olmazı yenilikçi fikirler için sınırların dışında (out of the box thinking) düşünebilen aykırılara ihtiyacımız var. Yenilikçi fikirler elbette önemli ama yeterli değil. Sistematik ve metodolojik yönetim süreçlerine ihtiyacımız var. Söz konusu bu yönetim süreçlerinin ve araçlarının çoğu akademide (bazıları global danışmanlık firmalarında) bilim insanları tarafından geliştirilmiştir. Yönetim bilimleri diğer sosyal bilimler gibi felsefeden beslenir. Felsefe bizi derinleştirir. Herkes aynı yöne bakar ama aynı şeyi göremez çoğu kez. Felsefe bize doğru lensleri verir.
Bu yazı alıntıdır.