Konu: Ağlar ve bileşenler arasındaki etkileşim serisinde sıradaki konu; insan zekâsı. Büyük resmi çizmeye çalıştığım ilk yazımdan sonra ağları biyoloji özelinde incelemiştim. Bu yazıda ise insan beyniyle ilgili gelişmelere, yapay zekâ ile kurulan bağlantıya ve ulaşılmak istenilen insanüstü zekâ seviyesinin ağ etkisiyle birleşince nasıl faydalar kazandırabileceğine veya tehditler oluşturabileceğine değinmek istiyorum.
Ağlar ve Nöroloji: Ağların bütünsel bakış açısıyla verebileceği meyveleri kendi vücudumuzdan yola çıkarak görebiliyoruz. Bunun en iyi örneklerinden biri bilinç ve haliyle beyin. Bilinç kadar karmaşık bir olgunun kafamızın içindeki jöle benzeri bir dokudan nasıl ortaya çıktığını açıklamak uzun senelerdir bilim insanlarını meşgul ediyor. Beyinde 100 milyar nöron var ve her biri 10 bin farklı nöronla bağlantı içinde. Bu da karşımıza yaklaşık 10 trilyon sinir bağlantısı çıkarıyor. Bütünsel bir yapıda bakıldığında bu ağlar bize belli bir zekâ seviyesini gösteriyor. Aramızdan çok az kişi ise üstün bir zekâya sahip oluyor.
Organik dâhiler: Alfred Binet ve Theodore Simon tarafından hazırlanmış Stanford-Binet zekâ testine göre, nüfusun sadece %1’i dâhi seviyesinde bir zekâ seviyesine sahip oluyor. Bu hesaba göre ülkemizde yaklaşık 800 bin dâhi var (TÜİK nüfus verilerine göre). Bunların 15 yaşından büyük olanlarının sayısı ise yaklaşık 600 bin civarında. Yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı ise Dışişleri Bakanlığı’na göre 6,5 milyon. Buradan da 65 bin civarında dâhi varsayabiliriz. Benzer bir oranla, 50 bini 15 yaşın üzerinde kabul edelim. Dünyada 15 yaşından büyük toplam 650 bin Türk dâhi bulunuyor. Bu dâhiler birbiriyle ne kadar iletişim kuruyor? Bu insanların tespit edilmesi ve bir ağda toplanması hem kendileri için hem de yapacakları etki nedeniyle toplumumuz için kritik diye düşünüyorum. 5G gibi teknolojilerin de yardımıyla bu kişiler arasındaki bağı kuvvetlendirmeliyiz.
Yapay zekâlı dâhiler: Var olan dâhilerin yanı sıra insan-robot iş birliğiyle ortalama insanların kapasitesini artık mümkün hale gelmeye başladı. Bunun örneklerine 10 yıldır farklı seviyelerde rastlıyoruz. Örneğin, Avustralya’nın Sidney Üniversitesi’nde 2012’de bir test yapıldı. Bir gruba zor bir bulmaca verildi ve çözmeleri istendi. Neredeyse kimse çözemedi. Buna karşın, beyne bağlanan bir cihaz ile deney tekrarlandı. Başarı %40’lara kadar çıktı. 2019’a geldiğimizde, Elon Musk’un Neuralink şirketi ve benzerleri bunu daha ileri götürmeyi hedefliyor. İnsan beynini bilgisayar arayüzlerine bağlayacak teknolojiler sayesinde üstün zekâya ulaşmak uzun vadede demokratikleşecek.
Demokratik olmayan ağlar tehdit olabilir: Ortalama insanların kapasitesi cihazlarla (veya CRISPR teknolojiyle) arttırılırken maliyetlerin düşük tutulması, ağların fayda veya zarar vermesi konusunda da belirleyici olacak. Ağların önemi arttıkça (ve 5G teknolojisi yaygınlaştıkça) insanlar birbirlerine daha da yaklaşacak ve gruplar oluşturacak. Eğer üstün zekâlı insanlar ile ortalama zekâ arasındaki fark maliyetler sebebiyle birbirinden uzaklaşırsa, oluşacak iki farklı ağ ciddi bir huzursuzluğa neden olabilir.
Sonuç: Ağlar büyük yarar da sağlayabilir, ciddi zararlar da verebilir. Bunu doğru politikalarla ve teknolojik girişimlerle olumlu tarafa yönlendirebiliriz. Gelişen teknolojileri takip etmek ve bunlara yatırım yapmak, aynı zamanda günümüzün değerlerini birbirine yakınlaştırmak bize fayda sağlar diye tahmin ediyorum.