2015’te Berlin havaalanından taksiye bindiğimde Türk şoföre “işler nasıl” diye sormuştum. “Almanya eski Almanya değil, çok göçmen geldi.” diye cevap vermişti. Suriyelilerden bahsediyordu. Geçen sene yine Berlin’e gittiğimde aradan geçen 5 yılda oraya göçen “beyaz yakalı” Türklerin kendilerini ayrıştırmak için kurdukları kapalı Facebook grupları ile karşılaştım. Göç dinamik bir olgu ve Türkiye’den giden göçmenler de farklı katmanlar ve kimlikler oluşturuyor. Gelin bu katmanları inceleyelim.
İlk katman 1960 ve 70’lerde Avrupa ülkelerinde sanayide çalışmaya giden işçilerimizdi. O zaman işçi dövizlerinden faydalanmak için Merkez Bankasında özel birimler kurduk. Türkiye’nin en çok ödemeler dengesi problemi yaşadığı 80 öncesinde işçi dövizleri yardımımıza yetişti. İkinci katman 80 sonrası siyasi nedenlerle yurtdışına gidenlerden oluştu. Bunların bir bölümü gittikleri ülkelerde girişimci oldu. 90’larda Rusya ve çevresine benzer bir kapı açıldı. Ekonomimiz dışarıya ticaretle açılırken DEİK gibi yapılarla diasporamızdaki iş ağlarını ticaretimizi geliştirecek kapıları aralamak için kullandık.
Üçüncü katman ise son yıllarda göç eden beyaz yakalı, bilgiye dayalı işler yapan 25-40 yaş arası nüfustan oluşuyor. Sadece 2019’da 330 bin kişi Türkiye’yi terk etmiş, bunların 140 bini İstanbul’dan. Göçe niyetlenenler basit bir hesap yapıyor: Türkiye’deki düşük maaşlar ve yüksek özel okul ücretiyle, Avrupa’da Euro ile ödenen maaşlar ve ücretsiz iyi devlet okullarını karşılaştırıyor. İki çocuğunuz varsa kafa kafaya geliyorsunuz. Üzerine uzun dönemli siyasi ve toplumsal risk algısını ekleyince göç etmek makul hale geliyor.
ABD’deki üç büyük teknoloji şirketi Microsoft, Mastercard ve Adobe’nin CEO’sunun Hindistan’da Haydarabad Devlet Lisesi’nden mezun olduklarını biliyor muydunuz? Belki yakında Avrupa’daki bir iki şirketin CEO’su bizim Anadolu liselerinden mezun çıkar. Hindistan’dan son 30 yılda ABD’ye göç eden teknik personel, yıllar içinde ülkelerine büyük şirketlerin Ar-Ge merkezlerini getirdi. Hindistan’da internet ekonomisi diasporanın açtığı kapılar sayesinde gelişti. Üstelik bu örneklere bakıp yurt dışına gitme motivasyonuyla iyi teknik üniversitelere giden Hintlilerin çoğu vize alamadığı için Hindistan’da kaldı. Başka bir örnek: 90’larda Yugoslavya iç savaşında geçici olarak Almanya’ya kabul edilip sonra geri gönderilen 700 bin mültecinin, kendi ülkelerinde işe girdikleri sektörlerin hepsi diğer sektörlerden daha rekabetçi sonuçlar çıkardı.
Üçüncü katmanda göç eden bilgi ekonomisi çalışanlarının Türkiye’ye olumlu etkilerini görmemiz, ilk katmanda giden işçilerin geri döviz göndermesinden uzun sürecek. Ancak olumlu potansiyeli görmek için Almanya’da ikinci ya da üçüncü nesil Türkler’in ülkemize katkılarına bakmak bile yeterli. Geçen sene Türkiye’de satılan en büyük teknoloji işi olan iyzico’yu kuran iki girişimci Almanya’da büyüyüp 35 yaşından sonra vatanına dönmüş iki Türk. Dönerken yanlarında teknik bilgilerinden daha önemli olarak Almanya’nın iş disiplini, etiği ve bağlantılarını da getirdiler. iyzico bugün genç mezun mühendislerin İstanbul’da çalışmak istediği ilk adreslerden. Beyin göçü oluyor diye ağlamak yerine, göç edenleri anlamak ve bu yeni göç dalgasından nasıl faydalanacağımıza dair düşünmek lazım. Yeni Türk diasporası hem şirketlerimiz hem de devletimiz için bir fırsat.
Bu yazı alıntıdır.