Globalleşme, teknolojik gelişmeler ve demografik değişim gibi faktörlerin başrol oynadığı bir düzlemde geleceğin iş modelleri kimlik bulmaya başlıyor. Bunun neticesinde, iş yapış biçimlerindeki değişimin bir çıktısı olarak yeni dünya düzeni oluşuyor ve insan sermayesinin bu yeni düzen içerisinde rolü de değişiyor. Bir önceki blog yazımda da belirttiğim üzere önümüzdeki 20 yıllık bir süre dahilinde baş döndürücü bir hızla üstel gelişimin etkisine maruz kalacak olan kurumları zor günler bekliyor.
Zor günlere iyi hazırlanmanın diğer yollarından biri de geleceği şimdiden iyi okumak ve anlamak olduğunu bilerek OECD tarafından işin geleceği üzerine 2019 yılında yayınlanan raporu incelemek önem kazanıyor.
Geleceğin işleri ile ilgili hazırlanmış olan rapor incelendiğinde temel bulgular şu şekilde belirtiliyor:
- İşlerin yüzde 14’ü tamamiyle otomatikleşmesi tahminlenirken, yüzde 32’i de belirgin bir şekliyle değişiklik göstereceği;
- Üretim sektöründe çalışmakta olan insan sermayesinin yüzde 20 azalacağı tahminlenirken, hizmet sektöründe çalışanların sayısı yüzde 27 artacağı;
- Gig ekonomisi gibi yeni çalışma modellerinin gündeme gelmesinden ötürü sosyal koruma kapsamlarının gözden geçirerek geleceğin işlerine göre yeniden tasarlanması gerekliliği;
- 2050 yılında OECD ülkeleri içerisinde her 100 kişiden 53’ünün 65 yaş üstü olacağı tahmin edilmesinden ötürü yaşam boyu eğitimin önem kazanacağı ön görülüyor.
Tüm değişim rüzgarı karşısında yasa yapıcılar ve kurumlar ne yapmalı?
- Geleceği inşa ederken insan sermayesinin her kesmine eşit şartları sağlayacak ve sosyal güvence ortamını tahsis edecek yasaların mevcudiyetinin sağlanması ve başta yasa yapıcıların olmak üzere toplumun tüm paydaşlarının görevi olduğu anlaşılmalı.
- Bu gerekliliğin yanı sıra gelecekteki işlere uyum sağlayabilmek amacıyla yaşam boyu eğitim felsefesinin önemli anlaşılmalı ve bireylerin yetkinliklerini sürekli olarak geliştirecekleri platformların yaratılması gerekliliğinin önemi bilinmeli.