Venedik neredeyse bin yıldır Avrupa’nın gelişmesine tanık oldu. Asırlar boyunca da uygarlığın en zengin şehir devletlerinden birisi olarak yaşamını sürdürdü.
Ancak Venedik ne de olsa küçücük bir adacıktı. 18. yüzyılın sonunda altyapı kapasitesini doldurdu. Bugün (pandemiden önce) yılda 30 milyon turisti ağırlıyor ama buna karşılık senede iki defa adayı sular basmaya başladı. Önceleri ayak bileklerine gelen sular, daha sonra dizlere, daha sonra da baldırlara kadar yükselmeye başladı. Artık meydanlarda yüzebilen insanları fotoğraflarını görebiliyoruz.
Ada yavaş yavaş zarar görüyor ve bir gün gelip bütünüyle yıkılmaması için araştırmacılar son hızla çareler bulmaya çalışıyor.
Bugün içinde bulunduğumuz çağa “kırılım çağı” demeyi yeğlerim. Gittikçe kısa aralıklarla hayatımıza yeni katılan uygulamaların ve alışkanlıkların hayatımızı değiştirdiğini görüyoruz. Yazı masamızın, müzik setimizin veya kameramızın akıllı telefonlara dönüşmesinin geçmişi 15 yıldan daha fazla değil. O kadar ki, cebimizdeki aletin “telefon” özelliği kullanımın alanının ancak beşinci sırasında.
Aynı süre içinde basılı ve görsel hiyerarşik medyanın, sosyal medyaya hızlı bir şekilde evrildiğini izliyoruz. Ben gazete okumayı veya televizyon izlemeyi bir kenara bırakalı yıllar oldu. Özellikle gençlerde ise gazete okuma oranı %22 civarlarında [1].
Dijital oyunlar sektörünün büyüklüğü sinema endüstrisini geçmiş durumda. Üstelik de dünyanın her tarafından gelen gençleri kendi alışveriş sistemini yaratan pazaryerlerini de geliştirerek.
Bu örnekler buzdağının ancak tüketiciye görünen en belirgin yüzü. Finans, sağlık, tıp veya daha bir çok farklı alanlara baktığımız zaman çok temel değişimlerin sayılarının çok daha arttığını görüyoruz.
Kırılım yaratan değişimlerden tüketici olarak hiç şikayetçi değiliz, aslında. Seçeneklerin artması zenginlik katıyor. Birçoğu da hayatımızda yeni heyecanlar yaratıyor. Değişimlere büyük bir hevesle çabucak sarılıveriyoruz.
Ancak bu büyük hevesler bana biraz da sürüden çabucak ayrılıp kendini kurtlar vadisine atan meraklı kuzucukları da hatırlatmıyor değil. Zararsız, tüketiciye yeni yeni fırsatlar yaratan her yeni inovasyon aynı zamanda alacakaranlık kuşağında gezinen kötü niyetli beyinlere de benzer seçenekler yaratıyor. Üstelik de hukuğun koruma alanı yaratmadığı alanlarda daha da fazla gezinme olanaklarını sunarak.
Bitcoin, ortalığa çıktıktan çok kısa bir süre sonra, yeraltı dünyasının geçerli para birimi haline geldi. İpek Yolu’ndan başlayarak yayılan alacakaranlık “alışveriş merkezleri”nde geçerli kabul edilen kripto paralar oldu.
Saptırılmış, yalan yanlış haberlerin sosyal medyada hızla yayılarak dünyanın en demokratik ülkelerinin yönetimlerini sarsmaya başlamasının geçmişi 10 yıldan daha eski değil. Facebook’un telefonlarla birlikte satılması, Myanmar’da en az 25 bin Arakan’ın öldürülmesine ve bir milyona yakınının da göç etmesine neden oldu [2].
Akıllı telefonlar üstünde kullanılabilen Bylock gibi bir ağın nasıl fark edilmeden kullanılabileceği ancak birkaç yıl içinde ortaya çıkabildi.
Örneğin gen teknolojilerinin yeni oyuncağı CRISPR teknolojisinin tehlikeli bir biyolojik silah oluşturabileceğini öngörebiliriz ama yapay zekanın yanlış uygulamaları hakkında hayal gücümüzün yeterli olabileceğini sanmıyorum.
10 sene içinde deneyimleyebildiklerimizin sayısını daha da uzatabiliriz. Ama gelecekte tahmin edebileceğimiz tehlikelerin oranının öngöremeyeceklerimizin ancak küçük bir kısmını oluşturduğunu düşündürüyor bana. Neticede “kırılım” zaten kendi içinde öngöreMEmeyi barındırıyor.
Kırılım çağı şişeden çıkan cinlerin dönemi. Ancak gelişmeleri durdurabilmenin pek olanağı yok.
Ama durdurmanın gereği de yok. Sonuç olarak uygarlık ağırlıklı olarak insanoğlunun hayat kalitesini geliştirmeye yönelik oldu. Yaşam süreci uzadı, hastalıklara çareler bulundu, bebek ölümleri azaldı. Bir yüzyıl önce ancak pek zenginlerin sahip olabildiği konfora artık dünyanın her köşesindeki ortalama insanlar ulaşabiliyor.
Ancak teknolojinin gelişmesini hukuk, demokrasi, eğitim gibi altyapılar aynı hızla izleyemiyorlar. Hayatımızdaki görünen konforları artıran yenilikleri taşıyabilen yeni altyapıları geliştirdiğimiz zaman dünya gerçek “Bilgi Çağı”nı yakalamış olacak.
[1] Konda araştırmaları
[2] https://www.hrw.org/world-report/2020/country-chapters/myanmar-burma#