“Yalnız olduğumuz zaman bir insan, bize yakın olan başkaları ile beraberken başka bir insan ve bizi izleyen bir otorite olduğu zaman ise başka bir insan oluyoruz.”
– Lucas Rigattieri
Popülerliği zaman geçtikte artan sosyal medya günümüzün en sık tercih edilen iletişim ortamıdır. Bu iletişim ortamında bireyler kendilerini nasıl görmek, göstermek ve sunmak istiyorsa bunu destekleyen paylaşımlar yapmaktadır. İnsanların sosyal medyada beğenilme isteği, başkaları üzerinde bırakacağı izlenim ve bunların olumlu olması yönündeki çabalarına benlik kavramı çerçevesinde bakabiliriz. Benlik saygısı ile benlik kavramı birbiri ile bütünleşmiştir. Benlik kavramı insanların kendileri hakkındaki inançlarını ifade ederken benlik saygısı, benlik kavramının duygusal yankısıdır. Aslında kendimize dair sahip olduğumuz imaja karşı nasıl hissettiğimizdir. Böylece benlik kavramı ve benlik saygısı, bir şekilde birbirlerini besledikleri nokta ile ilişkilidir. Bireylerin beğenilmek için sergiledikleri davranışlara baktığımızda diğerlerinden olumlu geri bildirimler almak, sahip olduğu benlik kavramının korunması için önemlidir. Sosyal etkileşim normları ve stratejileri genel olarak olumlu benlik değerlendirmelerini geliştirir ve olumsuz olanlara karşı koruma sağlamaktadır.
Günümüzde sosyal ağların yaygınlaşmasıyla birlikte, bireylerin benlik sunumlarını farklı şekillerde idealize etmeleri daha da cazip hale gelmiştir. Bu ortamda bireylerin çeşitli davranışlarını anlamlandırmak isteyen Goffman bir araştırma yaparak konuya farklı bir perspektiften bakmamızı sağlamıştır. Daha önce Stanford Üniversitesinde yapılan çalışmalar sonucunda ‘kişilerin hayatlarına dışarıdan bakıldığında hiçbir emek göstermeden başarılı ve mutlu olduklarının görülmesine’ ördek sendromu tanımı yapılmıştı. Goffman’a göre, kişiler başkalarının karşısında bir performans sergilerken performanslarını sürekli gözden geçirirler ve kendisini izleyenleri etkilemek için performanslarını idealize ederler. Bu bağlamda araştırmada Goffman’ın “Yayılan İzlenim Kuramı” temel alarak sosyal medyada “ördek sendromu” varlığının ortaya konulması amaçlanmıştır.
Ördek Sendromu
Stanford Üniversitesinde “kişisel yetersizlik” hayatlarımızda olmasına rağmen çevredeki insanların hayatlarına dışarıdan bakıldığında hiç çaba göstermeden başarılı ve mutlu olduklarının görülmesine “ördek sendromu” tanımı yapıldı. Kısaca istedikleri duyguları ve başarıları emek harcamadan elde etmiş gibi gösterme durumuna “ördek sendromu” deniliyor. Günümüzde sosyal medya kullanan kişilerin sadece güzel, başarılı ve mutlu anlarını soysa medya üzerinden paylaşmaları nedeniyle eleştiriler yapılmaktadır. Sosyal medyada da bir “ördek sendromu”ndan söz edebilir miyiz sorusu akıllara gelmişken çalışmanın detayına şöyle bir bakalım. Çalışmanın temelini Goffman’ın Yayılan İzlenim Kuramı oluşturmaktadır. Goffman, günlük hayatın çoğu zaman daha gerçek ve genel olarak prova edilmeden sunulan davranışları kapsadığını savunur. Goffman’a göre kişiler başkalarının karşısında bir performans ortaya koyarken kendisini sürekli gözden geçirip kendisini izleyenleri etkilemek için performanslarını idealize ve estetize ederler. Bu bağlamda Goffman’a göre Instagram’da bireyler kendilerini nasıl göstermek istiyorsa ona göre paylaşımda bulunmaktadırlar.
Goffman, bireylerin birbirlerine istedikleri benliği sundukları için aslında nasıl performans sergilediklerini insanların sahne önünde ve arkasındaki davranışlarını karşılaştırarak örneklendirmiştir. Goffman, etkilerimler boyunca katılımcıların aktör olduklarını vurgulamaktadır (Bullingham & Vasconcelos, 2012: 1). Kişiler sosyal medyada da sahne önünde oldukları gibi benliklerini sunarken başkalarında belirli bir etki oluşturma stratejisi belirlemektedirler. Böylece imgelerini istedikleri gibi yönetebilmektedirler. Yapılan araştırmanın sonucu da bu durumu ortaya koymaktadır. Goffman’ın kuramındaki gibi sahne önünde bir imge yaratılan sosyal medyada da vitrin kavramı önemli yer tutmuştur.
Daha eski çalışmalara baktığımızda ‘kendini yansıtma terimi’ Schlenker‘e göre “kendini aldatmak;’ “kendini ifşa etmek’ ve “kendini tanıtma” kavramları ile benzerlik taşıdığı düşünülmektedir. Kendi benliğinin idealleştirilmesi söz konusu olduğundan kişisel avantajdan da söz edilebilir. Sosyal ağlar, sosyal ağ kullanıcısı olan kişilerin kendilerine ait imgeleri istedikleri gibi yönetmelerine olanak sağlamıştır. İzlenim aracı olarak kullanılan sosyal ağlar günümüzde kişilerin kendilerine ait istedikleri imgeleri, idealleştirerek oluşturmalarını sağlamaktadır. Burada özel ve kamusal kavramları karşımıza çıkmaktadır. Kişilerin paylaşımlarından hangileri özel hangileri kamusaldır ve paylaşımlar neye göre yapılmaktadır sorusuna Schlenker araştırmasında ‘kamusal olanın önemli olduğunu, kişilerin kamusal olan alan için kendilerine bir itibar inşa etmeye zorlandıklarını’ cevabını vermiştir.
Kullanım yaşının giderek düştüğü ve vakit geçirme sayısının giderek arttığı sosyal medyada sahnelenen karakterler benliğin de örtük bir ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişiler, sosyal medya aracılığıyla istedikleri imajı oluşturabilmekte ve bunu çoğunlukla da bilinçli olarak yapmaktadır. Ancak diğer bireylerin de aynısını yaptığını bilmelerine rağmen bazen olumlu bazen de olumsuz olarak bu paylaşımlardan etkilenebilmektedirler. Burada ördek sendromunun pratikte varlığından söz edebiliriz. Goffman’ın da belirttiği gibi, bireyler Instagram paylaşımlarında, standartlarına ters düşen eylemlerini gizlemektedir. Çünkü performansını ideal standartlara uygun olarak ortaya koyması gerekmektedir.
Yararlandığım Kaynaklar
Petruca, I. (2016). Personal Branding Through Social Media. International Journal of
Communication Research, 6(4), 389.
Shuker, L. (2014). It’ll Look Good on Your Personal Statement: Self-Marketing
Amongst University Applicants in the United Kingdom, British Journal of
Sociology of Education, 35(2): 224-243.