Son bir ay içinde gelişen olaylar -kamuoyuna yansıyanlar- neticesinde Türkiye sonunda büyük utançtan kurtulup Paris Anlaşmasını onayladı. (Türkiye, çok uzun zamandır Paris Anlaşması’ını onaylamayan tek OECD ve G20 üyesi konumunda idi.) Bugüne kadar sadece akademisyenlerin, iklim uzmanlarının, çevrecilerin ve ülkemizde dünyanın ortak değerleri ile yaşayan/iş yapan kişilerin gündeminde olan konu kamuoyunda beklendiği gibi ne bir heyecan yarattı ne de ilgi çekti. Bunun tam olarak ne anlama geldiğini, neler getireceğini -ve götüreceğini-, neler yapılması gerektiğinin ciddi şekilde tartışılması gerekiyor zira toplamı parçalarından çok daha büyük konu ile karşı karşıyayız. Teknolojinin önderliğinde bambaşka hammadde, üretim, tüketim, dağıtım modeline geçişi tetikleyen Paris Anlaşması Tepav’dan Güven Sak’ın da belirttiği gibi Türkiye için gümrük birliği anlaşmasının zamanında yaptığı etkiden çok daha büyük bir değişimi tetikleyebilir.
Peki Paris İklim Anlaşması’nın önemi ne? Anlaşma neleri kapsıyor?
Paris Anlaşması, 2015’teki 21. BM İklim Değişikliği Taraflar Konferansı’nda (COP21) üzerinde anlaşma sağlanan en kapsamlı iklim anlaşması.
Anlaşma, taraf olan 197 ülkenin tamamına sera gazı salımının azaltılması için ortak düzenlemeleri şart koşuyor. Öne çıkan bazı maddelere bakacak olursak:
- Yıllık ortalama 1,1–1,2 derece olan ancak çok hızlı artan küresel sıcaklık artışını 1,5 derecede tutmak,
- Her ülkeye karbon salımını azaltması için hedefler koyma zorunluluğu ve sorumluluğu getirmek,
- Yine her ülkenin kendi karbon salımını düşürme politika ve performansını beş yılda bir değerlendirmek, buna göre yeni hedefler koymak,
- Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere finansman yardımı yapması
Türkiye Gayrimenkul ve İnşaat Sektörü
Genel kanı karbon salınımına en çok sebep veren sektörün fosil yakıt kullanan araçlardan dolayı otomotiv/ulaştırma olduğu. b Türkiye’nin de son 20 senede inşaat sektörünü ekonominin merkezi konumuna aldığı ve bina enerji kimlik belgesi yasasının bile iki defa yürürlüğe girmesini erteleyip şu anda yasa yürürlükte olsa da tapu kadastro genel müdürlüğünün genelgesi!! ile uygulanmadığı göz önüne alındığında bu dönüşümün en çok konuşulacağı ve zorlanılacağı sektörlerden bir tanesi inşaat ve gayrimenkul olacak. Bunun etkileri, tehdit (harekete geçmemek en büyük tehdit zaten) ve fırsatlarını yazmak uzun bir rapor konusu. Ben aşağıda kısaca ilk aklıma gelenleri yazdım
- İlk atılması gereken adım hemen bugün Çevre ve Şehircilik Bakanlığını ayırmak olmalıdır. (Güncelleme: Bu yazıyı yazdığımda öğrendim ki maalesef isim Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştirilmiş. Konunun hiç bir şekilde anlaşılmadığını ilan etmişiz)
- Konu fark edilmiyor olabilir ancak Türkiye dahil tüm dünyada bu değişimi talep eden asıl itici güç bireyler -tüketiciler-.
- Konu sektörde iş yapan tüm paydaşları (yapı malzemeleri üreticileri, inşaat şirketleri, taşeronlar, gayrimenkul geliştiricileri, mimarlar, denetim şirketleri, değerleme şirketleri, yıkım, nakliye şirketlerini…) ilgilendiriyor.
- Şirketlerin kendi işlerinde karbon hesaplaması yapması zaten bir süre sonra muhasebe kaydı tutmak ile eşdeğer olacak. Hesaplamanın dışında bunu düşürmeyen şirketler yüksek oranlarda kredi alacak ve/veya vergi ödeyecekler.
- Şirketler operasyonel tüm süreçlerinde optimum karar alırken karbon emisyonu ve çevre etkisini de hesaplamalara katmak zorunda kalacaklar.
- Geçtiğimiz 10 seneyi harcadığımız için şirketlerin PR yada zaman kazanmak amaçlı gerçekleşmeyecek hedefler koyma şansı da çok azalmış durumda zira “bilimsel karbon hedefleme” yapmayan kurumlar ciddiye alınmadığı gibi bunu sağlayan ve denetleyen bağımsız kuruluşlar çok güçlü konuma geldiler.
- Yine bugün itibariyle binaların karbon emisyonları konuşulurken ve hesaplanırken sadece operasyonel kullanımdan kaynaklı olan değil “embodied carbon” denilen tasarımından yapımında kullanılan malzemelerin üretilirken, taşınırken, monte edilirken çıkardıkları karbon salınımına kadar tüm bir zincir uçtan uca dikkate alınarak hesaplanıyor.
- İnşaat malzemeleri sektörünün sadece ülke içindeki tüketim için değil aynı zamanda büyük ihracat kalemlerinden birini oluşturmasından dolayı da bu değişime çok hızlı uyum sağlaması gerekmekte. Kömür ile çalışan demir-çelik fabrikalarının elektrikleşmesi ne kadarlık bir sürede olacak? Karbon salımı konusunda en sabıkalı malzemelerden biri olan çimentonun daha yeşil olması için var olan farklı teknolojilerden ülkedeki üreticiler hangisini ne zaman kullanmaya başlayacak? Tabii bu dönüşümlerin maliyetlerinin bir şekilde fiyatlara da yansayacağını da tahmin etmek çok zor değil. Dünyada yaşanan enflasyonist baskının altında pandemi ve iklim krizinden dolayı tedarik zincirlerindeki kırılmaların dışında bunun da etkisi var.
- Teknolojik çözümler olmadan bu dönüşümün gerçekleşmesi tabii ki imkansız. Kolaylıkla BIM, Dijital ikizler, sensörler, yapay zeka, yeni yapı malzemeleri ve inşaat tekniklerinin kullanımının artmasını bekleyebiliriz.
- Binaların yıkılıp yıkılmaması kararı, yıkılması durumunda % kaçının yeniden dönüşüme girerek değerlendirilebileceği projelerin/şirketlerin/şehirlerin dikkate alması gereken olağan kararlardan biri olacak.
- Gelişmiş ekonomilerde şehirler teker teker bilimsel karbon düşürme/sıfırlama hedeflerini ve bunları nasıl gerçekleştireceklerini açıklıyorlar. Bunun bir sebebi Paris Anlaşması ile kendisini bağladığı ülke hedeflerine uymak ve katkı sağlamak diğer bir sebebi de bu tarihten sonra bina sahiplerine ciddi cezalar uygulamak. Sadece ABD’de binaların karbon emisyonunu sıfırlamak için gerekli bütçenin 18 trilyon dolar olduğunu düşünürsek bu dönüşümün süresinin ne kadar olacağı ve maliyetinin altından nasıl kalkılacağının ciddi şekilde hesaplanması gerekiyor.
Klasik tanım olarak baktığımızda karbon salımını azaltmanın önde gelen yolunun kömür ve fosil yakıtlara dayanan enerji üretimini mümkün olduğunca azaltmak olduğunu, yenilenebilir enerji kaynaklarını arttırmak, finansmanı bulmak ve geçişi belirlenen sürede tamamlamak olduğunu söyleyebiliriz. Ancak konuya daha geniş bir perspektiften bakıp edilgen değil oyun kurucu bir rol oynadığımızda bunun aynı zamanda müthiş bir fırsat olduğunu göreceğiz. Son 3–4 seneden beri Avrupa ve ABD’de başta olmak üzere tüm dünyada konusu sürdürülebilirlik olan girişimlerin sayısında patlama yaşanıyor. Aynı şekilde yatırım şirketleri de bunlara finansman sağlamak için pro aktif olarak piyasadalar. Girişim ekosistemimiz -özellikle gayrimenkul ve inşaat teknolojileri dikeyi- bu konuyu kendi lehimize çevirmek için kilit bir rol oynayacak.
Paris Anlaşması iklim krizinin sonuçlarını bertaraf etmek için bunun sebeplerinden karbon salınımının düşürülmesi üzerine yoğunlaşmakta. Oysa konuya BM’nin 17 Sürdürülebilir Kalkınma Araçları penceresinden bakarsak fırsatların çok daha büyük olduğunu görürüz. İlk adım olarak düşünce yapımızı ve bakış açımızı değiştirmemiz lazım. Gerisi daha kolay gelecektir.