“Veri yeni petrol” diye bir laf çıktı son yıllarda. Teşbihte hata olmaz denir ama bazen teşbihteki hatalar toplumları felakete sürükler. Hele hele o teşbih; siyasetçiler, iş insanları ve kanaat önderleri tarafından sık sık tekrar ediliyorsa. Veri neden yeni petrol değil ve öyle olduğunu sanmak ülkemiz üzerinde nasıl risklere yol açıyor, gelin bakalım.
Tarihteki en büyük salgın hastalıklardan biri için tarihin en hızlı aşılarının geliştirilmesi, verinin yeni petrol olmadığını anlayan bilim insanı ve girişimciler sayesinde oldu. Normalde bir hastalığa karşı aşı geliştirilmesi 7 yıl kadar sürüyor. Peki Moderna COVID-19 aşısını kaç günde geliştirdi biliyor musunuz? İki günde. Moderna bu başarıyı, virüs Vuhan’da çıktıktan birkaç hafta sonra herkese açık şekilde yayınlanan gen sıralama verisi ile dünyada o tarihe kadar yapılmış mRNA deneylerinin sonuçlarına dair verilerini bir araya getirerek işlemesine borçlu. (Sonraki birkaç ay denemeler ve izinler için harcandı).
“Veri, çağımızın petrolü” benzetmesinde yanlış olan şu: Petrol kullandıkça tükeniyor. Veri ise kullandıkça tükenmiyor, tam tersine değerleniyor. Hatta farklı veriler (mRNA deney sonuçları ile Çin’den gelen yeni COVID-19 gen sıralaması) bir araya gelince değeri daha da artıyor. Yapay zekânın çalışma prensibi, farklı verileri bir araya getirip bilgisayarların o verilerdeki örgüleri görmesini sağlamak. Bu öğrenme “bulut”ta gerçekleşiyor. Sonra uygulamayı kendi cihazınızda yapıyorsunuz. Mesela otonom araçları ele alalım: Dünyanın dört bir köşesindeki farklı trafik davranışlarının verisi bulutta bir araya geliyor. Yapay zekâ bu veriden hareketle sizin arabanızın nasıl sürüleceğine karar veriyor. Bulut ile cihaz arasındaki bağlantıyı keserseniz yapay zekânın nimetlerinden faydalanamıyorsunuz.
Petrol tükenen bir ürün olduğu için üzerinde hakimiyet kurmak önemli. Bunu yapmak için bir petrol kuyusunu işgal edebilir veya boru hattını ele geçirebilirsiniz. Veride de boru hatlarını ele geçirenler var, mesela hep yazdığımız asrın Deli Dumrul’u Google ve Apple. Ancak bunlarla mücadele etmek için nüanslı bir yaklaşım gerekli. Mesela otomotiv alanında tüm veriler Türkiye’de kalsın derseniz, en büyük ihracat kaleminiz olan otomotivde bir sonraki teknolojik devrimi yakalayamazsınız. Aynı durum sağlık, eğitim, vb birçok sektör için geçerli. Bu nedenle, kamu kuruluşları tüm verilerini Türkiye’de tutsun veya finansal sektör tüm verilerini Türkiye’de tutsun gibi genel yaklaşımlar yerine, duruma özel yaklaşımlar geliştirmemiz lazım. Mesela, finansal sektöründe, başka hiçbir yerde olmayan vatandaşlarınızın hesap bilgilerinin stratejik önemi olabilir. Peki bankanın cep telefonu uygulamasına girmek için her akıllı telefon kullanıcısının zaten telefonu aldığı gün Apple veya Google’a verdiği parmak izini kullanmasını yasaklamanın bir manası var mı?
Geçen haftaki G7 toplantısında batı dünyasında yeni bir konsensüs ortaya çıktığı çok konuşuldu. Az konuşulan bu konsensüsün başlıca unsurlarından birinin kapanış bildirisinde de geçen “verilerin güvene dayalı serbest dolaşımı” olduğu. OECD’ye göre, son 13 yılda imzalanan 72 ülke arasındaki 29 ticaret anlaşması verinin serbest dolaşımına dair hükümler taşıyor. Bunlara Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması ve ABD-Kanada-Meksika Ticaret Anlaşması da dahil. Yeni uluslararası düzende içinde bulunduğumuz bloklarda kalmak ve dijital ekonominin faydalarından istifade edebilmek istiyorsak prensibimiz şu olmalı: verinin sınırötesi serbest dolaşımı esas, yurtiçinde tutulması zorunluluğu istisnaidir.
Bu yazı alıntıdır.