Ardı arkası kesilmeyen ekonomik krizlerin, kapitalizmin işlerlik ve sürdürülebilirliğine dair soru işaretlerini arttırdığı bir dönemde ortaya atılan yeni kapitalizm kavramı, özellikle son on yılda alanın en sıkı tartışma konularından biri haline geldi. Tek kutuplu dünyada mutlak hakimiyetini ilan eden kapitalizmin geleceği sorgulanır halde. Bu tartışmalar arasında ortaya çıkan yeni kapitalizm ise bir alternatif olmaktan ziyade, mevcut sistemin “aşırılıklarının” toplum lehine kontrol altına alınması gerektiğini savunan bir söylem getiriyor. Fransız ekonomist Thomas Piketty’nin 2013 yılında yayımlanan kitabı 21. Yüzyılda Kapital ile alevlenen tartışmalar ve ekonomik ve insani kalkınmanın her zaman birlikte ilerlemediğine dair farkındalıkla birlikte kapitalist sistemin ana dinamosu olan şirketler ve faaliyetleri de iyiden iyiye sorgulanır hale geldi. Şirketlerin temel varlık sebeplerinden kabul edilen kar maksimizasyonunun, üzerinde yeniden düşünülmesi gereken bir hedef olduğu tarihte ilk defa tartışmaya açıldı ve “iyi kar” kavramı ortaya atıldı. Bu kavram, şirketlerin kar hedeflerinden vazgeçmeksizin, toplumsal ve çevresel olarak sürdürülebilir iş modelleri oluşturmalarının mümkün olabileceğine dair pek çok öneri, uygulama ve somut kanıtı da beraberinde getirdi.
Uzun yıllardır şirketlerin sürdürülebilirlik çalışmalarını yakından takip eden biri olarak bu konuda kaydedilen ilerlemeyi önemli fakat yetersiz buluyordum. Ancak özellikle son beş yılda yaşanan gelişmeler, kısa vadede hem şirketlerin hem de toplumların beklentilerine uygun iş modellerinin ve süreçlerin geliştirilebileceğine dair umutlarımı tazeledi. Bu yeni durumun en önemli katalizörü ise teknolojik gelişmeler.
Dilimize “iyi teknolojiler” olarak çevrilen TECH4GOOD kavramı, bahsettiğimiz sürdürülebilirlik sorunlarına teknoloji tabanlı çözümler bulan modeller için kullanılıyor. Bu teknolojiler, hem geliştiriciler hem uygulayıcılar, hem insanlık hem de dünya adına her anlamda arzu edilen sonuçlar, ekonomik değerden çevresel ve sosyal faydaya kadar pek çok anlamda değer yaratabiliyor.
Örneğin sağlık sektöründen bahsedelim. En az gelişmiş ülkelerin tamamında 10.000 kişiye 10’dan az tıp doktoru, 5’ten az diş hekimi ve 5’ten az eczacı ve 40’tan az hemşire ve ebe düşüyor. Dolayısı ile teşhis ve tedavi süreçleri çok sıkıntılı. Özellikle sahra altı Afrika başta olmak üzere pek çok az gelişmiş ülkede bir çok bölgede elektrik dahi olmadığı için soğuk zincirle taşınması ve saklanması gereken aşılar insanlara ulaşamıyor. Ayrıca en büyük sorun teşhis, tedavi, aşı ve ilaç maliyetleri. Tablo karanlık ama yeni nesil teknolojiler, ilaç geliştirme ve üretiminden, yeni tanı ve teşhis yöntemlerine, önleyici tıptan onkoloji ve genom araştırmalarına kadar pek çok alanda çığır açıyor. Yapay zeka uygulamaları sayesinde teşhiste artık yapılandırılmamış sağlık verisini de işleyebiliyor, öncelikle kanser olmak üzere farklı hastalıkların tedavisi için optimum ilaç ve dozun ayarlanmasını sağlayabiliyoruz. Genomik aşı teknolojisini kullanan şirketler düşük maliyetli ve daha hızlı tasarlanmış aşılar üretiyorlar. Yeni ilaçlar geliştirmek için büyük veri kümeleri ve yapay zeka yetenekleri kullanılıyor ve bu ileri teknoloji, ilaç geliştirme için düşük maliyetli ve daha hızlı işlemlere izin veriyor.
Yine hayati düzeyde önem taşıyan bir başka sektör ise tarım. Bir yanda obezite ile mücadele ederken, diğer yanda özellikle iklim değişikliğinin getirdiği sorunlarla karşı karşıyayız. Gıdaya erişim ve gıda güvenliği, henüz yeterince farkına varmamış olsak da çok önemli ve ilerleyen yıllarda giderek daha da önemli hale gelecek olan sorunlar. Öte yandan bu alanda da umutlu olmamıza yardımcı olan teknolojik gelişmeler yaşanıyor. Örneğin, veriye dayalı tarım uygulamaları ile tarımda verimliliği arttırmak için artık elimizde son derece kuvvetli araçlar var. Yapay zeka uygulamaları sayesinde, çiftçilere tohum ekme ve gübreleme için en uygun zamanı bildirebiliyor, hayvancılıkta optimum beslenmeyi sağlamak için veri odaklı tahminleme yöntemleri kullanabiliyoruz. Bu sayede daha düşük maliyetlerle çok daha yüksek verim elde edilebiliyor. Benzer şekilde nesnelerin interneti sistemleri üzerinden toplanan sensör verileri ile hayata geçirilen veri odaklı tarım yöntemleri de giderek daha yoğun olarak kullanılıyor .Buradaki temel engel özellikle nesnelerin interneti uygulamalarında sensörlerin ya da drone ve görüntüleme teknolojilerinin maliyeti idi. Ancak bu konuda maliyetleri hızla düşüren pek çok çalışma da var. Örneğin dronelar yerine helyum balonlarına bağlı akıllı telefon ve bataryalar ile dronela alınabilen hassasiyette görüntüler alınabiliyor, sonra bu görüntüler algoritmalar ile işlenerek çiftçiye neyi, ne zaman ve ne şekilde yapması gerektiğine dair yönlendirmelere dönüşüyor.
Diğer yandan tarım sektöründe zor koşullar altında faaliyet gösterdiğini bildiğimiz küçük üreticiler için de yeni fırsatlar doğuyor. BanQu adlı sosyal girişim, küçük üreticinin kakao ve kahve gibi tarım ürünlerini alıcılarla buluşturuyor. Küçük üretici, blockchain tabanlı tedarik ağı üzerinden sattığı ürünün ağırlığını, fiyatını ve alacağı ödemeyi teyit ediyor.Ürünün tüm sürecini takip edebilen alıcı, ürüne iliskin ödemeyi doğrudan üreticiye yapabiliyor. Bu durum aracılık sisteminin tarımsal üretim ve küçük üretici üzerindeki etkilerini en aza indirgiyor. Ayrıca daha önce böyle bir tedarik ağının bir parçası olduklarını kanıtlama imkanı bulamayan üreticiler, bu imkana kavuşarak bankaların finansal hizmetlerinden yararlanabilir hale geliyorlar. Akıllı sözleşmeler ve mobil bankacılık hizmetleri aracılığıyla küçük ölçekli çiftçilerle doğrudan bağlantı kurularak adil ödeme ve finansal kapsayıcılık için de önemli bir adım atılmış oluyor.
Bu örnekleri pek çok farklı sektör ve teknoloji üzerinden çoğaltmak mümkün. Bugüne kadar sürdürülebilirlik alanında adım adım sağlanan gelişmeleri, teknoloji sayesinde çok daha yüksek hızlarla sağlayabildiğimizi görüyoruz. Bu gelişmeler son derece umut verici. Ancak her zaman değindiğimiz üzere, bu teknolojilerin sağlayacağı faydanın ve yaratacağı değerin en büyük belirleyicisinin kullanıcıların niyeti olduğunu da tekrar vurgulamak ve bu uygulamaların kümülatifte yarattığı sonuçlara da dikkatle yaklaşmak gerekiyor.
Bu yazı alıntıdır.