Yukardaki başlıklar bana ait değil. Geçen hafta “Covid19: Büyük Reset” (SİL BAŞTAN) kitabının yazarları Klaus Schwap ve Thierry Malleret’in de konuşmacı olarak katıldığı 2020 Dünya Ekonomik Forumu’ndan bir youtube videosunu paylaşmıştım, kendi görüşlerimi de ekleyerek konuşulanların uzun bir özetini vermiştim. Birçok takipçim bir an önce kitabın özetini istediler. İstek üzerine bu hafta kitabı özetleyeceğim, tabi kendi görüşlerimi içine katarak. Başlıklar kitaptaki cümlelerden. Aslında kitabın özeti. Yazarlar Covid-19 sonrası dünyayı neler beklediğine yönelik temel senaryolarını makro, micro ve bireysel olmak üzere üç ana bölümde anlatılıyorlar; “Tarih boyunca görülen odur ki, salgın hastalıkların yıkıcı sonuçlarının bir çoğu salgınla değil, salgının ortaya çıkardığı diğer toplumsal sorunlarla alakalıdır. Burada görülmesi gereken, bu boyuttaki bir salgın hastalığın yol açacağı, ortaya çıkaracağı toplumsal ve ekonomik sorunların salgının ortaya çıkışından çok daha önemli olmasıdır”.
Bu kez değişiklik yapıp kitabın sonucunu önce vereceğim. Daha sonra da sonuca kaynak olan görüşlere yer vereceğim. Sonuç bölümünün kısa özeti şöyle:
Pandeminin başlamasından sonra, bugün dünya farklı bir yerde. Bu kısa zaman içerisinde, COVID-19 hem önemli değişiklikleri tetikledi hem de halihazırda ekonomilerimizi ve toplumlarımızı kuşatan fay hatlarını büyüttü. Yükselen eşitsizlikler, yaygın bir adaletsizlik duygusu, derinleşen jeopolitik bölünmeler, siyasi kutuplaşma, artan kamu açıkları ve yüksek borç seviyeleri, etkisiz veya var olmayan küresel yönetişim, aşırı finansallaşma, çevresel bozulma! Bunlar, daha önce var olan başlıca zorluklardan bazıları, korona krizi hepsini daha da şiddetlendirdi. Bugünün dünyasını resetlemek için bir şeyler yapmazsak yarın derinden sarsılacağız. Toplumlarımızın ve ekonomilerimizin köklü hastalıklarını gidermek veya düzeltmekte başarısız olmak, tarih boyunca olduğu gibi, riski artırabilir. Nihayetinde, çatışmalar hatta devrimler gibi şiddetli şoklar tarafından bir “reset” (SİL BAŞTAN) kendiliğinden meydana gelebilecektir. Pandemi bize dünyamızı yeniden düşünmek, tasarlamak ve sıfırlamak için nadir ama dar bir fırsat penceresi veriyor.
Bu, dünyayı pandemi öncesi çağda bıraktığımızdan daha az kirletici, daha az ayrımcı, daha az yıkıcı bilakis daha temiz (çevreci), daha kapsayıcı, daha adil ve daha eşitlikçi hale getirmekle ilgilidir; giderek artan sosyal eşitsizliklere, ekonomik dengesizliklere, adaletsizliğe ve çevresel bozulmaya doğru uyurgezer olmak değildir. Harekete geçmemek, hayatın dünya nüfusunun geniş kesimleri için daha acımasız, daha bölünmüş, daha tehlikeli, daha bencil ve neticede dayanılmaz hale gelmesine sebep veya izin anlamına gelir. Bazıları görevin büyüklüğünden ürkerek yakında acil durumun yok olacağını veya azalacağını nihayetinde “normale” döneceğimizi umarak, buna katılmak yerine direnirler. Pasiflerin argümanı şöyledir; daha önce benzer şoklar yaşadık ve bunları tekrar aşacağız. Her zaman olduğu gibi, toplumlar ve ekonomilerimiz yeniden inşa edilecek. Hayat Devam Ediyor!
Bugün dünyanın durumunun ortalama olarak geçmişe göre büyük ölçüde daha iyi olduğu doğrudur. Biz insanlar olarak hiç bu kadar iyi durumda yaşamadığımızı kabul etmeliyiz. Toplu refahımızı ölçen neredeyse tüm temel göstergeler (yoksulluk içinde yaşayan veya çatışmalarda ölen insan sayısı, kişi başına düşen milli gelir, beklenen yaşam süresi veya okur yazarlık oranları ve hatta pandemilerin neden olduğu ölümlerin sayısı vb gibi) sürekli olarak iyileşmektedir. Ancak “ortalama olarak” gelişiyorlar demek, dışlanmış hissedenler ve hatta çoğu zaman dışlananlar için anlamsız istatistiksel bir gerçekliktir. Sadece bugünkü dünya nüfusu ile milyarlarca kişi demektir. Bu nedenle, bugünün dünyasının her zamankinden daha iyi olduğu inancı, her ne kadar çoğumuz için doğru olsa da, durumu düzeltmek ve etkili unsurların verdiği rahatsızlığı gidermemek için bir bahane olamaz.
Büyük Sıfırlama ile ilgili iki mühim nokta:
1) İnsani eylemlerimiz ve tepkilerimiz istatistiksel verilere dayanmaz, bunun yerine duygular ve hisler tarafından belirlenir; anlatılar davranışımızı yönlendirir.
2) İnsan olarak geliştikçe, yaşam standardımız yükselince daha iyi ve daha adil yaşam beklentilerimiz de artar.
Şimdi bir dönüm noktasındayız. Seçeceğimiz ilk yol bizi daha iyiye götürecek, birbirimize ve doğaya daha kapsayıcı, daha adil ve saygılı bir dünyaya; diğeri ise bizi, geçmişte yaşadığımız dünyayı andıran ama daha kötü ve sürekli kötü yönde sürprizlerle dolu bir dünyaya. Bu nedenle doğrusunu seçmeliyiz. Önümüzde beliren fırsatlara ulaşmak ummadığımız kadar zor olabilir, ancak umalım ki, sıfırlama (SİL BAŞTAN) yeteneğimiz de daha önce umduğumuzdan fazla olsun.
Evet dönüm noktasındayız ama bu dönüm noktasını henüz aşmadık. Bu nedenle hala önümüzü görmek oldukça zor. Aşırı çevre vurgusunun; çevrecilerin fırsat bulmuşken istediklerini diretme hareketinin bir parçası mı yoksa gerçek bir ihtiyaç mı olduğunu anlamak zor. Çevre tahrip edilmemeli ama insanoğlu da geçmişe dönüp ilk insanların şartlarında da yaşayamaz bunu iyi anlamak lazım.
Yazarlar önce MAKRO RESETLEME (SİL BAŞTAN) gerekçelerinin üç ana bağlamını açıklıyorlar. Karşılıklı bağımlılık (interdependence), hız (velocity) ve karmaşıklık (complexity) yeniden başlamanın büyük gerekçeleridir diyorlar. Üç bağlamın özeti şöyle:
Karşılıklı Bağımlılık (interdependence): Singapurlu Kishore Mahbubani, “Dünya gezegeninde yaşayan 7 milyar insan artık yüzden fazla ayrı teknede [ülkede] yaşamıyor. Bunun yerine, hepsi aynı teknede 193 ayrı kabinde yaşıyor. Birbirine bağımlı bir dünyada riskler birbirlerinden etkilendikleri için her biri diğerini büyütür ” diyor. Bu nedenle meselelere bulaşma temelinde bakmamak, tüm diğer pandemic riskleri işin içine dahil etmek gerekmektedir. Pandemik riskin neleri içerebileceğini anlamak için makro anlamda ekonomik, toplumsal, jeopolitik, çevresel ve teknolojik bir bakış açısıyla incelemek gerekir (Figür 1).
Hız (Velocity): Hızın şaşırtıcı bir artışı var ve bu artışı açıklamak için tek bir şey seçilecek olsaydı, şüphesiz bu internet olurdu. Dünya, ay artık çevrim içi, akıllı telefonlar heryerde. Nesnelerin interneti (IoT) artık arabalardan hastane yataklarına, elektrik şebekeleri ve su istasyonu pompalarından mutfak fırınlarına ve tarımsal sulama sistemlerine kadar 22 milyar cihazı gerçek zamanlı olarak birbirine bağlıyor. Bu rakamın 2030’a dek 50 milyara ulaşması bekleniyor. Herkesin, herşeyi anında istediği hemen olsun diye talep ettiği bir “Aciliyet Diktatörlüğü” ne doğru gidiyoruz. Sonuçta, bir yaklaşımın, bir ürünün veya bir fikrin raf ömrü, bir karar vericinin veya bir projenin yaşam döngüsü keskin bir şekilde ve genellikle tahmin edilemeyecek hızda azalıyor. Küresel düzeyde, COVID-19’un 100.000’e ulaşması üç ay sürdü, 200.000 vakaya ulaşması 12 gün, 300.000 vakaya ulaşması dört gün, sonra iki günde 400.000 ve 500.000 vakaya ulaşıldı. Yani vaka sayısı üstel arttı. Aynı şey, genel olarak büyük sistemik değişimler ve kesintiler için de olma eğilimindedir: işler önce kademeli olarak ve sonra hepsi birden değişme eğilimindedir. Makro sıfırlama için de aynısını bekleyin. Örneğin sabırsızlık mesela seçmenler, seçtiklerinin politikaları uygulamalarından acil sonuçlar bekliyorlar ve yeterince hızlı ulaşamadıklarında, hayal kırıklığı yaşıyorlar. Bu nedenle politikacılar, idareciler kendi bürokrasisi içerisinde halkın beklentilerini dikkate almadığında, kötü ve beklenmedik sonuçlarla karşılaşabilmektedir.
Karmaşıklık (Complexity): Olası en basit haliyle, karmaşıklık, anlamadığımız veya anlamakta zorlandığımız şey olarak tanımlanabilir. Böyle bir pandemide hangi değişkenin, hangi ekonomik unsur üzerinde etkili olduğu yada başka unsurlarla nasıl ilişkili olduğu bilinmezdir. Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ekonomik Forumu ve 2017 Davos toplantısında kurulan Salgına Hazırlık İnovasyonları Koalisyonu (Coalition For Epidemic Preparedness Innovations) gibi kurumlar ve Bill Gates “salgın potansiyeli” konusunda bizi uyarıyorlardı. Bu insanlar yıllardır pandemik riskle ilgili şunları belirtmekteydi: 1) Ekonomik kalkınmanın insanları zorladığı yüksek nüfuslu bir yerde vahşi hayatla birlikte ortaya çıkacaktır. 2) İnsan seyahat ve ticaret ağlarını kullanarak hızla ve sessizce yayılacaktır 3) Virüsun bir alana hapsedilememesi nedeniyle birden çok ülkeye ulaşabilir. Ve hepsi de oldu. Birçok Asya ülkesi, daha önce yaşadıkları salgın hastalıklar (örneğin SARS) hızlı tepki verdiler salgının etkisini kolay atlattılar. Aksine, birçok Batı ülkesi bu gibi bir salgına karşı hazırlıksızdı.
Figür 1 gerçekten de dünya üzerindeki risklerin bağlantısı haritasını çok güzel resmediyor. Hız Karşılıklı Bağımlılık ve Karmaşıklık sadece Covid19’la ortaya çıkan etkiler değil kuşkusuz. Çok önceden başlayan ve internetin bulunuşuyla hızlanan etkiler. Gerçek risk değil algılanan hastalık riski, korku, endişe insanların davranışlarını değiştirdi ve bu üç olguyu görünür kıldı. Algılanan risk ortadan kalktığında üç olgunun birden eski haline dönüp dönmeyeceğini yani resetleme ihtiyacının ortadan kalkıp kalkmayacağını şu anda dahi kimse kesin bilemez.
Daha sonra yazarlar EKONOMİK RESETLEME’nin (SİL BAŞTAN) gerekliliğini örneklerle anlatıyorlar: “Dünya tarihindeki geçmiş tüm salgınlarda emek, sermayenin aleyhine güç kazanmıştır. Değişen, bütünleşen ve karmaşıklaşan sistemlerin kırılgan ekonomik yapısı göz önüne alındığında, bu salgının sonuçlarının önceki tüm salgın krizlerden daha yıkıcı olması muhtemeldir” Daha sonra detay verip temel ekonomik değişkenlerdeki resetleme ihtiyacına vurgu yapıyorlar.
Belirsizlik: COVID-19’u çevreleyen yüksek derece belirsizlik, oluşturduğu riski tam olarak değerlendirmeyi inanılmaz derecede zorlaştırıyor. İlk dalganın ardından gelen daha büyük bir dalga yani 2020’nin üçüncü veya dördüncü çeyreğinde bir veya birkaç yüksek artçı dalganın olduğu senaryo ve 2021’de daha küçük ardışık dalgalar (1918-1919’daki İspanyol gribi salgını gibi) olursa , artarak azalan dalgalar nedeniyle sağlık sistemi iflas eder. Azalan bir eğilimde, öngörülemeyen küçük Covid-19 salgın görülür; azalma ve artışlar durumsal ve bölgesel olduğu için, toplum içerisine entegre olan bir virüsten söz edilir.
Büyümenin devamlılığı için birkaç yaşamın feda edilebileceği bir ekonomik açıdan bir yanılgıdır: Pandemi boyunca “ekonomiyi kurtarmak yerine hayatları kurtarmak” üzerine binlerce tartışma gerçekleşti. Hükümetler, ekonominin sürdürülebilir bir şekilde iyileşmesi için sağlığımız ve kolektif zenginliğimiz için ne gerekiyorsa yapmalı ve harcamalıdır.
Büyüme ve İstihdam: Gerileme döneminin uzunluğu, keskinliği ve bunun ardından büyüme ve istihdama etkisi üç şeye bağlıdır: 1) salgının süresi ve ciddiyeti 2) her ülkenin salgını kontrol altına alma ve etkilerini hafifletme başarısı ve 3) karantina sonrası tedbirler ve çeşitli açılış stratejileri ile uğraşırken her toplumun tutarlılığı. Ancak, bu üç husus da bilinememektedir. Buna ek olarak, büyük veya küçük yeni salgın dalgalarının meydana gelmesi, bu tutarlılığın sağlanmasını zorlaştırmaktadır.
Ekonomik büyüme: Herhangi bir gelişmiş pazarda ekonomik faaliyetin en büyük bileşenini temsil eden hizmet sektörü pandemiden en çok etkilenen sektör oldu. Seyahat, konaklama, perakende veya spor gibi çeşitli sektörlerdeki şirketler ve etkinlikler aşağıdaki üçlü sorunla karşı karşıya kalacaklardır: 1) Daha az müşteri olacak 2) Tüketenler ortalama olarak daha az harcayacaklar 3) Operasyon maliyetleri daha yüksek olacaktır (bir müşteriye hizmet vermek fiziksel mesafe ve temizlik önlemleri nedeniyle daha maliyetli olacaktır). Milli gelir küçülmesinin sonuçlarının ne olabileceği hakkında ise henüz mevcut bir veri bulunmamaktadır.
İstihdam: Ekonominin büyüklüğü ve şiddeti işsizlik durumu ülkeye bağlıdır. Her millet ekonomik yapısına bağlı olarak farklı şekilde etkileniyor. Pek çok şirket uzaktan çalışmayla çalışanlarını istihdam etmeye devam etti. Pandemi sürecinde sürdürülebilirlik endişesi duyan pek çok şirket insan yerine makineleri tercih ediyor. Rutin işlerde (üretim, gıda ve ulaşım gibi hizmetlerde) düşük gelirli çalışanlar etkilenme olasılığı en yüksek olanlardır. Pek çok gencin işe bu alanlarda başladığı düşünüldüğünde bu gençler için işsizlik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gelecekteki büyüme neye benzeyecek: Pandemi sonrası dönemde eskiye göre normal bir milli gelirin oluşması yıllar hatta on yıllar alabilir. Covid19 sonrasını iyi ve verimli kullanmak insanların elinde. Aslında bu, kurumsal değişiklikler ve politika seçimleri ile daha adil, daha yeşil bir geleceğe giden yeni bir yoldur. Bu yol iki soruyu gündeme getiriyor:1) İlerlemeyi izlemek için pusulanın yeni yönü ne olmalı? 2) Yeni yöne ilerlerken yeni sürücüleri kim ve ne olacak?
Kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomi olabilir mi?: İnsanların zenginleşmesi, refah sağlayan pek çok unsuru beraberinde getirmiyor, bu kanıtlandı. Pandemi sonrası yeşil ekonomi devreye girebilir, bu da yeşil enerjiden ekoturizme ve döngüsel ekonomiye kadar bir dizi olasılığı kapsar. Üretim, dağıtım ve iş modellerinde yenilik, verimlilik kazanımları ve daha yüksek katma değer yaratan yeni veya daha iyi ürünler oluşturarak yeni işlere ve ekonomik refaha yol açabilir. Böylece hükümetlerin yeni sürdürülebilir politikalar yaratmak ve pandemi sonrası hayatta daha insancıl kamu politikaları üretmek adına ellerinde araçlar olacaktır.
Mali ve para politikaları: Salgına mali ve para politikası tepkisi kararlı, büyük çaplı ve hızlıydı. Çoğu hükümet iddialı ve benzeri görülmemiş şekilde her sektöre mali politika müdahaleleri başlattı. Bu tür müdahaleler, durum düzeldiğinde bile devam edecek gibi görünüyor. En büyük endişelerden birisi ortaya çıkabilecek kontrolsüz enflasyon sonuç olarak resesyondur. Merkez bankaları endişelenecek bir şey olmadığına karar verebilir. Ancak, enflasyonun yıkıcı hale geldiği bir üst sınır tanımlamalıdır.
Amerikan Dolarının Kaderi: On yıllardır ABD, küresel para rezervini elinde tutmanın ayrıcalığının tadını çıkardı, Bu statü, uzun süredir “bir imparatorluk gücü ve bir ekonomik iksir” olmuştur. ABD bu konumunu suistimal derecesinde iyi kullandı. Gelişmekte olan ve fakir ülkeler artık genellikle dolar cinsinden olan borçlarını ödeyemiyorlar. Dolar artık bu kadar güçlü olmamalı mı? Dolara karşı olan bu güven zamanla azalacak ve sonunda sadece bir kaç devletin rezerv para birimi haline gelecektir.
Uygulanan mali ve para politikalarının sonucunun yıkıcı bir enflasyona yol açacağına bende katılıyorum. Sosyal devlet anlayışı ve özellikle devletlerin sağlık yatırımları vatandaş beklentilerine göre değişecek ve seçim kampanyalarının önemli malzemesi olacaktır.
Yazarların sonraki başlığı SOSYAL RESETLEME (SİL BAŞTAN): Pandemi, zengin olarak bilinen birçok ülkedeki, sağlık ve yaşam koşullarının zafiyetini gözler önüne serdi. Gelişmekte olan ve yoksul ülkeler ise ekonomik hezimete uğradı. Sonuç olarak o veya bu şekilde tüm ülkeler, bu mücadelede yenik düştü. Başarılı ülkeler;
· Gelecek olana (lojistik ve organizasyonel olarak) hazırdılar.
· Hızlı ve isabetli kararlar aldılar.
· Uygun maliyetli ve kapsayıcı bir sağlık sistemleri var.
· Lidere ve sağlanan bilgiye yüksek güvenli toplumlar.
· Gerçek bir dayanışma duygusu sergilemeye, ortak yararı bireysel yarara tercih ediyorlar.
Teknik olanlar dışında kapsayıcılık, dayanışma ve güven toplum özellikleri bir salgını kontrol altına almada başarıya ulaştıran güçlü belirleyici unsurlar.
Eşitsizlikler: COVID-19, nerede ve ne zaman ortaya çıkarsa çıksın, önceden var olan eşitsizlik koşullarını şiddetlendirdi. Pandemi aslında “eşitsizliği” hakim kıldı. Farklı sosyal sınıflara mensup insanlar arasında düşük gelirli insanların yaşadıkları sıkıntıları görmezden gelmek imkansızdı. Çoğu kanıt gösteriyor ki, en azından kısa vadede eşitsizliklerin artması muhtemel.
Sosyal rahatsızlık: Pandemi sonrası dönemin karşı karşıya olduğu en büyük tehlikelerden biri sosyal huzursuzluktur. Bazı aşırı durumlarda, toplumsal parçalanma ve siyasi çöküş yaşanması beklenmekte.
Büyük hükümete geri dönüş: Pandemi süreci gösterdi ki, ülkenin refahını şirketlere teslim etmek, toplumsal anlamda bir fayda sağlamamakta. Hükümetlerin sadece korkuluk olarak orada durmadığı da anlaşıldı. Sosyal sistemlerin iyileştirilmesi, hayatın yaşanabilir kılınması ve toplumsal bir iyileşme için bu varlıkların durumları ve konumları tekrar değerlendirildi.
Sosyal sözleşme: Salgının dünyadaki pek çok toplumu sosyal sözleşmelerinin (anayasa) şartlarını yeniden gözden geçirmeye ve yeniden tanımlamaya sevk etmesi neredeyse kaçınılmazdır.
Evet refah bir bütün olarak ele alınmalıdır ama bu krizde ortaya çıkan bir şey var ki o da şirketlerin krize daha hazır olmaları için hükümetler tarafından desteklenmeleri ve sağlıklı bir büyümenin önünü açarak krize dirençli büyük şirketlerin sayısını artırmalarıdır. Aksi durumda kriz ortamının ihtiyaçlarına devlerin bile sadece kendi üretim olanaklarıyla cevap veremeyecekleri bu krizde görülmüştür.
Yazarların sonraki konusu ise JEOPOLİTİK RESETLEME (SİL BAŞTAN): Jeopolitik ve pandemi arasındaki bağlantı iki yönlüdür. Bir yandan, çok taraflılığın kaotik sonu, küresel yönetişim boşluğu ve çeşitli milliyetçilik biçimlerinin yükselişi, salgınla başa çıkmayı daha da zorlaştırıyor. Koronavirüs küresel olarak yayılıyor ve kimseyi es geçmiyor. Tüm ülkeler bu çukurun içinde. Ancak, eş zamanlı olarak toplumları bölen jeopolitik fay hatları, birçok liderin ulusal tepkilere odaklanmasının sonucu olarak, kollektif etkinlik kısıtlanıyor ve yeteneği azalıyor. Öte yandan salgında açıkça şiddetlenen ve hızlanan jeopolitik eğilimler kriz patlak vermeden önce zaten ortada idi. Artan milliyetçilik ve küreselleşme karşıtlığı, içe kapanan ekonomilerle ortaya çıktı.
Alışılagelmiş, Batı merkezli toplum yapısının yerini çok kutuplu dünya düzenine bırakması pek çok kavramı tekrardan ele almak zorunda bırakmıştır. Örneğin ABD yönetimi, ülkede tedarik edilen antibiyotiklerin % 97’sinin Çin’den gelmesini nasıl kabul edebilir? Küreselleşmenin sonunda sürekliliğinin istenmemesi bölgeselleşme çözümünde yatıyor. Önümüzdeki birkaç yıl içinde, milliyetçilik ve dışa açıklık (openness) güçleri arasındaki gerilimlerin üç kritik boyutta gerçekleşmesini beklemeliyiz: 1) Küresel kurumlar, 2) Ticaret 3) Sermaye Akışı.
Küresel kurumlar ve uluslararası kuruluşlar, Dünya Ticaret Örgütü veya DSÖ gibi güçsüzleştirildi. Ülkeler giderek daha fazla kendi ticaret engellerini üretme ve sermaye akışını kısıtlama isteğindeler. Her ülke kendi teknolojisine hakim olma arzusu taşıyor. Bu durum giderek, daha merkezci bir üretime yol açmakta ve sonuç olarakta nasyonalizmi ve küresel karşıtlığını desteklemektedir. Bu durum, pandemi sonrası dönemde çok daha baskın bir hal alacak gibi görünüyor.
Global Yönetişim: Maalesef şu anda burada kritik noktadayız. Uluslar tıpkı insanlar gibi hak ve özgürlüklere, norm ve kurallara ihtiyaç duyarlar. Oysa yaşadığımız dünyanın bu hali, kuralsızlıkların kuralıdır. Küresel bir koordinasyon gereklidir.
Çin ve ABD arasında büyüyen rekabet: Yaşananlar sonrası, oluşan ortam ülkeleri Çin ve ABD arasında bir noktada kalmaya zorluyor. Bu kazananın olmadığı bir savaş bu nedenle 3 farklı durum göze çarpıyor. Çin’in kazandığı, ABD’nin kazandığı veya kazananın olmadığı. Ancak her 3 durumda da bunun bir öneminin olmadığı anlaşılmalı.
Kırılgan ve Başarısız Devletler: Bazı devletlerin kırılgan yapıları, küresel dünyadaki en büyük sorunlardan birisidir. Özellikle pandemi gibi küresel bir sorunun baş gösterdiği anlarda, kırılgan devlet yapıları sorunlarla baş edemeyerek başarısız olmaya ve çökmeye daha yakındır. Kırılganlıklarının özünü oluşturan, devletin yetersiz kapasitesi ve temel işlevini sağlayamaması, temel kamu hizmetlerinin eksiklikleri, güvenlik zafiyetleridir. Bu onların virus ile başa çıkamaması sonucunu doğurur. Bu durum her ne kadar ülkenin içsel problemi gibi görünse de, yaşanan sorunun faturasının tüm dünyaya kesileceği aşikardır. Neticede daha büyük istikrarsızlık ve hatta kaos şeklinde yankılanacaktır. Ekonomik sefalet, hoşnutsuzluk ve açlığın olduğu en kırılgan ve fakir toplumlar, kendi içinde yeni bir kitlesel göç dalgası meydana getirecekler.
Daha önceki yazımda belirttiğim gibi kırılgan ve başarısız devletler şu üç konuyu çözemedikleri sürece işleri çok zor: 1) Güven vermeliler (şefaflık gerekiyor, yolsuzluk, rüşvet kamu kaynaklarının kişisel çıkar amaçlı kullanımı tarih olmalı) 2. Yapısal sorunlarını çözmeliler (ayağına yorganına göre uzatmak temel ilke olmalı) 3. Esnek olmalılar (insan, piyasa ve şirket ihtiyaçlarına göre hızlı çözümler üretilmeli). Aksi durumda dünya ülkeleri arasında zayıf halka olarak bir tehdit unsuru olmalaya, vatandaşları için de sorun üretmeye devem edeceklerdir.
ÇEVRESEL RESETLEME (SİL BAŞTAN): Doğanın Covid-19’la ilişkisi bizim varsaydığımızdan çok daha yüksektir. Bulaşıcı hastalıklar, iklim değişikliği, çevresel sorunlar tamamen bu doğa/insan etkileşiminin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada paylaşılan beş ana özellik şunlardır:
Doğa ve hayvanlardan yayılan hastalıklar: Zoonotik hastalıklar, hayvanlardan yayılan hastalıklardır. Uzmanların ve korumacıların çoğu, özellikle insan ve hayvanlar arası yakın etkileşimi ve kirlenme riskini artıran ormansızlaşma (karbondioksit emisyonlarındaki artışla bağlantılı bir fenomen) nedeniyle son yıllarda büyük ölçüde arttığı konusunda hemfikirdir.
Hava kirliliği ve salgın riski: Küresel ısınmaya katkısı olan emisyonların neden olduğu hava kirliliğinin, koah, şeker hastalığı, alzheimer, kansere vb çeşitli sağlık sorunlarına neden olan sessiz bir katil olduğu yıllardır bilinmektedir. Hava kirliliği insanların kronik ve metabolik rahatsızlıklara yakalanma oranını arttırdığı ve akciğerlere verdiği hasardan ötürü SARS, COVID, MERS gibi akciğeri etkileyen hastalıklarda direnci düşürür ve durumunu kötüleştirir.
Karantina ve Karbon Emisyonu: İnsanların gündelik hayatta gerçekleştirdikleri eylemlerin yarattığı karbon salınımının ortadan kalkması, pandemik sürecinin doğaya olan pozitif etkilerinden biri. Ancak, bu yeterli değil alternatif enerji yöntemlerinin kullanılması (fosil yakıtların terk edilmesi) ve tüketim alışkanlıklarının değiştirilmesi gerekiyor. Elektrikli otomobiller ve yenilenebilir enerji tüm bunlar, bizim için iyi ve güzel bir geleceğin habercisi olabilir..
İklim değişikliği ve diğer çevre politikaları: Pandemi, yıllarca politik alanı etkisi altına alacaktır. Çevresel kaygı gibi ciddi bir riski gölgede bırakabilir. Pandemi sonrasında ülkelerin çevreye ne denli önem vereceği belirsizdir. Bunun neden belirli olmadığını ve pandemi riski azalmaya başladığında çevreye odaklanmanın neden azalabileceğini üç temel neden açıklayabilir:
- Hükümetler, işsizlik üzerindeki etkiyi hafifletmek için “her ne pahasına olursa olsun” büyümeyi sürdürmenin en iyi kollektif çıkar olduğuna karar verebilir.
- Şirketler gelirlerini artırma baskısı altında olacaklarından genel olarak sürdürülebilirlik ve özelde iklim kaygıları ikincil hale gelecektir.
- Süregelen düşük petrol fiyatları hem tüketicileri hem de işletmeleri karbon yoğun enerjiye daha da fazla kullanmaya teşvik edebilir.
Bu üç neden yeşil ekonomi karşıtlarının ikna edilmesini sağlayabilir, ancak eğilimi aksi yöne çevirmeyi sağlayacak başka nedenler de var. Özellikle şu dört neden dünyanın daha temiz ve daha sürdürülebilir hale getirilmesine yardımcı olabilir: 1- Aydınlanmacı liderlik 2- Risk Farkındalığı 3-Davranış Değişimi 4-Aktivizm.
Yukarıda da belirttiğim gibi çevreciliği, yeşil ekonomiyi bir gereklilikten öteye götürüp bir yanlı ideoloji haline getirirsek ortaya çıkan tablo insan gelişimin de önüne set çekebilir. Bu konuda çok hassas ince bir çizgi vardır, o çizgiyi aşıp insan özgürlük ve refahını da tehdit etmemek gerekir.
TEKNOLOJİK RESETLEME (SİL BAŞTAN): Teknolojik ilerleme etkileyici bir hızla ilerledi. Yapay zeka artık dronlardan ve ses tanıma sistemlerinden, sanal asistanlara kadar her yerde. Ancak bu durum beraberinde kimi zorlukları da getirmekte. Bunlardan en önemlisi: mahremiyet. Dijital ağların birbirlerine aşırı bağlılığı, gelişen teknolojiyle birlikte insanlara sürekli izlendiklerini anımsatan bir yapı. Salgınla birlikte, “dijital dönüşüm” katalizörünü buldu. Tüm iş alanları dijitalde yer almaya başladı. Karantina sırasında, daha önce dijital uygulamalara ve hizmetlere güvenmek konusunda aşırı derecede isteksiz olan birçok tüketici, alışkanlıklarını neredeyse bir gecede değiştirmeye zorlandı: sinemaya gitmek yerine çevrimiçi film izleme, restoranlara gitmek yerine yemeklerin eve sipariş edilmesi, arkadaşlarla buluşmak yerine onlarla uzaktan konuşmak, meslektaşlarıyla kahve makinesi başında sohbet etmek yerine bir ekranda konuşmak ve spor salonu yerine çevrimiçi egzersiz yapmak gibi. Böylece neredeyse anında çoğu şey “e-şeyler” oldu: e-öğrenme, e-ticaret, e-gaming, e-kitaplar, e-katılım. Pandemi sonrası, eski alışkanlıklardan bazılarına kesinlikle geri dönülecek; kişisel ilişkilerin neşesi ve zevki olamaz. Sonuçta biz sosyal hayvanlarız! Ancak, biz artık yeni bir sosyal hayatın parçasıyız. Artık, insan bir “dijital sosyal hayvan”dır. Şirketler, pandemi sonrasında daha yoğun olarak deneyimleyebilecekleri dijital platformları hayatlarına dahil ediyorlar. Uzaktan çalışma sistemlerini entegre ediyorlar, veya farklı uzaktan çalışma, görüntülü konuşma ve paylaşım sitemlerine dahil oluyorlar.
Tüm dünya covid19 sayesinde büyük bir dijitalleşme pilot çalışmasında denek olarak görev alıyoruz. Her şeyi deniyoruz, yararlanıyoruz. Şu anda denediklerimizden ne kadar kalıcı davranışımız olacak hiç kimse yine risk bitmeden bilemez. Ama şunu söyleyeyim son İzmir depreminden bu yana kaç gün geçti. Ekranda bir tane deprem uzmanı, bir tane “binalardaki hasarı nasıl anlarsınız” haberi kaldı mı? İnsanın bir özelliği de her şeyi çabucak unutma özelliğidir.
MİKRO RESETLEME (SİL BAŞTAN), İŞ DÜNYASI: Birkaç sektörün ayakta kalması için arkadan esen rüzgardan yararlaması gerekir mesela; teknoloji, sağlık ve zindelik sektörleri büyüyecek sektörler. Yolculuk zorlu olacak. Bunu biliyoruz. Mikro Trendler: Yeni trendlerden en iyi şekilde yararlanmak her şirketin kendi sorumluluğu olacaktır. Çevik ve esnek olduğunu kanıtlayan işletmeler, daha güçlü olarak ortaya çıkacaklardır. Dijitalleşmenin Hızlanması: Halihazırda çevrimiçi olarak faaliyet gösteren işletmeler, kalıcı bir rekabet avantajını ele geçirmiş durumdadırlar. Alibaba, Amazon, Netflix veya Zoom gibi firmaların karantinadan “kazananlar” olarak çıkması tesadüf değil.
Esnek Tedarik Zinciri: Salgın, şirketlerin tedarik zincirlerini tek bir tedarik kaynağına bağlı olarak optimize etmeleri gerektiği ilkesini sona erdirdi. Bu da esnekliğin tercih edildiği anlamına geliyor. Postpandemi çağında, hem dayanıklılığı hem verimliliği hem de maliyet avantajını beraber içeren bir tedarik zinciri fikri olan “uçtan uca değer optimizasyonu” geçerli olacaktır. Yani her an ihtiyaca cevap verecek şekilde geniş stok tutma yani “her ihtimale karşı” (just-in-case) yöntemi , üretimle eş zamanlı stok tutma anlamına gelen “tam zamanında” (just-in-time) yönteminin yerine geçecektir.
Hükümetler ve şirketler: Bu zorlu süreçte ve sonrasında hükümetler küçük büyük tüm şirketlere aynı mesafede durmalı ve çalışan haklarını korumak üzerine çalışmalıdır. Buna ek olarak, şirketlerin devamlılığı için ek desteklerde bulunmalı ve ekonomilerini buna göre ayarlamalıdır. Paydaş Kapitalizmi ve and Çevre (Environment), Sustainability (Sürdürülebilirlik) ve Governance (Yönetişim) yani kısaca ESG açıkça benimsenmiş olsun ya da olmasın, artık hiç kimse şirketlerin temel amacının mali kar peşinde koşmak değil, bilakis tüm paydaşlarına hizmet etmek olduğunu inkar edemez. Kriz, ESG stratejileriyle ilgili çoğu konuda akut bir sorumluluk duygusu yaratmış ve güçlendirmiş olacaktır. Pandemi sonrası, Paydaş Kapitalizmi ve and ESG, şirketlerin yönetim kurulu odalarında şirketin temel stratejisine ve yönetimine tam entegre olacak ve içselleştirilecektir. Ayrıca yatırımcıların kurumsal yönetimi değerlendirme şeklini de değiştirecektir.
Sektör Resetleme (SİL BAŞTAN): Özünde sosyal etkileşim olan sektörler pandemiden en çok etkilenen sektörler oldu. Bunların arasında, toplam ekonomik faaliyetin çok önemli bir oranı ve istihdamı yaratan seyahat ve turizm, eğlence, spor, etkinlikler ve eğlence geliyor. Ancak tüm bu sektörler, sosyal mesafenin kolaylıkla sağlanamadığı, yakınlık ve temas gerektiren işler. Bu gibi işlerde çalışan insanlar karantina süresince kapalı kalan bu endüstrilerden dolayı zor duruma düşecekler. Birkaç tüketim modeli, farklı bir hızla da olsa, 11 Eylül’den sonra hava yolculuğunda olduğu gibi uzun vadede önceki çizgilerine geri dönebilir. Diğerleri, çevrimiçi hizmetler gibi şüphesiz hızlanacaktır. Bazıları, (araba satın almak gibi) ertelenebilirken, daha çevreci, yeni, kalıcı tüketim kalıpları ortaya çıkabilir. İnsanlar genel olarak, ağır ve taşımakta zorlanacakları ev eşyası, market gibi alışverişleri online yapmaya açıktır. Ancak, birebir görmeyi gerektiren bazı alanlarda o kadar rahat bir değişim yaşayamayabilirler. Online alışveriş artacak. Sadece tek bir değişiklik, evde daha fazla zaman geçirmek, her şeyin başlangıcıdır. Ekonomi böyle devam ederse, pek çok firma çalışmasına devam edemeyip kapanmak zorunda kalacak. Bu kapanma nedeniyle oluşan boşluk artık evde çalışmakla giderilemeyecek boyuta geldiğinde ev sahipleri veya emlakçılar boş ofisleri kiralamakta zorlanacaklar. Ev fiyatları ve maaşlar, düşecek, alım gücünün düşmesi fiyatları göreceli pahalı kılacak ve tüm bunlar zincirleme bir ekonomik reaksiyona neden olacaktır. “Zor koşullarda başarılı olma yeteneği” demek olan dirençli olmak “sahip olunması gereken” vazgeçilmez biz özellik olacaktır! Kendilerini salgına “doğal olarak” dirençli endüstrilerde bulanlar kadar şanslı olanlar için, kriz sadece katlanılabilir değil, aynı zamanda sıkıntılı bir zamanda karlı bir fırsat kaynağıydı. Pandemi sonrası dönemde özellikle üç sektör büyük ölçüde gelişecek. Bunlar; büyük teknoloji, sağlık ve zindelik (wellness) sektörlerdir. Öte yandan, bankacılık, sigorta ve otomotiv sektörleri, sağlık krizinin neden olduğu derin ve uzun süreli durgunluktan çıkmak için daha fazla dirençli olmak zorunda kalan üç farklı endüstri örneğidir.
Yeni şartlara uyum sağlamanın birinci kuralı çevik şirket olmaktır. Buna katılıyorum. Ama bu hızlı olmak demek değildir. Çoğunluk çevik olmayı hızlı olmak sanıyor ama değil. Çeviklik küçük takımların oluştuğu yerde sorunu çözme yeteneğidir. Çeviklik gerçekten tüketiciyi önceliğe almak ve rakiplerinden daha çabuk daha fazla değer sunmaya odaklanmak, onun karşılanmamış ihtiyaçlarını herkesten önce karşılamaktır. Ve de mesele bir kişinin çevik olması değil tüm şirketin çevik olmasıdır. Eğer şirketler çevik şirket olmayı başarabilirlerse micro resteleme ile önce ayakta kalır, sonra güçlenirler.
BİREYSEL RESETLEME (SİL BAŞTAN): Hepimize doğuştan gelen insani kırılganlığımız, zaaflarımız ve kusurlarımız hatırlatıldı. Bu farkındalık, karantinanın yarattığı stres ve aynı anda ne olacağına dair derin belirsizlik duygusu ile birleştiğinde, içten içe de olsa, bizim diğer insanlarla ve dünya ile ilişki kurma şeklimizi değiştirebilir. Bazıları için, makro değişim olarak başlayan şey bireysel olarak bitebilir. Psikologlar çoğu dönüştürücü olay gibi salgının da içimizdeki en iyiyi ve en kötüyü ortaya çıkarma yeteneğine sahip olduğuna işaret ediyor. İnsanlık sanki yeniden tanımlanıyor. Sayısız örnek, insanların sadece birbirlerine daha fazla zaman ayırmakla kalmayıp aynı zamanda birbirlerine karşı daha iyi davrandıklarını gösterdi. Pandemi ilerledikçe “zengin haytaların ve ünlülerin” magazin çekiciliği azaldı. Böyle bir durumda, liderlik, otorite ve netlik ararız, yani kime güvendiğimiz sorusu kritik hale gelir. Bunun ünlüler olmadığı ortada öyleyse bu gibi anlarda kimi lider seçmeliyiz? Bize yakın olanlara olan bağlılığımız güçlenir, aile ve arkadaşlarımıza. Ancak bunun bir de öbür tarafı var; tedirgin edici şekilde vatansever ve milliyetçi duygularda bir yükselişi tetikler, ayrıca dini ve etnik düşünceler de devreye girer. Pandemi bizi fiziksel ve ruhsal olarak zorlarken, ahlaki olarak da bir çok konuda kendimizi tanımamıza yardımcı oldu. Ahlaki olarak, halka kendi iyilikleri için yalan söylemek mi doğruydu, yoksa ne olursa olsun halka gerçeği söylemek mi? İnsan hayatını mı temel almalı, milli geliri mi? Birimiz hepimiz için mi, hepimiz birimiz için mi?
Yıllardır dünyanın çoğunda bir akıl hastalığı yaygınlığı var. Pandemi bu durumu daha da kötüleştirdi ve bu devam edecek. Çoğu psikolog şu yargıya katılıyor gibi: Pandeminin ruh sağlığı üzerinde yıkıcı bir etkisi oldu. Asıl sorun pandemi sonrası oluşacak post-travmatik sendrom olarak karşımıza çıkmakta. Karantina yaşamış, sevdiklerini kaybetmiş, hastalanmış, işini yada gelirini kaybetmiş kişilerin gelecekte nasıl bir akıl sağlığına sahip olabilecekleri hakkında hiçbir veri bulunmuyor.
Bu süreçte insanların pandemic öncesi olan ihtiyaçlarının bir çoğu değişti. Öncelikler listesi, artık sıradan hayatlarını devam ettirmeye çalışan insanların, sosyal ihtiyaçlarından oluşmuyor. Bir çoğumuz bu süreçte hiç olmadığı kadar yaratıcı sanatlarla ilgilendik, yeni hobiler ve el becerileri edindik, yaratıcılığımız arttı. Birçoğumuz bugüne dek ihmal ettiğimiz, üzerinde durmadığımız yanlarımızı farkettik. Bir çoğumuz ise yaşadığımız zorlukları alt etmek için pratik yollar bulduk ve her seferinde yaratıcılığımız sayesinde zor zamanlarla baş edebilme sabrına eriştik.
Pandemi süreci zaman algımızı hiç beklemediğimiz şekilde değiştirdi. İnsanlar kapalı kaldıkları günlerde, gece gündüz kavramlarının değişmesinden yakındılar. Pek çok insan alışık olmadıkları zamanlarda, uyuyup uyandı. Günleri ve saatleri algılama biçimlerimiz değişti. Zamanın hiç akmadığı insanların günleri karıştığı zamanlar oldu. Bu sürecin pandemi sonrası zamana nasıl yansıyacağı hakkında bir fikrimiz bulunmamakta. Ancak bir çoğumuzun gelecek günlerde zorlanacağı aşikar. Sanki bir toplumsal “jetlag” yaşayoruz, yaşayacağız.
Pandemiyle birlikte değişen tüketim alışkanlıklarımız, daha az harcama ve daha az tüketme eğilimi göstermemize yol açtı. Birçoğumuz gereksiz harcamaları kısarak, olacak yeni senaryolara hazırlıklı olmaya çalıştı. Pek çoğumuz gereksiz harcamalardan vazgeçti. Daha tutumlu ve dikkatli harcar olduk. Geleceğe yönelik çalışmalarımız tasarruf üzerine kuruldu. Bunun sonucunda da satın alımlarımız, barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlar ve hobi malzemeleri gibi zaman öldürmeye dayalı eşyalara yoğunlaştı. Kitap ve dergi satın alımlarımız arttı. Hazır ürünler yerine “kendin yap” (do it yourselves) ürünlere yoğunlaştık ve normalden çok daha fiyat odaklı olduk. Kimi insanlar satın alma yerine yapmayı veya tamir etmeyi önemsedi. Kimi insanlar da bu süreçte düşen fiyatları değerlendirerek lüks tüketim harcamaları ile morallarini yükseltme yoluna gitse de harcamalarımız, tipik bir kriz ortamına uygun şekilde düştü.
Bu dönemde daha öncede belirtildiği gibi, insanlar olarak iyi ve sağlıklı olmak için elimizden geleni yapmaktayız. Bir çoğumuz sağlıklı beden ve bağışıklık sistemi yaratma üzerine odaklanmış durumda, bilinçli olanlar karantina süresince spor ve egzersiz ile kilolarını dengede tutmaya çalışıyorlar. Ancak, aktif yaşamdan uzak kaldığımız zaman içinde kilo alındığı da bir gerçek. İnsanlar hayatlarını ve bedenlerini iyileştirmek ve güçlendirmek adına farklı teknikler denemekteler.
Açıkçası bugüne geldiğimizde Covid19 Büyük Reset (SİL BAŞTAN) kitabında yazan her şey belirsizliğini koruyor. Varsayılan tüm etkiler olabilir de olmayabilir de. Çünkü hastalığın kendisi, bulaşması, iyileşmesi yayılması hala bir sürü belirsizlik içeriyor. Kimse artık yüzeyden bulaştığını söylemiyor hatta el yıkama vurgusu bile azaldı. Bugüne kadar hangi gribi nerden ve kimden kaptığımızı anlayabildik mi? Bu nedenle tüm sorunları bitirecek şey ilacın ya da aşının bulunması olacaktır. Ama aşı konusunda da tam bir sonuç alınacağının kanıtı yoktur. Bildiğim bu belirsizlik devam ettikçe ekonomik, sosyal, bireysel sorunların artarak devam edeceği. Ancak bu sorunların böyle yaşanmış olması hatta daha ağır yaşanmış olması, böylesine 200 sayfalık senaryolar yazsak da, onlara yorumlar yapsak da, büyük bir resetleme (SİL BAŞTAN) getirecek mi böyle bir restlenme ihtiyacı dipten gelen dalga ile mi olacak, dipten gelen dalga olmaz ise resetlenme olacak mı, insanların tercihi ne olacak, bilemiyorum. Bildiğim diğer bir şey, hangi sınıftan olursa olsun, insan konforuna düşkün, nostalji duyguları güçlü egoisttir. Meğerki nefsini terbiye etsin.
Not: Covid19: Büyük Reset’de (SİL BAŞTAN) yazılanların gelecekteki iş yaşamına uygulanması konusunda oluşturlan bir çalışma grubunun raporunu okumak isteyenler http://www3.weforum.org/docs/WEF_NES_Resetting_FOW_Agenda_2020.pdf adresinden okuyabilir. Artık insan dijital bir sosyal hayvandır.
Bu yazı alıntıdır.