BlockchainTeknoloji

Bitcoin’den Quantum Blockchain’e: Blockchain Teknolojisinde Ölçeklenme Ne Zaman Gerçekleşecek?

Blockchain, çağdaşı olduğu teknolojilere kıyasla daha yavaş bir benimsenme trendi izliyor. Bu durumun ortaya çıkmasında az sonra tartışacağımız altyapısal nedenler kadar, pek çok sistemi dikeyde ve derin bir kırılıma zorluyor oluşunun da büyük bir payı olduğunu düşünüyorum. Blockchain teknolojisi kripto paralar sayesinde kavuştuğu hızlı farkındalığa karşın, farklı iş kollarında kısa vadede adapte edilmek istenen teknolojiler listesinde nispeten alt sıralarda. WEF Future of Jobs raporuna göre 2025 yılına kadar şirketlerin adapte etmek istedikleri teknolojiler listesinde cloud computing, büyük veri, IoT ve artırılmış gerçeklik gibi teknolojilerin arkasından 10. sırada yer alıyor. Muhtemelen bu benimsenme süreci, 2021 yılında geçmiş yıllara kıyasla önemli bir ivme kazanacak. Bu durumun emarelerini 2020’de görmeye başladık. Örneğin PayPal, geçtiğimiz yıl itibariyle kullanıcılarına kendi hesapları üzerinden Bitcoin ve diğer kripto paraların alım-satımını yapabilme imkanı sağladı. Hatta yakın zamanda diğer alışverişlerini de cüzdanlarındaki kripto paraları kullanarak yapabilecekler. Bu gibi girişimler özellikle farkındalık ve kitlesel benimseme üzerinde kaldıraç etkisi yaratabiliyor. Ancak blockchain teknolojisinin ölçeklenebilirliğini olumsuz yönde etkileyen faktörler de bugüne kadar akıllarda pek çok soru işareti yarattı. Yeni geliştirilen blockchain teknolojilerinin çözmeyi vaat ettiği bu sorunların başında, hız, ölçeklenebilirlik ve güvenlik sorunları geliyor.

Teknolojinin göreli değerini ve adaptasyon hızını önemli derecede etkileyen konulardan ilki, gecikme sorunları. Bu sorunların kaynağında, blockchain onay mekanizmasını oluşturan madencilerin (miner) kullandıkları teknolojiler yatıyor. Bilindiği üzere minerlardan oluşan ve merkezi olmayan onay mekanizması, blockchain mantığının temeli. Eğer herhangi bir makine (minerın kullandığı teknoloji ve cihazlar) alan, bellek ya da ağ kapasitesi nedeniyle bir sorun yaşarsa, sistem bu sorun nedeniyle onay işlemini tamamlayamadığı için yavaşlıyor. Bulut üzerinden yapılan işlemler hıza ilişkin sorunları çözebildiği için, sunucusuz bir bilgi işlem mimarisi oluşturmak şu an için en uygun alternatif. Sunucusuz mimari ile, on-demand olarak çalışan makineler kullanarak her bir blockchain düğümünde (node) binlerce makine çalıştırmak mümkün. Bu da ölçeklenmeyi engelleyen gecikme ve kesinti sürelerini önemli ölçüde azaltıyor. Geliştirilen yeni protokollerle işlem sürelerinde oldukça önemli mesafeler katedildiğine de tanık oluyoruz. Ethereum 2, saniyede 10.000 işlem hızına çıkmayı vaat ediyor (Ethereum’da bu hız saniyede yalnızca 30 işlemdi). Diğer yandan daha az enerji sarf ediyor ve %51 saldırılarına (tek bir madencinin ya da madenci grubunun Proof of Work tabanlı bir blok zincirin çoğunluk kontrolünü ele geçirmesi durumuna) karşı daha güvenli bir mimari sunuyor. Benzer şekilde Avalanche protokolü de saniyede onbinlerce işlem yapılmasına imkan sağlarken, merkeziyetsiz ve daha yüksek güvenlikli bir blockchain yapısı vaat ediyor. ETH2 Aşama 1’in 2021 yılında hayata geçmesi bekleniyor. Bu durumda özellikle hıza ilişkin kaygıların ortadan kalktığına tanıklık edebileceğiz.

Blockchain teknolojisinin ölçeklenmesinin önündeki engellerden bir diğeri de veri güvenliğine ilişkin sorunlar. 2020 yılında cloud sistemlerine yapılan siber saldırılar bir önceki yıla kıyasla %250 oranında arttı. Bu saldırıların büyük bir çoğunluğunun amacı, şirket verilerini elde etmek değil, ele geçirilen sunucular üzerinden kripto para madenciliği yapmaktı. Açık blockchain sistemlerinde tek bir node (düğüm) üzerindeki bir saldırı, tüm blockchainin işleyişini ya da güvenliğini etkileyemiyor. Ayrıca her bir defterin pek çok sayıda kopyasının olması nedeniyle sistem, herhangi bir saldırı durumunda kaybolan veriyi yerine koyabildiği için normal işleyişine devam edebiliyor. Önümüzdeki süreçte yeni blockchain teknolojileri üzerinden hem ölçeklenebilirlik hem de güvenlik sorunlarına farklı çözümler getirildiğine tanık olacağız. Örneğin ETH2’de kullanılan “sharding” metodu ile, blockchain içinde alt zincirler oluşturularak güvenliğe ve merkeziyetçiliğe zarar vermeden ölçeklenebilirlik sağlamak mümkün. Her bir alt zincirin birbiri ile iletişiminin ve senkronizasyonunun sağlanması ve sürekli olarak farklı zincirlere atanmak suretiyle bir düğümün direkt olarak bir “shard”ı yönetmesine engel olunması daha güvenli bir yapıya ulaşılmasına olanak tanıyor.

Her ne kadar blockchain teknolojisi sistemin hacklenmesini engellemek için yeterince imkan sunuyorsa da, gelecekte daha güvenli blockchainler kurulması da mümkün olabilecek. Teorik fizikçiler Del Rajan ve Matt Visser tarafından yapılan son araştırmalar, tüm blockhaini kuantum haline getirmenin güvenlik sorununu çözebileceğini öne sürüyor. Buna göre çözüm, kuantum kriptografi ile, uzaydan ziyade zamanda dolanan kuantum parçacıklarına dayanan bir blokzincir yapısı oluşturmakta yatıyor. Bu yapıda blokzinciri hacklemeye veya manipüle etmeye yönelik herhangi bir girişim, kronolojik olarak daha eski blokların yeni eklenen bloklara transfer edilmesi ve sonrasında da bu eski veri bloklarının yok edilmesiyle sonuçlanıyor. Ayrıca bu girişimler tüm geçmiş bağlantıları geçersiz kılacağı için saldırı girişiminin ağa bildirilmesi de sağlanmış oluyor. Her ne kadar şu anda teorik fiziğin tartışma alanında kalsa da, kuantum ve blockchain teknolojilerinin gelecekte birlikte işleyerek büyük kırılımlara neden olabileceklerini ileri sürmek mümkün.

Bu tartışmaların bir başka boyutunda ise veri gizliliği konusu karşımıza çıkıyor. Veri gizliliğine ilişkin olarak farklı tarafların çok farklı beklentiler içinde olmaları da blockchain dünyasında yeni tasarımlara ihtiyaç duyacağımızı gösteriyor. Bir yanda kripto para işlemlerinin gizliliğine duyarlı bir tüketici kitlesi, diğer yanda blockchain temelli sistemlerin terörizm ve kara para aklama amaçları için kullanımını önleyebilmek üzere şeffaflık talebinde bulunan devlet kurumları… Denklemin diğer ucunda ise her iki tarafın taleplerini belirli ölçülerde karşılamaya çalışan kripto para üreticisi şirketler yer alıyor. Bu sorunlara getirilen çözüm önerilerinden biri, kripto para yatırımcılarının tipik güvenlik prosedürlerine tabi olmalarını zorunlu kılan bir bankalar konsorsiyumunun oluşturulması. Geleneksel işleyişten farklı olarak, gerçekleştirilen işlemlerin ayrıntıları konsorsiyum üyelerinden biriyle paylaşılıyor. Öte yandan bu bilgiler talep edilmesi durumunda ilgili üye tarafından hükümete sunulmak durumunda. Bu sayede işlem gizliliği kısmi de olsa sağlanabilecek ancak veriler devlet gözetimine açık olacak. Böyle bir yapılanmanın “Blockchain Felsefesi 101” ile ne derece çelişki içinde olduğu sanıyorum ki izaha muhtaç değil. Diğer yandan, blockchain sistemlerinin “dayanıklılığı”, yapının ne kadar “dağıtık” olduğu ile doğrudan ilintili. Örneğin madencilerin ya da blockchain bilgi işlem hizmeti sağlayıcılarının %50’sinden fazlası aynı ülkede bulunuyorsa, sistemi bu ülkenin yetkililerinin insafına bırakmış oluyorsunuz. İlgili kurumların iletişimi keserek veya sunuculara el koyarak sistemi çalışamaz hale getirebilmesi olası. Dolayısı ile blockchainde esas mesele “dağıtık” yapıyı korumakta.

Bu çok boyutlu ve girift tartışmalardan şimdilik varabileceğimiz sonuç, blockchainin veri güvenliği ve gizliliği konusunda geleneksel yöntemlere kıyasla çok daha iyi bir alternatif sunduğu, ancak mükemmel çözüme ulaşmak için mesafe katetmemiz gerektiği yönünde. Önümüzdeki günlerin, henüz öngöremediğimiz hangi çözüm alternatiflerini beraberinde getireceğini büyük bir merakla bekliyorum.

Başlangıç Noktası E-bülten

Merak etmeyin. Asla Spam yapmıyoruz.

İlginizi çekebilir
TeknolojiVeriYönetişim

Gri Alanların Yarattığı Huzursuzluk

GirişimcilikTeknolojiYapay Zeka

Yapay Zeka ile Başarılı Bir Girişim Kurma Rehberi

Ar-GeSağlıkTeknoloji

Böcekler İğne Teknolojileri için İlham Verebilir mi?

TeknolojiVeri GüvenliğiYapay Zeka

Yapay Zekayı Güvenli Hale Getirmek: Akıllı Geleceğin Öncelikli Mücadelesi

Başlangıç Noktası E-bülten

Merak etmeyin. Asla Spam yapmıyoruz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir