Dijital ticaret omurgasının kurallarına, veri paylaşımı ilkelerine uymazsak, AB ile Gümrük Birliği’nin hiçbir manası kalmayacak, ticaret yapamayacağız.
Geçenlerde “Cüneyt Kampüste” serisinde, Cüneyt Özdemir’in, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi (TOBB ETÜ) ziyaretini izlerken “quantum computing” konusunda çalışan Prof. Dr. Ali Bozbey, daha hızlı çalışan bilgisayarlarla hesap yapma kabiliyetimizin artmasının hem iyi, hem de kötü olduğunu anlatıyordu. Hep öyle olur.
İyi, bu suretle dijital dönüşüm ile birlikte makineler birbirleriyle daha çok konuştukça artacak veri yığınını süratle değerlendirebilmek mümkün olacak. Çağımıza uygun. Kötü, artan veri işleme kapasitemizle birlikte bugün için yüzyılda kırılmaz denilen şifreler birkaç dakika içinde kırılabilir hale gelecek. Siber güvenlik, dijital dönüşüm çağının daha büyük bir problemi olacak. Zaten önemli daha da önemli olacak.
Her değişimin iyi ya da kötü yanları var. Her teknolojik değişim hem iyiye hem de kötüye kullanılabilir. Önemli olan değişenin farkında olup, hazırlıklı olmak. İklim değişikliği de buna dahil aslında.
İklim değişikliği ile birlikte bu coğrafyada artması muhtemel orman yangınlarına hazırlıklı olmak, yerleşim merkezlerimizi buna göre örgütlemek, yangın söndürme uçakları almak. Kar fırtınalarının artacağı yerlerde belediyelerin buna uygun teçhizatlanmasını sağlamak. Hep düşünmekle ilgili yalnızca. Değişenin farkında olmak böyle bir şey.
İklim değişikliği konusunda konuşmaktan yapmaya geçerken hadisenin ne kadar çok yönlü olduğunu ve neden kapsamlı bakmak gerektiğini her gün biraz daha fazla idrak ediyoruz. Greenpeace 1971’de kuruldu. Elli yıldan beri, ilk kez, insani aktivitenin, artan refahın, yapılacak herhangi bir projenin, gezegenimize maliyetini de bir kısıt olarak yaptığımız analizlere, projeksiyonlara, mecburen dahil etmeye başlayacağımız bir döneme giriyoruz. Doğrusu önemli bir aşama. Çok düşünmeyi hak ediyor.
Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nda neden dijital dönüşüm yok?
Avrupa Komisyonu Temmuzun 14’ünde 55’e Uyum (Fit for 55) programını açıkladı. Böylece, iklim değişikliği konusunda konuşmaktan yapmaya nasıl geçeceğimize ilişkin bir yol haritası şekillenmeye başladı. Türkiye, Temmuzun 16’sında Yeşil Mutabakat Eylem Planı açıkladı. Aynı gün Yeşil Mutabakat Çalışma Grubu da oluşturuldu.
Avrupa Birliği’nin 55’e Uyum paketi, Paris İklim Anlaşması’na uygun olarak, 2030 yılında karbon emisyonlarını 1990’daki düzeyine göre yüzde 55 azaltmayı taahhüt ediyor. 2050’de hedef zaten net sıfır emisyon hedefine ulaşmak. Bu çerçevede, AB, Paris Anlaşması uyarınca daha önce açıkladığı 1990 karbon emisyonu düzeyinden 2030’da yüzde 40 indirim niyet beyanını yüzde 55’e yükseltmiş oluyor. Ne yapıyor? Daha iddialı bir hedef ortaya koyuyor. Sonra da bu hedefe ulaşmak için ilk elde neler yapacağını açıklıyor.
Türkiye’nin Yeşil Mutabakat Eylem Planı ise, değil Paris İklim Anlaşması’nı imzalarken açıkladığı karbon emisyonlarını azaltma niyet beyanını daha iddialı hedeflerle yenilemek, eylem planını Paris İklim Anlaşmasına dayalı olarak açıkladığını bile söyleyemiyor. Paris İklim Anlaşmasını onaylamak hiç bu kadar acil olmamıştı. Size bir kez daha söylemiş olayım: Paris’i Onayla. Bu ilk nokta.
Şimdi geleyim ikinci hususa. Tüm AB metinleri Yeşil Mutabakat sürecinin ikiz dönüşüm içerdiğini açıklıkla ifade ediyor. İkiz dönüşüm, yeşil ve dijital dönüşümü aynı anda ifade etmek için kullanılıyor. Dolayısıyla dijital dönüşüm esasen yeşil mutabakat sürecinin ayrılmaz bir parçası konumunda.
Açıklanan 55’e uyum paketinde, dijital dönüşüme şimdilik doğrudan bir referans olmaması, Avrupa Tek Pazarı’nın Dijital Tek Pazar’a dönüşümü ile ilgili kocaman gündemi ihmal etmeyi gerektirmez. Doğrusu karbon emisyonlarını azaltma hedefi içinde dijital dönüşümün önemini de yerine yerleştirmemiz lazım.
Peki, açıklanan Yeşil Mutabakat Eylem Planı belgesi içinde dijital dönüşüm yer alıyor mu? Hayır. Sayın Bakanın önsözü haricinde, doğrusu, kapsamlı bir biçimde yer almıyor. O zaten akıllı şehirler gündeminin bir parçası diye kendimizi aldatmayalım, hadise çok daha büyük.
Üçüncü olarak bakıldığında, UNCTAD’ın 55’e Uyum paketi ile ilgili olarak yayımladığı araştırmaya göre, ilk aşamada açıklanan beş sektör olan çimento, demir çelik, alüminyum, gübre ve elektrik nedeniyle sınırda karbon vergisi (CBAM) uygulamasından doğrudan en çok etkilenecek üç ülke var: Rusya, Çin ve Türkiye. Türkiye demir çelik ürünlerine konan kısıt nedeniyle özellikle en çok etkilenecek ülke konumunda.
Peki, Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nda bu alanda ne yapacağımıza dair bir çerçeve, özel sektöre yol gösterecek bir emare var mı? Yok. Benim anladığım yalnızca sınırda karbon vergisi bizi nasıl etkiler diye şimdi bakmaya başlayacağız, 2022’de eylem önerileri geliştireceğiz. Halbuki hadise oluş halinde ve 2022 geldiğinde ortada yeni sektörler yeni tedbirler olacak. Kapsamlı düşünme ve stratejik vizyon dediğim biraz da bu aslında.
Ayrıca tekstile özel olarak bakarken, demir çelik ile çimento gibi sektörlere de ayrıca bakmamız lazım. Neden? Demir çelikte ne adım atacağımız yalnızca ilgili sektörlerin rekabet gücünü değil, ileri bağlantıları nedeniyle pek çok sektörün rekabet gücünü etkileyecek aynı zamanda.
Nasıl bakmak lazım? Demir çelikte kömürden çıkar ve yerine doğal gazı hidrojen ile seyreltirsek, bir otomobilin satış fiyatına ne olur? Ya konserve fiyatları ne olur? Kısmi yaklaşımlarla ne yapacağımıza karar vermek pek zor. Çok yönlü dedim ya.
Norveç, İsviçre ve İzlanda’nın AB ülkeleri ticareti, 55’e Uyum paketinden hiç etkilenmeyeceği için tabloda yer almıyor bu arada. Çünkü bu ülkelerde AB ile uyumlu Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) var. Bu arada Eylem Planı Türkiye’nin kendi ETS’ini kurması konusunun önümüzdeki dönemde ele alınacağını söylüyor. Hakkını yemeyeyim.
Doğrusu ya, 55’e Uyum paketi hedefleri belirli, son derece açık adımlarla, ne yapılacağını ortaya koyuyor. Somut bir dizi öneriyi tartışmaya açıyor. Ama bizim eylem planı yalnızca kısmi bir iş listesi şeklinde nelere bakacağımızı listeliyor. Hangi konularda düşünüp somut adımlar tasarlamamız gerektiğine ilişkin fikir veriyor. Hiç yoktan iyidir diyebiliriz. Ama şirketlerimizin hazırlılığı kamunun hazır olmasına ve ne yapacağına ilişkin bir bütçeyi ortaya koymasına bağlı olduğuna göre daha epey yolumuz varmış gibi duruyor. Şimdi her yeri ayrı oynayan dünyaya ne diyeceğiz? “Bekle biz 2022’ye kadar bir düşünelim, acele etme” mi?
Hazır vakit varken, ben bugün öncelikle, dijital dönüşüm konusunu yeşil mutabakattan ayrı ele almamak gerektiğinin altını çizeyim. Şimdi hemen “ama orada sınırda karbon vergisi gibi bizi hemen etkileyecek mücbir sebep yok” diye zinhar düşünmeyin. Dijital ticaret omurgasının kurallarına, veri paylaşımı ilkelerine uymazsak, AB ile Gümrük Birliği’nin hiçbir manası kalmayacak, ticaret yapamayacağız. Şimdiden söylemiş olayım. Buradaki açık ve yakın tehlikenin de farkında olmakta yarar var.
Ticaretin dijital omurgasını ihmal etmeyelim
Türkiye, 1980’den itibaren dışa açılarak, ticaret yaparak zenginleşebileceğini öğrendi. Şimdi ticaretin altyapısı dijitalleşirken, Türkiye’nin bu yeni ortama nasıl ayak uyduracağını düşünmesi gerekiyor.
Eskiden uluslararası ticaret denildiğinde malların sınırları aşmasından bahsediyorduk. Lenin, 1916’da “Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması”nı yayımladığında dünya daha böyleydi. O çağ emperyalizm çağıydı. Hammaddeyi olduğu yerden alıp, fabrikanızın olduğu yere taşırdınız. Hammadde neredeyse oraya ulaşmak için bir liman ve hammaddenin olduğu yere kadar tren yolu yapmak, arada engel çıkartan yerlileri yok etmek o günlerin iş yapma biçimiydi.
Sonra 20. yüzyılda fabrikaların sınırları aştığı bir yeni aşamaya geldik. Artık fabrikaları parçalara ayırıp, üretimi hammaddenin olduğu yere taşımak, eskinin hammadde üretilen yerlerinde yeni tüketici orta sınıf yaratmak bu döneme özgü özellikler oldu. Türkiye, mesela bir Güney Doğu Asya kadar, küresel değer zincirlerinin parçası olamadı. Ama Avrupa Birliği ekonomisi ile bütünleşti. Bu süreçte Gümrük Birliği anlaşması Türkiye’yi Güney Doğu Asya rekabetinden pek güzel korudu yıllarca.
Şimdi ise verilerin sınırları aştığı bir yenidünyanın kapısındayız. Bu yeni dünyada, ticaret ilk bakışta görünmeyen bir dijital omurga üzerinden gerçekleşiyor. Talep iletme, talimat verme, malumat toplama, ödeme sistemleri artık hep dijital bir omurga üzerinden birleşiyor. Bu arada, ticaretin dayalı olduğu o dijital omurganın açıklarını ortaya çıkarıp, bundan yararlanmak için daha çok yapay zekaya dayalı teknolojileri, daha yoğun kullanacağız. Makinelerin kendileri bile kestirme yollar bulmayı, sistemi aldatmayı, korsanlık yapmayı öğrenecekler. Bir nevi, korsanlıkta AI kullanımı (AI hacking) döneminden AI korsanlar (AI hackers) dönemine de geçeceğiz. Daha çok siber saldırı, daha çok siber fidye talebiyle karşılaşacağız. Burası da kesin.
Ama aynı zamanda, yalnızca kendi sınırlarımız içinde kalanların değil, daha geniş bir coğrafyada yaşayanların kişisel verilerine şirketlerimizin nasıl erişebileceğini şimdiden dert etmeyi öğrenmek zorundayız. Verilerin sınırları aştığı bir dünyada, yabancı yatırımın manası da değişecek. Yalnızca bir coğrafyaya gidip malımızı üretip satarak para kazanmak değil, bir şeyler alıp satarak, o coğrafyadakilere faydalı olurken, orası hakkında, mümkün olduğunca çok veriyi derlemek önemli olacak.
Öyle anlaşılıyor ki, bir süre sonra sanayi politikası dediğimizde, yalnızca şirketlere mali desteklerden bahsetmeyeceğiz. Şirketlerinin daha fazla veriye daha rahat erişmesini sağlayan ülkeler teknoloji yarışında daha fazla öne çıkabilecek, rekabet güçlerini tahkim edecekler. Şimdiden bu yeni dünyaya hazırlıklı olmakta fayda var.
Rusya ve Suudi Arabistan kota azaltırken, BAE portföy boşaltıyor
Siber güvenlik konusunu ise kenara atmayalım. Neden bu yıl Amerika’nın petrol dağıtım hatlarına siber saldırılar oldu? Sonuç olarak, Amerika’da benzinde tüketicinin ödediği pompa fiyatları yükseldi. Türkiye’de liranın sürekli değer kaybetmesinin siyasi sonucu neyse Amerika’da benzinde tüketiciye yansıyan sürekli fiyat artışının siyasi sonucu da o. Seçmen açısından ülke kötü yönetiliyor demek. Amerikan ara seçimleri ise Kasım 2022’de bu arada.
Elinde bundan bir on yıl sonra para etmeyecek bir portföy taşıyan ülkeleri düşünün bir de. Orada da rivayet muhtelif. Rusya ve Suudi Arabistan sürekli petrol kotalarını düşürme yarışında, fiyat aşağıya çakılmasın diye. Ama mesela Birleşik Arap Emirlikleri, hızla portföy boşaltma telaşında sanki. Libya ne kadar az petrol üretirse portföyünü iyi fiyattan boşaltmak isteyen için bu çok önemli. Ne bileyim? Etrafımızda olup bitenlere bir de bu gözle bakmakta fayda var sanki.
Yeşil Mutabakat kapsamlı bir süreç, önemli bir hadise olarak değerlendirilmeli diyorum ya işte böyle. Kimin eli kimin cebinde belli değil. İklim değişikliği gündemi, konuşmaktan yapmaya geçmeye karar verince bir nevi bildiğimiz dünyanın çivisini çıkarıyor, siyaseti de hareketlendiriyor. Aman dikkat. Dalgaya düşmeyelim. İşimize, yeşil-dijital dönüşüm gündemine, odaklanalım.
Bu yazı alıntıdır.