Dijital hizmet vergimiz yürürlüğe girdi. Bu vergi küreselleşme sonrası dünya düzeninin ilk mali unsurlarından. Kendi uydurduğumuz değil, global trende uygun bir vergi. Birçok Avrupa ülkesinin ardından biz de bu vergiyi alacağız. Bunların bazıları, mesela Fransa, ABD’nin yaptırım korkusundan geri adım atsa da, nasıl olsa bizim ABD pazarına önemli bir ihracatımız da yok.
Verginin amacına ulaşması için hedefinin iyi belirlenmesi lazım. Kanuna göre verginin uygulandığı üç kategoride şirket var: Birincisi, Facebook ve Google gibi Türkiye’den vatandaşın verisini alıp, bu sayede kurdukları hedefleme sistemi ile reklam satan şirketler. İkincisi, Netflix ve Spotify gibi internet üzerinden yayın yapan şirketler. Üçüncüsü ise e-ticaret şirketleri. Vergi sadece sahibi yabancı olan şirketlerden alınıyor.
Şeytan detaylarda gizlidir. Verginin hedefinin önemini anlatırken basit olsun diye sadece birinci ve üçüncü kategoriler arasındaki farka dikkat çekeceğim. Birinci kategorideki Facebook ve Google’ın internet üzerindeki konumunu anlamak için otobandan boğaz köprüsüne geldiğinizi düşünün. İnternetin bir yanında inovasyon yapan binlerce girişimci, diğer yanında bu inovatif ürünleri kullanan milyonlarca kişi var. Aradaki darboğaz ise Facebook ve Google. Eğer yeni ürün geliştirdiyseniz ve kullanıcıya ulaşmak istiyorsanız bu şirketlere para vermek zorundasınız.
Facebook tekel konumu sayesinde globalde yüzde 38 kar marjı ile çalışıyor. Üstelik WhatsApp gibi hiç para kazanmadığı ama veri topladığı ürünlerin maliyeti düşürüldükten sonra. Türkiye’den ne kadar para kazandığını bilmiyoruz, ancak milyar dolarlarla ölçülen bu kazancın vergilendirilmesi gerektiği aşikar. Üstelik Facebook bu kadar para kazandığı ülkemize ne yatırım yapıyor ne de doğru düzgün istihdam sağlıyor. Mesela Facebook’un Türkiye’de çalışan sayısı 0. Yazıyla sıfır.
Gelelim e-ticaret şirketlerine. Bu şirketler kendi başlarına e-ticaret yapamayacak KOBİ’lerin, esnafın, restoranların internet üzerinden satış yapmasını sağlıyor. Korona döneminde vızır vızır evlere hayat taşıyan kuryelerin şahsında e-ticaret şirketlerinin ekonomiye nasıl can verdiğini görüyoruz. Türkiye’de Amazon hariç tüm e-ticaretçiler, kendi vatandaşımız tarafından kurulmuş, yönetim kararları burada verilen, doğrudan binlerce, değer zinciri içinde ise yüzbinlerce kişiye istihdam sağlayan şirketler. Sonradan yabancılar tarafından satın alınmış olmaları bu gerçeği değiştirmiyor. Üstelik bu şirketler Google ve Facebook’un aksine tekel olmadıkları için anormal miktarda kâr da etmiyor. En babasının kâr marjı yüzde 5’i geçmez.
İşte bu nedenle bir yandan Google ve Facebook’a, diğer yanda e-ticaret şirketlerine ciro üzerinden aynı oranda yüzde 7,5 vergi uygulamak Dijital Hizmet Vergisi’nin amacına ulaşmasını engelleyecektir. Adil de değildir. Nitekim kanun koyucu Cumhurbaşkanımıza vergi oranını kategorilere göre farklılaştırma yetkisi vermiş. Şimdi yapılması gereken Google ve Facebook’un vergisini yüzde 15’e doğru çıkartmaktır (bu vergi reklam verene yansıtılırsa Rekabet Kurumu soruşturma açmalıdır). E-ticaretçilerin vergi oranı ise düşürülmelidir. Böylece hem amaç hasıl olur, hem de vergi geliri azalmaz.
Bu yazı alıntıdır.