Netflix önlenemez yükselişinin sonuna mı geldi? Dijital dünyada yayıncılık işinde para var mı? Son birkaç haftadır tüm dünyada piyasalar aşağı giderken bu sorular tekrar aklımıza geldi. Netflix hisseleri Kasım 2021’deki zirveden beri %30’dan fazla düştü. Aynı zamanda Amerikan teknoloji hisselerinin olduğu NASDAQ borsası da %12 civarında düştü ama Netflix’te yatırımcıları korkutan göstergeler var.
Netflix geçen yılın son çeyreğinde ABD ve Kanada’da sadece 1,2 milyon yeni abone kazanabilmiş. Bu sayının önemini anlamak için şirketin iş modelinin nasıl ortaya çıktığını hatırlayalım. Eskiden video kaset kiralamacılar vardı. Sonra DVD kiralamacılar çıktı. Bu şirketlerin özellikle ABD’de esas kazanç yolu DVD’sini geç getiren üyelere verilen cezalardı. Netflix, aylık abone ücreti ödeyen herkes DVD’sini istediği kadar alabilecek diyerek bu piyasayı dönüştürdü. On küsur yıl önce internet hızları yeterli seviyeye ulaşınca da “ben artık filmleri internetten oynatacağım” deyip DVD’leri kaldırdı. Fakat esas inovasyon, Netflix 2013’te ilk kez House of Cards ile kendi dizisini çekip tüm bölümleri birden internete yüklemeye başlayınca oldu. Bu modelde Netflix yüksek yapım maliyetlerine katlanıyor ama bu içerik sadece Netflix’te olduğu için abone sayısı da hızla artıyordu. Üstelik Netflix aboneliği bir tuşa basarak her ay iptal edilebiliyor (Hiç Digiturk aboneliğinizi iptal etmeyi denediniz mi?). Düşük faizlerin de etkisiyle piyasa bu büyüme modeline inandı ve Netflix çoğu sene kar etmediği halde değerlenmeye devam etti.
Netflix sadece kendi platformunda olan bir sürü dizi çekti. Kore’den Meksika’ya birçok ülkenin kültürünü bu şekilde tanıdık. Hatta biraz kendi kültürümüzü de… Gel gelelim Netflix’in tekelleşmesi Google ya da Facebook kadar kolay değil. Bu şirketler reklam verenlerle kullanıcılarını bir araya getiriyor. Reklam veren kullanıcı orada diye bu platformlara gidiyor, kullanıcı da diğer kullanıcılar orada diye. Netflix’in ise böyle çift taraflı bir piyasası yok. Kullanıcı bugün Netflix’e abone olur, oradaki diziler bitince varsa başka platforma. Nitekim bu fırsatı gören Amazon, Disney ve birçok yerel platform da (Türkiye’de Blutv’yi başarılı buluyorum) aynı piyasaya girdi. Herkes kendi orijinal yapımlarını üretmeye başlayınca oyuncu ve yapım ekibi kıtlığı oluştu. Maliyetler arttı. Aynı elektrikli arabaların çeşitli minerallerde darboğaza yol açması gibi, bu platformlar arasındaki rekabetten de yapımcılar kazandı. Bir yandan da bu platformlara üye olabilecek kişi sayısının da doğal sınırı var. Haliyle büyüme yavaşladı. Piyasanın ümidi kullanıcı sayısının sürekli artması olduğu için hisse fiyatları da düştü.
Los Angeles’ta bunlar olurken, İngiltere BBC’ye verilen bizdeki TRT bandrolüne benzer verginin kaldırılmasını tartışıyor. Malum, BBC reklam almıyor. Tamamen kamu bütçesinden finanse ediliyor. BBC yıllardır gerçekleri yansıtmaya çalışan habercilikle dünya çapında öne çıktı. Bugün Google’ın haber içeriklerini ücretsiz kullanması nedeniyle, internet haberciliğinde üç yoldan birini tercih etmeniz lazım: Ya iktidar yanlısı ya sürekli muhalif olup sosyal medya tıklarına oynayacaksınız, ya da Google’ın arama algoritmasını tatmin edecek saçma sapan içeriklerle üst sıralarda çıkmaya çalışacaksınız (örnek: Seda Sayan kaç yaşında? Evli mi?). Haberciliğin ekonomisinin ortadan kalktığı bu dünyada BBC gibi kamusal yayıncıların faydası açık. BBC bunun ötesine gidip diziden eğlenceye, dijital içeriklere kadar birçok alanda da piyasanın öncüsü olmuştu. Bakalım kamusal geliri kesilirse ne olacak.
Bizde de TRT’nin 80’lerde getirdiği birikim sonra özel televizyonlar ve 2010’larda dizi sektörünün globalleşmesine zemin hazırlamıştı. Dijital dizi platformları çağında bizim diziler ne olacak göreceğiz. Bu alanda dünyada söz sahibi olmamızın, yukarıda açıkladığım tekelleşmeyi güçleştiren nedenlerle sosyal medyaya göre biraz daha kolay olduğunu düşünüyorum. Ancak bu hedefe yönelik maddi destek verelim dışında bir kamu politikamız var mı emin değilim.
Bu yazı alıntıdır.