ABD’nin en büyük sinema zinciri Regal kapandı. Regal’in ABD’de 500 sinemada 7 binden fazla salonu vardı. Bu da yaklaşık 45 bin kişi işsiz kalacak anlamına geliyor. Regal, kapanmasına gerekçe olarak son James Bond filminin gösteriminin COVID-19 nedeniyle ertelenmesini gösterdi. Oysa sinema sektöründe yapısal değişim trendi COVID-19’dan önce başlamıştı. Bunu en yakından Türkiye’deki tartışmalarda görüyoruz.
Son 15 yıl içinde sinemalarımız AVM’lere taşındı. Beyoğlu’ndaki tarihi sinemaları koruma kampanyaları hüsranla sonuçlandı. Ankara’da Kavaklıdere ve Akün sinemaları sessizce kapandı. Çünkü AVM’lere ulaşım kolay, sinemaları tek salon yerine 8-10 salonlu inşa etmek mümkündü. Fakat salon sayısının artması gösterilen film sayısının artmasının önünü açmadı. Sinema işleticileri büyük filmleri birden fazla salonda gösterip seans sayısını artırmayı tercih etti. On salonlu bir AVM sinemasına gittiğinizde beşinde Recep İvedik görmek normal oldu. Sinemalar büyük yapımlara bağımlı hale geldi. Bunlar hep global trendlerle uyumlu stratejilerdi.
2010’larda düşen faizlerin etkisiyle Türkiye’ye sıcak para aktıkça hem AVM hem sinema yatırımları arttı. Ancak zaman gösterdi ki Türkiye’de büyüyen orta sınıfın yeni tüketim kalıplarına yatırım yapmak hatalı bir stratejiymiş. 2015’ten beri sinema bileti fiyatları Euro olarak düşüyor, oysa emlak değeri ve kiralar düşük faizin de etkisiyle artıyor. Bu nedenle 2016’dan beri sinema salonu sayısı sabit kalırken sinema işletmeciliği konsolide oldu. Film yapımcılarına karşı güçlenen sinema işletmecileri çareyi patlamış mısır ile sinema biletini beraber satmakta buldu. Buna karşılık, koca koca sinema sanatçıları bilet ile patlamış mısır ayrı satılsın diye Turizm ve Kültür Bakanlığına lobi yaptı. Böylece dünyada sinemada patlamış mısır satışlarını düzenlemeye giden az sayıda ülkeden biri olduk.
Bu arada Netflix geldi. Artık en iyi filmleri ve dizileri evde bilgisayardan veya gittikçe ucuzlayan projeksiyon cihazlarından izlemek mümkün. Netflix’in yanında Amazon Prime gibi yabancı veya BluTV gibi yerli platformlar da var. 2019’da COVID-19 daha sadece yarasalarda yaşayan bir virüsken, Türkiye’de sinema izleyici sayısı zaten yüzde 12 azalmıştı. COVID- 19 ile AVM’lerin yediği darbe bu düşüşü hızlandırdı.
Netflix’in esas alamet-i farikası ise 13’er bölümlük sezonları bir seferde gösterime soktuğu kendi dizileri. Platformda yüzlerce dizi bölümü ve film var. Bu kadar film ve dizi yapıldığı halde Netflix’te izleyecek bir şey bulamıyorum, sevdiğim dizilerin yeni sezonları gelmiyor diye düşünüyorsanız yalnız değilsiniz. Netflix yayın şirketi değil teknoloji şirketi. Şirketin değeri reklam gelirinden ve dolayısıyla izleyicinin ekran karşısında ne kadar durduğundan değil, toplam abone kullanıcı sayısından geliyor. O nedenle Netflix daha çok yeni kullanıcı çekebilmek için sürekli yeni yapımlara öncelik veriyor. Kullanıcı alışık olduğu dizinin yeni sezonunu bulamasa da “Ben benzer yeni yapımları yapay zekâ algoritmam sayesinde karşısına çıkarırım” diyor. Sonuçta mevcut diziler çok sevilse bile yeni sezonu her zaman gelmiyor.
Nasıl sinema çıkınca tiyatro kaybolmadıysa Netflix de sinemayı öldürmeyecek ama muhtemelen sinemayı açık hava sinemaları veya bugünkü opera binaları gibi özel ve nadiren gidilen mekânlara çevirecek. Büyük bütçeli projeler yerine küçük denemeler artacak. Bağımsız yapımlara erişim kolaylaşacak, yine de maliyetlerini çıkarmak için devlet desteği zorunlu olabilir. Recep İvedik bir daha çekilirse bilgisayarınızdan izleme olasılığınız yüksek. Netflix patlamış mısır da satmıyor, bakalım neyin fiyatına sınır getireceğiz?
Bu yazı alıntıdır.