Dubai’nin 90’lı yıllarda başlayan azimli girişimlerin ardından mega projeler vasıtasıyla dünya ticaret merkezlerinden birisine dönüşmesinin yanı sıra sayılı turizm merkezlerinden birisi olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Bu başarının ardındaki mega projeler incelendiğinde; maliyeti ve kapsamı açısından ses getiren yatırımlardan olan yapay adalardan bahsedilebilir.
Bugünlerde de yapay ada projelerinin, bir turizm projesi olmaktan öte teknoloji vadisi olarak pozisyonlanmış bir şekilde gündeme geldiğini görmekteyiz. Danimarka Ekonomi Bakanı Rasmus Jarlov’un söylemine göre; Danimarka’da 2040 yılına kadar tamamlanacak 9 yapay ada ile oluşacak 17km’lik yeni kıyı şeridi üzerinde, 380’den fazla yüksek teknoloji üreten şirketin yer alacağı ve 12 binden fazla yeni iş ile 8 milyar dolarlık iş hacmi yaratacak bir teknoloji merkezi oluşturulmasından bahsedilmektedir. Tabi ki tüm bunlar için gerekli yatırımın sağlanabilmesi, yapay adaların oluşturulmasından önce topraklarının satılıp fon elde edilmesi ile direkt ilişkilidir.
Matematiksel olarak uzun dönem getirisinin ispatlandığı bu yatırım ülkenin farklı perspektiflerde kazanım elde edeceğini göstermektedir. European Tech Alliance kurucu üyelerinden Gianpiero Lotito söyleminde Avrupa’nın, teknoloji vadisi oluşturma konusunda Amerika Birleşik Devleti’nin Silikon Vadisi’nden geri kaldığını ifade etmiştir. Bu kapsamda başta Danimarka olmak üzere Avrupa dışından gelebilecek yatırımların ve yetenekli iş gücünün Avrupa için önemli bir değer teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
Diğer taraftan teknoloji vadileri ile ilgili farklı görüşlerin olduğunu da söylemeden geçemeyiz. Teknolojinin giderek demokratikleştiği bir dünyaya doğru yol alırken; yeni girişimlerin ve şirketlerin bir teknoloji vadisinin parçası olması gerekmediği görüşü de mevcuttur.
Ekonomik katkısı yüksek, inovatif ve bilimsel çıktılarla örülü bir teknoloji vadisi oluşturmanın temel şartı; devlet – özel sektör – üniversite eşkenar üçgenini etkin bir şekilde kurgulamaktır. Bu kapsamda; geleceğe uzanabilecek teknoloji vadilerinin temel başarı kriterlerini şu şekilde belirtmek mümkün olabilir:
- Devlet Desteğinin Mevcudiyeti: Devlet desteği, her aşamada en kritik başarı faktörüdür. Nasıl ki iPhone’un global bir marka olma yolculuğunda Amerika Birleşik Devleti’nin rolü yüksekti; diğer tüm devletlerin de teknoloji vadilerinde çalışmalarını yürütecek girişimlere ve üniversitelere tam destek vermeleri gerekmektedir.
- Yatırım Gücünün Mevcudiyeti: Girişimci ekosisteminin devamlılığını sağlayabilmek ve sürdürebilir bir teknoloji vadisi oluşturabilmek için; sermaye sahiplerinin ilgisinin ve yatırım yapma kültürünün mevcudiyeti diğer bir başarı faktörü olarak tanımlanabilir.
- Yetenekli İnsan Gücünün Mevcudiyeti: Geleceğin teknolojilerini oluşturacak, farklı disiplinlerde başarılara sahip, multidisipliner bakış açısıyla inovatif ve etki odaklı ürünlerin geliştirilmesini sağlayacak insan gücü için bir cazibe merkezine dönüşebilmek, diğer bir başarı faktörüdür.
- Üniversite İşbirliği: Üniversitelerin teknoloji vadilerinde bulunan girişimlerin çalışmalarına aktif olarak dahil olması; sonuçların başarısını yükseltmektedir. Silikon Vadisi örneğine bakıldığında; Stanford Üniversitesi’nin birçok girişimle ortak araştırmalar geliştiriyor olmasının yanı sıra mezunlarının da Silikon Vadisine transfer ediliyor olmasının; orayı dünyanın en etkin teknoloji vadisi olmasında katkısı yadsınamaz.
- Girişimci Zihniyet: Girişimlerin yatay ve çevik bir organizasyon yapısına sahip olmaları neticesinde hızlı aksiyon alma yetkinliğinde olduklarından bahsedebiliriz. Bazen başarıyla, bazen başarısızlıkla da sonuçlansa önemli olan hata yapma ve bu hatadan ders çıkartabilme kültürüne sahip bir zihniyete sahip olmaktır. Bu zihniyet yapısına sahip olmak önemli bir başarı kriteri olarak değerlendirilebilir.
Oxford Research’e göre Danimarka’da bugüne kadar kurulan teknoloji ve inovasyon merkezlerinin; eğitim, araştırma, ürün geliştirme perspektifinden yapılan değerlendirmesinde; memnun olan katılımcı oranının %91 olduğu tespit edilmiştir.
Her ne kadar Danimarka’nın 9 yapay adasını tamamlaması ve teknoloji vadisini tam kapasiteyle çalışır duruma getirerek istenilen başarıya koşmasını sağlayabilmesi için en azından 20 yıl gerekli olsa da, şimdiye kadar Danimarka’nın göstermiş olduğu performans bundan sonrası için olumlu yorumlar yapmamıza izin verebilmektedir. Böylece; Danimarka’nın Avrupa için geleceğin Silikon Vadisi olma söylemi hipotez statüsünün ötesine geçebilmektedir.