Çocukken yapmayı en sevdiğim şeylerden birisi bakkala gidip annemin verdiği siparişleri almaktı. Çünkü siparişin yanında istediğim çikolata, bisküviyi de alır hepsini deftere yazdırırdım. Hatta işi abartıp annem sipariş vermediği halde nasıl olsa bitecek diyip çamaşır çividi ve yanında abur cubur aldığımı hatırlıyorum. Hatırlıyorum çünkü bu son “kombo” alışverişimdi. Bakkal amca bütün iyi niyetiyle ne istediysem vermiş ve veresiye defterine hesabı yazarken de gözlük camının üstünden “Sen bunları alıyorsun ama hesabı öderken de baban bize kızıyor” diye örtülü de olsa uyarısını yapmıştı. Uyarı etkili oldu.
Veresiye ödeme biçimi güven unsuru üzerine kurulmuş bir sistem. Mahalle kültürü içerisinde insanların birbirlerini tanıyor olmaları bu güvenin temelini oluşturur. Düz ayak girişli bir evde oturduk uzunca bir süre ve evin kapısı bahçeye açılırdı. Yağmur, soğuk hava vb durumlar haricinde evin kapısı sürekli açık olurdu. Belki de o dönemlerden kalma bir alışkanlık marketten vs gelip ellerim dolu olduğunda eve girdikten sonra kapıyı kapatmak için çok istekli davranmam. Öncelikle içeri girer ellerimdekini yerleştiririm. Tabi eşimden çok kez “Mustafa kapı yine açık !” serzenişini duydum ve duymaya devam ediyorum doğal olarak. Bu durum eşimde hayret duygusunu uyandırsada ben hiç yadırgamıyorum. Oynamak için grupça farklı mahallelere de gitsek “sen kimin oğlusun” diye sorarlardı büyükler. Sadece mahalle değil şehir içerisinde de insanlar birbirlerini dolaylı da olsa bir biçimde tanırlardı.
Mutfak ve diğer günlük ihtiyaçlar mahalle bakkalı ve pazardan alınırdı. Okul kıyafetlerini konfeksiyoncu yusuf amcadan babamın selamıyla alırdım. Tabi selam burada bir garanti mekanizması rolü görürdü. Selam sahibinin ödeme yapacağı konusunda şüphesi olmayan Yusuf amca selamı kabul eder ve bir karşı selam ile beni tepeden tırnağa giydirirdi.
Veresiyenin hala kullanılan her iki tarafı da hukuki olarak sorumluluk altına sokan bir diğer şekli senet. Sözün senet olduğu dönemden yazılı senet dönemine geçiş yapıldı. Senet ile alışverişte de borca dair hukuki bir garanti olsa da ödeme kabiliyetine ilişkin bir kesinlik yok. Dolayısıyla yine soyut bir güven unsuru devreye giriyor.
Aynı nehirde iki kere yıkanılamaz, zaman içinde değişim ve dönüşümün yaşanması kaçınılmazdır. Rize merkezde ilk süper market açıldı ve arasıra da olsa alışverişleri marketten yapar olduk. Kardeşimin anneme, “anne, babamla markete gidiyoruz birsürü şey alıyoruz ama hiç para vermiyoruz” dediğini hatırlıyorum. Tabiki babam ödemeyi kartla yapıyordu, bugünün en popüler ödeme aracıyla.
Bir diğer önemli değişiklik, marketler veresiye alışveriş yapmıyordu.
Tek tük yapanlar da kendini garantiye almayı tercih etti 🙂
Şaka bir yana anadoluda birçok yerde hatta büyük şehirlerde de güvene dayalı ticaret hala devam ediyor. Hatta yöntemin kendisi de değişerek dijital forma girdi.
Yaşanan dönüşümle birlikte temelde 3 şey değişti :
- Alışveriş yapılan, ticari ilişki içerisine girilen çevre internetin de devreye girmesiyle mekandan bağımsız hale geldi. Artık yürüyüş mesafesinde veya araçla kısa sürede ulaşabileceğimiz yerlerden değil kelimenin tam anlamıyla dünyanın bir ucu denilebilecek yerlerden dahi alışveriş yapabiliyoruz.
- Doğal olarak bu değişim ile birlikte alıcı ile satıcı arasında var olan güven unsuru yekten kayboldu. Araya garantör olarak üçüncü tarafların girmesi ihtiyacını doğurdu.
- Tüketimin sürekli teşvik edildiği bir düzende ihtiyaç duyulmayan şeyler alınmaya, dolayısıyla işlem sayısı artmaya başladı.
Bugün teknolojinin sağladığı olanaklar ile esasında eski deneyimimizin bir yansımasını yaratmaya çalışıyoruz. Örneğin en uçuk ödeme deneyimi ne diye sorsam, benim aklıma Amazon GO geliyor. Ödemenin önce hızlı ödemeye daha sonra kolay ödemeye ve nihayet bir amaç olmaktan çıkıp görünmez oluşuna şahit olduğumuz bir deneyim. Köşedeki bakkalın dolabından kutu kolayı alıp hiç içeri girmeden bir göz işareti ile anlaşarak yoluma devam edebiliyordum pekala. Amazon bu deneyimi yaşatmak için üst seviyede bir teknoloji ve bunu destekleyecek donanım ile mağazalar kurarken aslında ihtihaç duyulan şeyin güven olduğunu görebiliyoruz.
Blokzinciri ve Dağıtık Defter yapısı bugünün en çok konuşulan ve ileride etkisinin olacağı düşünülen teknolojileri. Veresiye defterinin bir eşleniği de alışveriş yapan kişide olurdu. Satıcı tutarı hem kedi defterine hem de alışveriş yapan kişinin defterine yazardı. İşte sana dağıtık defter yapısı 🙂
Bugün teknoloji ile bu deneyimi aslında bir çeşit aslına rücu ettirmeye çalışıyoruz.
Eski usülde ödeme garantisi güven, ödeme aracı ise nakit idi. Yeni düzende ise garantiyi üçüncü bir unsur olan bankalar devraldı, aracılar ise form değiştirerek nakdi görünmez hale getirdi. Kart numaraları, hesaba erişim sağlayan dijital cüzdanlar, telefonlar vb… Aracıların güvenliğini sağlamak önemli hale geldi. Bakkal hikayemde ben de bir çeşit aracı vazifesi görüyordum ve belli ki babamın güvenini suistimal ediyordum ama şükür ki feraset sahibi bir bakkal amcamız vardı.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım bir geçmiş romantizmi yapmak değildi. Eski deneyimlerle analojiler kurarak yeni ürün tasarımlarında daha can alıcı noktaları yakalayabilir, deneyimi iyileştirebiliriz. Ulvi amaç hep aynı, insanın mutluluğu.
Bu yazı alıntıdır.