Geçtiğimiz haftalarda üzerine çokça düşünüp çalışmak durumunda kaldığım bir konudan bahsetmek istiyorum. Pandeminin henüz şiddetini yitirmediği ve görmezden gelmeyi bir ölçüde başarsak da anlamlandırmaktan dahası sonrasını düşünmekten epey uzak olduğumuz günlerdeyiz. Buna rağmen neredeyse her yerde herkesin konuştuğu en önemli konu bu, bağlamlar değişse de ana özne ve soru neredeyse aynı kalıyor. Pandemi sonrası X neye benzeyecek, nasıl şekillenecek? Çok ciddi miktarda içerik tüketen, global girişimcileri, ağları, sosyologları takip eden ve Jordan Peterson’dan Harari’ye sevip sevmediğim birçok “influencer’ın” tüm çalışmalarını takip etmeye çalışan, Pocket’ı yolda izde okumak için kaydettiği makalelerle dolu biriyim. Özellikle son 6 aydır onların da artan bir miktarda bu konuyla ilgili yazıp çizmeye epey zaman ayırdığını görüyorum. Bu düzlemde en çok konuşulan konulardan birincisi sistemken, ikincisi neredeyse o sistemin bel kemiğini oluşturan şey: Çalışma.
Bu yazıda bu çalışma konusunu ve pandemi sonrası özellikle nereye gideceğini bir bağlamdan inceleyeceğiz: Mekan Bağımsız Çalışma. Özellikle dijital işlerin yaptığımız işler içerisinde tuttuğu yükün arttıktan sonra hayatımızdaki önemi artan bir kavram, daha önce de elbette bazı insanlar için belirli ölçülerde geçerli olduğu durumlar vardı. Örneğin: bir yazar yada akademisyen için bazı zamanlarda böyle bir imkan yaratmak çok zor değildi. Fakat tüm çalışanlara oranladığımızda çok ciddi bir kümeden bahsettiğimizi görebiliriz. Dijital işlerin ve mesleklerin ortaya çıkışı, altyapının gelişmesi ve o altyapıyı bir iş haline getiren girişimcilerin çabasıyla bugün mekandan bağımsız çalışma mefhumu ciddi bir fenomen. Özellikle salgın döneminde herkesin (elbette herkesin değil maalesef fakat önemli bir kesimin) tecrübe ettiği bu çalışma deneyiminin salgından sonra bazı meslekler için yavaş yavaş kalıcı hale geleceğini öngörenlerin sayısı oldukça artıyor.
Örneğin Amerika’da yapılan bir çalışmaya göre, koronavirüs salgınından önce uzaktan hiç çalışmamış çalışan oranı %47 iken salgından sonra %34’e düşmüş. Daha çarpıcı oran ise, tamamen uzaktan çalışmaya geçenlerin oranında salgından önce bu kesim toplam örneklemin %17’sini oluştururken şuan %44’e yükselmiş. İngiltere’de, Avustralya’da yapılan araştırmalarda da benzer sonuçları gözlemlemek mümkün. Ülkemizde de etrafımızda deneyimlediğimiz özellikle “beyaz yaka” olarak tabir ettiğimiz iş kollarında ve yine belirli departmanlarda “ofise dönüş” furyasının mümkün olduğunca ertelenmeye başladığı, hatta Türkiye’nin en önemli holdinglerinden birinin tüm çalışanları için haftada bir gün uzaktan çalışma seçeneğini getirdiği ve neredeyse tüm kurumsal şirketlerin esnek çalışmayla ilgili çalışmalar yürüttüğü yönünde.
Peki, bu durum neye yol açacak, çalışma alanları özellikle sanayi devrimi sonrası şekillenen çalışma deneyiminden bir başka devrimle değişiyorken yeni çalışma deneyimi neye benzeyecek yada benzemeli? Mekan bağımsız çalışmayla beraber yükselen birkaç kavramla daha düşünmek gerekecek bu konuyu. Onları da şöyle sıralayabiliriz; Ortak Çalışma Alanları, Remote Working Platformları, Paylaşım Ekonomisi, Freelance, Dijital Göçebelik. İlk bakışta farklı noktalar gibi görünseler de bu kavramların hepsinin ortaklaştığı yerler var, özellikle ortak çalışma alanları da yine son yıllarda hızla artan bir konsept. WeWork ile başlayan bu deneyim de hem ülkemizde hem de Amerika ve Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada özellikle ASEAN ülkelerinde artış ivmesinde. Öyle ki Asya’da pandemi öncesi ortak çalışma alanlarındaki yıllık artış %30’dan daha fazla.
Tüm bu kavramları beraber düşünerek son birkaç haftada konu üzerine çokça okumalar yaptım, temel öngörüler genellikle kurumsal yapıların esnek ve uzaktan çalışma modellerine geçişi hızlandıracağı yönünde. Özellikle teknoloji şirketlerinde pandemi sonrası ofise dönüş furyası henüz yaşanmadı bile. Çalışanların özellikle IT çalışanlarının bu konudaki talepleri oldukça yükselmiş diyebiliriz, yine Amerika’da geçtiğimiz aylarda yapılan bir araştırmada IT çalışanlarının sadece %8’inin böyle bir opsiyonu kesinlikle değerlendirmediğini görüyoruz. Bu düzlemde çalışanların bu talepleri de artacak ve belirli sektörlere, departmanlara doğru genişleyecektir. Bu ofisten kopuş, özellikle belli ölçülerdeki kopuş, yeni çalışma alanları ihtiyacını tetikleyecek. Freelancer, dijital göçebe yada kreatif işlerle uğraşan bağımsız insanlar için halihazırda bu ihtiyacın var olduğunu da belirtelim. Hem araştırmalarda hem de kişisel görüşme ve deneyimlerimizde bu mekanlarla ilgili arzuların şu şekilde şekillendiğini görüyoruz:
- Çalışma ve Sosyallik İmkanı: Neredeyse herkesin bir çalışma alanında beklentilerinden biri de sosyallik, belki de bu yüzden tamamen evden çalışmak ve hiç ofise gitmek istemeyenlerin oranının araştırmalarda bu kadar düşük olmasının altında yatan en büyük neden bu. İnsanlar yaratılacak çalışma alanlarının bu noktayı kaçırmamasını ve varolanların da böyle regüle edilmesini talep ediyorlar. Ülkemizde açıldığı dönemde (neyse ki pek eski değil) ünlü yemek siparişi girişimimizin ofisinin yarattığı sükse de biraz bunla alakalı sanırım. Ortak çalışma alanlarının da temsil ettiği en temel değerlerden biri bu.
- Ferah ve Kişisel Alana Önem Veren Mekanlar: Steelcase tarafından yayınlanan Together Again: The Future of Shared Spaces in the Office adlı araştırmayı okuduktan sonra her ne kadar salgının etkilerine odaklansa ve onları minimize etmeye çalışsa da insanlarla yaptığımız sohbetlerde de benzer noktalara çok fazla vurgu yakaladığımı fark ettim. İnsanlar biraz pandemi etkisi, biraz işin doğası, biraz gizlilik biraz da artık bireyselliğin etkisiyle çalışma alanında kişisel alana eskisinden çok daha fazla önem veriyorlar. Ekip olarak çalışma önemini elbette kaybetmiş değil fakat bireysel çalışmalarda bireysel alanlara dair istek artma eğiliminde.
- Komünite: Çalışma alanından, ofisten, şirketten beklenen sadece ekipman, iş ve görev değil. Çalışmanın en önemli paydaşı olarak topluluk yaratma ve o topluluğun yönetimi ön plana çıkıyor. İnsanlar bir topluluğun parçası olmayı da belki de bir önceki madde ile çelişir görünse de bekliyorlar. Kendilerine benzeyen insanlarla, kurumlarla yada ilişki kurabilecekleri yapılarla bir arada çalışmak beklentilerin temelini oluşturuyor.
- Mobilite: Hem erişilebilirlik hem de alanın içinde sunduğu hareket imkanı çalışma alanından ciddi bir beklenti. Özellikle audience olarak varolan ve gelmeye de devam eden dijital çalışanlar farklı tekniklerle çalışmayı ve sık ara vermeyi hatta bu aralarda fiziksel bir aktivite yapmayı talep ediyorlar, o yüzden alanın harekete imkan vermesi ciddi bir değer yaratıyor.
- Esneklik: Sabah 9, akşam 5 ve haftada 5 gün tempodan kurtulmak isteyerek yeni alanlar yaratmak isteyen insanlar için aktif olduğu saatlerin sadece bu saatler olduğu çalışma alanları henüz ellerinin tersiyle itilmese de arzu edilmediğini söyleyebiliriz. Özellikle farklı saatlerde çalışmayı seven insanların ve girişimcilerin çalışma saati için esneklik arzuladığını öngörmek, izlemek, gözlemlemek mümkün.
- Networking: Özellikle bu alanda yeni yaratılacak işlerin “Early Adopter” yada “Early Majority” kullanıcıları olacak kitleler için networkingin önemi büyük. İnsanlar yeni nesil çalışma deneyiminde işleri ve kariyerleri için etkili olabilecek ilişkiler kurmayı önemsiyorlar.
- Fiziksel imkanlar: Çalışanların şirketlerinden beklentilerindeki araştırma sonuçlarında her daim birinci çıkan, iyi ışık, sağlıklı yemekler, kaliteli su, hava kalitesi gibi faktörler artık daha fazla önemli, çünkü insanlar farklı opsiyonları değerlendirmeye açık.
Tüm bu seçeneklere ve dahasına baktığımızda, insanlarla konuştuğumuzda araştırmaları okuduğumuzda, bu alanda kafa yoran insanları dinlediğimizde bu dönüşümün en azından bir kesim insan için çok hızlı bir şekilde başladığını ve çalışma alanlarının da şekillenmesi gerektiğini görebiliyoruz. Ve bu şekillenmenin de pandemi sonrası durmayacağını. Sonuç olarak, içinde bulunduğumuz kriz özellikle kurumsal yapılara hiç de gönüllü olmadıkları bir şeyi dayattı ve test etme imkanı verdi, bu testten başarılı olarak geçenler de sonuçlardan memnun kaldılar ve arayışlarını artırdılar. Bununla birlikte dijital olarak çalışan ve bağımsız çalışabildiğini keşfeden, test eden bireylerden de sonuçlardan memnun kalanlar oldu. Bu kitleler ofisten koptuğu ölçüde yeni çalışma mekanı arayışları ortaya çıkacak. Bunların bir kısmını ortak çalışma alanları karşılayacak, bir kısmını topluluklar, kütüphaneler, bahçeler, evler. Fakat herhangi birinin tek başına yeterli olmayacağını çünkü tüm opsiyonları ve arzuları karşılamaya muktedir olmasının çok güç olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, evler özellikle pandemi dönemi hem çevremde hem de dünyada bir ofis olarak tasarlandığını gördüğüm alanlar sosyallik başta olmak üzere birçok isteği karşılamaktan çok uzak. Bu nedenle yeni çalışma mekanları tasarlanırken bu isteklere azami ölçüde kulak verilmesi daha tatmin edici sonuçlara yol açacaktır. Ayrıca, hiç şüphesiz tasarlanan mekanların da bu düzlemde şekillenmesinin en azından bir kısmının bu düzlemde şekillenmesinin gelecek dönemde bağımsız çalışma mekanlarından temel beklentiler olduğunu söyleyebiliriz.
Ek okuma ve kaynaklar:
https://hbr.org/2019/08/survey-what-employees-want-most-from-their-workspaces