Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre, küresel ısınmayı nispeten güvenli seviyelerde tutma umutları neredeyse tükendi. IPCC 4 Nisan’da yaklaşık 3.000 sayfalık rapor yayınlayarak sonuçların pek de sevindirici olmadığını duyurdu. Paris anlaşmasının hedeflerine ulaşmak için, her ülkenin acil ve benzeri görülmemiş kritik önlemler alması gerektiğinin altı bir kez daha çizildi. Beklendiği üzere enerji ihtiyacı ve bu ihtiyacın yenilenebilir kaynaklardan üretilmesi yine çok konuşuldu. Avrupa Birliği (AB), özellikle enerji sektöründe küresel iklim krizi ile uyum ve azaltım konusunda savaş verirken, başka bir cepheden yara aldı. Rusya ve Ukrayna savaşının beraberinde getirdiği enerji krizi ile birlikte artan doğal gaz fiyatları sonucunda yenilenebilir enerjiyle üretilen yeşil hidrojenin, adeta bir süper kahraman gibi sıkça karşımıza çıktığını görmeye başladık.
Bundan 5–10 yıl öncesine kadar hidrojenin geleceğin yakıtı olup olamayacağıyla ilgili pek çok teoriye rastlıyorduk. Aslında bundan sonrası için işler biraz daha kızıştı diyebiliriz. Fakat pratikte uygulama ve maliyetler ile alakalı çekinceler devam ederken, önceleri sadece rüya olarak görülen bu yakıta artık nerdeyse bir kahraman/kurtarıcı gözüyle bakılıyor. Hidrojen enerjisi tarihsel olarak inişli çıkışlı bir seyir izlediği göz önünde bulundurulursa, yaygın olarak benimsenmesinin önünde hâlâ engeller var. Enerji sektörünü karbondan arındırmaya yönelik baskılar ve son yeniliklerle birlikte “net sıfır” bir dünyaya ulaşma konusundaki küresel ilgi, hidrojeni ticari olarak uygulanabilir hale getirebilir mi?
Öyle ki evrende en bol bulunan elementten türetilen hidrojen yakıtı, temiz, esnek ve enerji tasarrufludur. Temelde hidrojen yakıt hücreleri, hidrojen ve oksijen atomlarını birleştirerek elektrik üretir. Hidrojen, elektrik, su ve az miktarda ısı üretmek için pilinkine benzer bir elektrokimyasal hücre boyunca oksijenle reaksiyona girer. Çok çeşitli uygulamalar için birçok farklı yakıt hücresi türü mevcuttur. Küçük yakıt hücreleri; dizüstü bilgisayarlara ve hatta cep telefonlarına ve askeri uygulamalara güç sağlayabilir. Büyük yakıt hücreleri; elektrik güç şebekelerine, araçlara, binalarda yedek veya acil durum gücü olarak ya da elektrik şebekelerine bağlı olmayan yerlerde elektrik sağlayabilir. Kısaca yakın gelecekte pek çok sektörde adını daha sık duyacağız. Örnek verecek olursak, otomotiv sektöründe önemli bir oyuncu olma yolunda gözüküyor.1992 Enerji Politikası Yasası kapsamında alternatif bir araç yakıtı olarak kabul edilen hidrojene olan ilgi, sıfır emisyonlu araçlardaki yakıt hücrelerine güç sağlama potansiyeli ile artmıştır. Bir yakıt hücresi, benzinle çalışan içten yanmalı bir motordan iki ila üç kat daha verimli olabilir. Hidrojen yakıtlı araçların üretiminin artması ve hidrojen yakıt istasyonlarının yaygınlaşmasıyla sıfır emisyonlu yakıt hücreli araçlar için bir tüketici pazarı daha da genişleyecektir.
Peki hidrojen sayesinde açığa çıkardığımız her enerji sürdürülebilir ve çevreci midir?
Bunun cevabı aslından hidrojenin renklerinde gizli. Dünya’da hidrojen en büyük miktarlarda suda (H2O) bulunur, ancak aynı zamanda doğal gaz, kömür ve petrolde de bulunabilir. Hidrojen, enerji üretmek için kullanılabilecek en temiz yakıtlardan biridir ve onu üretmek için kullanılan enerji kaynağı güneş veya rüzgar gibi temiz, yenilenebilir bir enerji kaynağıysa, sıfır karbon olma potansiyeline sahiptir. Öyle ki normalde renksiz bir gaz olan hidrojen, birden çok işlem ve enerji kaynağı ile üretilebildiğinden uluslararası kabul görmüş bir renk terminolojisine sahiptir. Kimi kaynaklarda gri-mavi ve yeşil olarak incelenirken kimisinde kahverengi, gri, mavi, yeşil, turkuaz hatta sarı ve mor gibi hidrojen renk kodlarına rastlayabiliriz.
Kısaca, gri hidrojen fosil yakıtlarla yani metandan buhar metan reformlama(SMR) veya kömür gazlaştırma kullanılarak üretilen hidrojen ile elde edilir. Mavi hidrojen, normalde gri hidrojen gibi fosil yakıt kullanımı CO2 salınımlarına sebep olmaktadır fakat çoğunlukla doğal gazın su buharı ile reformasyonu sayesinde üretim yapmakta olup, karbon yakalama ve depolama teknolojileri sayesinde CO2 atmosfere salınmadan filtrelenerek bertaraf etmektedir. Yeşil hidrojen ise, yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik kullanılarak suyun elektrolize edilmesiyle elde edilir. Sürdürülebilir enerji geçişi için en uygun seçenektir. Ancak yine de yeşil hidrojen hariç tüm renk kodlarındaki hidrojen opsiyonları CO2 emisyonu salımı yapar. Bu durumdan kaynaklı olarak yeşil hidrojen dışındaki hidrojen teknolojileri net sıfır emisyon için uygun bir seçenek değildir.
Bu niş alandaki son gelişmeler dikkate alındığında gücü yakıta dönüştüren teknolojileri yaygınlaştırma çabası yeşil hidrojeni bir kurtarıcıya dönüştürmeye başladı diyebiliriz. Pazarda bir süre önce fosil yakıtlarla rekabet edemez görülen yeşil hidrojen, hükümetler ve yatırımcılar için net sıfır emisyon hedefinde uzun vadeli yatırımlarında yerini aldı.
Bonus: Almanya temiz enerjiye geçiş konusunda kararlılığını kanıtladı. Elbette işin hızlanmasında Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşın etkili olduğunu da söylemek gerek. Söz konusu çevre olduğunda ağırdan alan pek çok AB ülkesi gibi Almanya’da ulusal güvenliği söz konusu olduğunda elini çabuk tuttu. Ve Almanya’yı 2035’e kadar %100 yenilenebilir enerjiye geçmesini sağlayacak olan yasayı onayladı. Bu yasa ile birlikte 2035 gibi yakın bir tarihe %100 temiz enerji uygulayacağını taahhüt eden ilk G7 ülkesi Almanya oldu. Yeni hızlandırılmış pakette, rüzgar enerjisi kapasitesinin iki katına çıkararak 110 GW’a ulaşması, güneş enerjisinin üç katına çıkarılarak 200 GW’a ulaşması ve açık deniz rüzgar enerjisinin 30 GW’a artırılması gibi hedefler bulunuyor. Bunun yanında hidrojen enerjisinin de mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarına dahil edilmesi bekleniyor. Ayrıca, emisyon azaltımlarını ve temiz teknoloji inovasyonunu da teşvik ederek, yenilenebilir enerji sektöründe istihdamı arttırmayı unutmamışlar. Ne diyelim, Almanya elini taşın altına sokmuş. Gelişmiş ekonomisinin hakkını vererek yine vizyoner bir aksiyon almış.
Bu yazı alıntıdır.