Adalet Kavramı
Hukuk ve adalet, birbirine sıkıca bağlanmış iki kavramdır. Adaleti anlamadan hukuk okumak, mürekkepsiz kaleme sahip olmak gibidir. Biri diğeri olmadan pek işe yaramaz. Benzer şekilde, ünlü bir hukukçu “Adaletsiz hukuk kördür ve kanunsuz adalet topaldır.” demiştir.(1) Her iki kavram asırlardır birlikte anılıyor olsa da, ikisine de keskin sınırları olan anlamlar yüklemek oldukça zordur.
Hukuki bir kavram olan “adalet” kelimesinin farklı insanlara farklı anlamlar ifade ettiğini belirtmemiz gerekir. Zira farklı ülkeler ve kültürler adalete kendi pencerelerinden farklı şekillerde bakarlar. Bir toplumun adalet olarak gördüğü şey; farklı bir sosyal geçmişi, eğitim düzeyi, dini inancı olan bir başka toplumda geçerli olmayabilir. Dolayısıyla evrensel olarak kabul edilebilir bir adalet tanımı yoktur. Ancak adalet fikri o kadar eskidir ki hakkında söylenmiş pek çok şey vardır. Geleneksel anlamda adalet, insan ilişkilerinin düzenlenmesiyle ilgili olmak ile birlikte bireylere haklarını vermek olarak görülüyordu. Modern görüşe göre ise adalet, haklara mevcut araçlar ile erişilebildiği sürece sağlanmış olur.(2)
Adalete Erişim ve Kısa Tarihi
Adalete erişim, hak iktisabının ön şartıdır. UNDP tarafından yapılan tanıma göre adalete erişim, “toplumu oluşturan bireylerin, insan hakları standartlarına uygun olarak, geleneksel ya da geleneksel olmayan yollardan, ihtiyaç duyduğu hukuki çözümlere ulaşabilecek durumda olması”dır.(3) Dolayısıyla erişim olmadan adalet yalnızca bir yanılsamadır. Günümüze değin adaletin dağıtımı devlet tarafından oluşturulan mekanizmalar aracılığıyla sağlanmıştır. Bu mekanizmalar ise hukuk mahkemeleridir. Adalete erişim hukukun üstünlüğünün temel bir unsuru olmak ile birlikte İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 6. maddesi ile ilişkilendirildiğinde bir insan hakkıdır.
Cappelletti ve Garth, adalete erişimin evrimini üç “dalga” olarak ifade etmiştir.(4) Adalete erişim hareketi esasen İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında, çoğu batı ülkesinde organize şekilde ortaya çıkmıştır. “İlk dalga” adli yardımın ortaya çıkışıydı ve bu dalga, ekonomik açıdan dezavantajlı kişilerin mahkemelerde yasal temsilini sağlamaya yönelikti.“İkinci dalga” dezavantajlı kişilerden ziyade tüketiciler gibi farklı grupların hukuki temsilini konu almıştı. Adalete erişim hareketinin “üçüncü dalgasında” ise uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının çok daha önem kazandığı ve erişilebilirliği kolaylaştıran reformların geliştirildiği görülmektedir. Ayrıca bu dönemde mahkemelere kıyasen daha az resmi alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri de adalete erişim sürecinin önemli unsurları olarak değerlendirilmiştir.(5)
Peki, Adalete Neden Erişemiyoruz?
World Justice Project tarafından yapılan “Global Insights on Access to Justice” anketine göre, kişi başına en yüksek avukat oranlarından birine sahip Amerika Birleşik Devletleri için 2019 adalete erişim istatistikleri şu şekildedir;
Ankete katılanların % 66’sı yasal bir problem ile karşı karşıya kalmıştır ve yalnızca % 33’ü tavsiye ve temsil açısından yardım alabilmiştir. Aynı zamanda ankete katılanların yalnızca %48’i problemi çözebilmiştir ve sorunu çözebilenler için ise bu süreç en az sekiz ay sürmüştür.
Birleşmiş Milletler ise dünya çapında yaklaşık dört milyar insanın hukukun üstünlüğünden dışlandığını tahmin etmektedir.(6)
Adalete erişimin önündeki başlıca engeller ise; hukuki hizmetlerin yüksek fiyatlı olması, uyuşmazlık çözüm süreçlerinin ağır iş yükü sebebiyle fazla vakit alması ve bu sebeple hakların sürüncemede bırakılabilmesidir. Örneğin, ABD göçmenlik mahkemesinin iş yükü son 10 yılda %146 artmıştır ve dava başına ortalama bekleme süresi 627 gündür.(7)
Üstelik birçok kişi yaşadığı problemin hukuki bir destek gerektirip gerektirmediğini ayırt edememektedir. Başka bir değişle hukuki haklara ilişkin bilgisizlik adaletin önündeki en büyük paravanlardan biridir. Hukuki bilgisizlik ise temelde dört sebebe dayanmaktadır: “1. Bilginin yetersiz dağılımı/paylaşımı; 2. Bilginin kasten gizlenmesi; 3. Hukuk terminolojisinin anlaşılmazlığı; 4. Hukuk dilinin resmi dil olması (resmi dilin dışında anadili bulunanların hak arama sorunu)”(8)
Dijital Dönüşüm İle Adalete Erişmek
2011’de, ilk web tarayıcısı Mosaic’in ortak yazarı ve Netscape ile risk sermayesi şirketi Andreessen Horowitz’in kurucularından olan Marc Andreessen, Wall Street Journal’da önümüzdeki 10 yıl içinde, yazılımın tüm dünyayı avucuna alacağını ve hizmetlerin çevrimiçi olarak sunulacağını yazmıştı.(9)
Şimdi, neredeyse on yıl sonra, dijital dönüşüm her yerde. Değişime diğer endüstrilere göre daha yavaş adapte olmakla ünlenen hukuk sektöründe bile, savunmadan yargıya kadar tüm aşamalarda teknoloji ile karşılaşıyoruz ve adaletin sürdürülebilirliği için dijital dönüşümü bir ihtiyaç olarak görüyoruz.
Dünyanın dört bir yanındaki adalet sistemleri, dijital teknolojileri kucaklamak adına eski bilgi teknolojileri sistemlerinden ve kağıt tabanlı prosedürlerden uzaklaşıyor. “Dijital adalet” olarak adlandırılan bu dönüşüm, adaletin yerine getirilme yöntemlerini yeniden tanımlıyor. Eski süreçler ve prosedürlerin yükünden kurtulmuş olan yarının adalet sistemi, daha verimli, daha adil ve daha ucuz olmayı vadediyor.
Keza dijital platformlar, kağıt tabanlı sistemlerin getirdiği sorunların önüne geçiyor. Örneğin, Birleşik Krallık’taki yargı sistemleri, dijital adalet platformuna geçmeden önce, günde bir milyon sayfa olmak üzere yılda 365 milyon sayfalık belgeler oluşturuyordu. Bu miktarlarda kağıdın üretilmesi, taşınması ve depolanması oldukça vakit alırken aynı zamanda epey maliyetliydi. Dahası, kağıt temelli prosedürler yolsuzluk ihtimallerini de beraberinde getirirken eksik veya okunamayan tek bir sayfa, delil yetersizliğinden davaların ertelenmesine neden olabiliyordu.
Avukatlar ve hakimler ise teknolojiyi kullanarak çevrimiçi yasal belgeler, dava dosyaları, ve güncel duruşma programları dahil olmak üzere pek çok bilgiye uzaktan erişebiliyor ve gerçek zamanlı olarak iletişim kurup işbirliği yapabiliyor! Hâkimler ve avukatlar arasındaki bu tür uzaktan etkileşim, İsrail ve Hollanda gibi yerlerde halihazırda gerçekleşiyor. Diğer yandan elektronik çizelgeleme yöntemleri hakimlere, jüri üyelerine, katiplere, tanıklara ve diğer aktörlere, yaklaşan mahkeme tarihleri için hatırlatıcılar göndermek ve yeni planlamalar yapmak için de kullanılır. Çakışmaların önüne geçilmesi ise daha az duruşmanın ertelenmesi anlamına gelir.
Dijital araçlar ayrıca hakimlere benzer suçlara ilişkin hükümlerin tarihsel kaydını görme olanağı tanıyarak cezalarının aynı hizada olmasını sağlar. Sezgilerle değil verilerle desteklenen hakimler, doğru cezaları güvenle uygulayabilirler.
Çevrimiçi anlaşmazlık çözümleri (ODR) ise sivil hak taleplerini ve ihtilafları çözmek için yeni bir yol sunar. ODR, geleneksel mahkeme sisteminin dışında, bir çevrimiçi platform kullanarak vakayı uzaktan çözer. Böylelikle mahkeme salonlarının pahalı davalarla yüklenmesinin önüne geçilir. Günümüzde ODR, tipik olarak 10.000 $’ın altındaki hukuk davalarını kapsarken zamanla bu alternatif mahkemeler daha büyük meblağları içeren davalar görebilirler.(10)
Diğer yandan işleri otomatik hale getirerek bizi aynı işi her seferinde baştan ve tekrar tekrar yapmaktan kurtaran otomasyonlar avukatları gereksiz manuel işlemlerden kurtararak sınırlı zamanlarında, daha fazla insana aynı miktarda hizmet vermelerine yardımcı olur. Otomasyonlar bilhassa pro bono avukatların çalışmalarına doğrudan uygulandığında ekonomik olarak yetersiz pek çok kişinin adalete erişimi mümkün hale gelir.(11)
Peki, adalet sistemlerine erişime gelmeden önce, sorununuzun yasal olup olmadığını bile bilmiyorsanız ne olur? Aslında müvekkiller tarafından ileri sürülen sorunların sadece dörtte birinin hukuki niteliği doğru bir şekilde tanımlanmıştır. Vakaların neredeyse yarısında ise insanlar hukuki hizmet sağlayıcılarının seçimlerinden habersizdir. Teknoloji, bir sorunun yasal bir sorun olup olmadığını anlama ve haklarımızın veya yükümlülüklerimizin farkında olmamıza yardımcı oluyor.
Tüketicilere yönelik diğer bir teknolojik çözüm ise, insanlar problemlerini kendi sözleriyle tanımlarken yapay zekanın bunu ‘hukuki dile’ çevirmesidir. Yapay zeka, belgeleri derler ve genellikle avukatlar tarafından üstlenilen diğer yüksek vasıflı görevleri yerine getirir. Bu yönde çalışan şirketlere Legal Utopia örnek gösterilebilir. Legal Utopia, “hukuki sorun motoru” ile sorununun hukuki doğasını tanımlamak ve yasal bir teşhis sunmak üzere basit İngilizce’yi işlemek için eğitilmiş bir ‘doğal dil işleme sistemi’ projesi üzerinde çalışmaktadır.(12)
Sonuç olarak dijital adaletin yükselişi, adaleti herkes için daha erişilebilir hale getirirken daha düşük maliyetle daha fazla verimlilik ve şeffaflıkla adalete hizmet etme imkanı sunmaktadır.(13)
Elif Sena Yaman
Kaynakça
(3) https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2015/09/MERAL-SUNGURTEK%c4%b0N.pdf
(4) https://www.justice.gc.ca/eng/rp-pr/csj-sjc/ccs-ajc/rr03_5/p2.html
(5) https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2015/09/MERAL-SUNGURTEK%c4%b0N.pdf
(6) https://itchronicles.com/legal-technology/
(7) https://news.microsoft.com/en-xm/2016/10/30/how-digital-justice-is-transforming-the-justice-system/
(8) https://hukuk.deu.edu.tr/wp-content/uploads/2015/09/MERAL-SUNGURTEK%c4%b0N.pdf
(9) https://blogs.thomsonreuters.com/legal-uk/2021/02/26/a-client-first-digital-transformation/
(10) https://news.microsoft.com/en-xm/2016/10/30/how-digital-justice-is-transforming-the-justice-system/
(11) https://challenges.org/thought-leader/change-in-the-legal-sector/
(12) https://challenges.org/thought-leader/change-in-the-legal-sector
(13) https://news.microsoft.com/en-xm/2016/10/30/how-digital-justice-is-transforming-the-justice-system/