30 yıldır anaokulu işleten annem, velilerin en çok kararsızlık yaşadığı konunun hep “aşı meselesi” olduğunu söyler. Son yıllarda ise çoğu ailenin her çocuğa standart olarak uygulanan aşıları daha fazla sorguladıklarını ve doğal yollarla bağışıklık kazandırmak adına alternatif tıbba başvurduklarını paylaştı. Konuyu detaylı araştırınca ne kadar farklı görüş ve uygulama olduğunu fark ettim. Aşı karşıtlığının; dini, psikolojik, sosyolojik ve politik bir sürü açısı olsa da özünde yatan en büyük meselenin, insanların alternatif tıbba son yıllarda milyar dolar sermayeli şirketler tarafında üretilen ürünlerden daha çok güvenmesi olduğunu fark ettim.
Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (Doctors Without Borders) geçen hafta yayınladığı verilere göre aşı uygulanması gereken insan sayısı günde iki bin iken bu sayı son yıllarda bine kadar düşmüş. Türk Tabipler Birliği’nin Nüfus ve Sağlık Araştırmasıysa hiçbir aşı yaptırmamış 13-26 aylık çocuk sayısı 2008’de 20 bin dolayında (%1.6) iken 2013’te 37 binlerde (%2.9) olduğunu söylüyor.
Aşı uygulamaları 1880’lü yıllarda kuduzun, 1960’lı yıllarda kızamık tehdidinin giderilmesinde işe yarasa da 2010’lu yılların başından beri süren Ebola salgınına kökten çözüm bulamadığı için de sorgulanmaya başladı. Sınır Tanımayan Doktorlar, Dünya Sağlık Örgütü’nün Kongo’daki çalışmalarında daha fazla saydamlık esaslı veri paylaşımına ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Bununla eş zamanlı olarak New York’ta aşı uygulamasını reddeden Haredim Musevileri arasında dünyanın en bulaşıcı hastalığı olarak bilinen kızamık salgını tekrardan başladı. Burada ilginç olan aşı reddinin birbirleriyle herhangi bir sosyolojik paydada birleşmeyen aşırı dindar ve özgürlükçü kesimler arasında eş zamanlı olarak yaygınlaşmasıdır. Aşırı dindar kesimler, hastalığı Allah’ın bir cezası olarak kabul edip gidermeye çalışmazken, aşırı özgürlükçü kesimler şirketler tarafından üretilen aşıların insanlığa daha fazla zarar vereceğine inanmaktadır. Bu nedenle aşı reddi belli bir kesime özgü bir davranış olmamakla beraber, farklı nedenlerle birçok sosyal grup tarafından benimsenmiştir.
Aşı reddi aynı zamanda homeopatik tedavi ve ilaçların artmasıyla da yaygınlaşmıştır. Homeopati, ‘benzeri benzer ile tedavi etme’ (similia similibus currentur) prensibine dayanır. Hastalık belirtileri aslında, hastalık ile savaşan vücutta meydana gelen değişikliklerdir. Klasik tıp bu belirtileri ortadan kaldırmaya çalışır; öksürüğü keser, ateşi düşürür, ağrıyı dindirir. Homeopati ise belirtileri olduğu gibi ele alır, vücudun savunma sistemine dair işaretler olarak görür, bastırmaya çalışmaz ve hastalığın başka bir düzlemde olduğunu savunur. Homepatik tedaviler, hastanın belli bir müdahale sistemi ile iyileştirilmesindense yeni bir yaşayış biçimi ile tedavi edilmesini öngörür. Bu doğrultudaki çalışmalar son yıllarda oldukça hız kazanmıştır. Kimyasal madde yerine bitki özlü homeopatik ilaçların kullanımı artmıştır. Son yıllarda homepati ilaçların fiyatları düşmüş ve her kesimden insan için ulaşılabilir hale getirilmeye çalışılmıştır.
New Yorker’ın haberine göre geçen senelerde aşı reddi üzerine yapılan mülakat bazlı sosyolojik araştırmalarda öne çıkan sonuçlar şöyle:
- Aşı uygulamalarının modernizmin en büyük buluşlarından biri olduğu hala büyük ölçüde kabul edilmektedir. Toplum bağışıklığı bakımından bir kişinin bile aşı yaptırmaması büyük sonuçlar doğurabilir.
- Her aşının yan etkileri olduğu genel olarak kabul edilmiştir. Çoğu insan otizme neden olduğunu da düşünmektedir.
- Amerika’da dini nedenlerden dolayı aşı karşıtlığına hukuki olarak göz yumulmaktadır. Son senelerde bu uygulama eyalet bazında kaldırılmakta ve okulda herkese aşı yapılmaktadır.
- Aşı en çok dini ve komplo teorilerine inanan çevrelerde reddedilmektedir.
- Her hastalık için aşı tek çözüm değildir. Bazı hastalıkların tamamen bitki özlü homepatik ilaçlarla iyileştirilebildiği kanıtlanmıştır.
Aşı, günümüzde hem eğitimli hem de dindar kesimler tarafından sorgulanan bir uygulama. Bu son derece teknik bir sorun gibi gözükse de birçok sosyoekonomik dinamiği içinde barındırıyor. Burada öne çıkan mesele “sağlığı metalaştıran” özel sektör kurumları ve ilaç üreticilerine olan güvensizlik. İnsan ömrünü uzatan en büyük icat olan aşı uygulamalarının neden hala Ebola gibi bir sürü ölümcül hastalığa çare bulamadığını sorgulamak çok da yersiz bir davranış değildir.