Bundan yıllar önce, dünyayı etkileyen ekonomistlerden olan Keynes ünlü makalelerinden birini yazdı. 1930 tarihli makalesinde, ‘Teknolojik işsizlik’ terimini icat etti. Yazısı baştan aşağıya pek çok önemli öngörüde bulunuyor. Özellikle şu cümleleri dikkat çekici:
“Şu günlerde değişimin büyük hızı canımızı acıtıyor ve çözmekte zorlandığımız problemler getiriyor. Özellikle de değişimin öncüsü olamayan ülkelerin başı daha çok dertte. Pek çok kişinin henüz duymadığı, ama yıllar içinde sıklıkla duymaya başlayacağı bir hastalıkla sarılıyoruz: Teknolojik işsizlik. Teknolojik işsizlik, işgücünün değerlendirilebileceği yeni yolların keşfinin, bu yolları hayata geçirmemize göre çok daha hızlı ilerlemesinden kaynaklanıyor”. Keynes, bu cümlelerle beraber dünyada zorlu bir dönemin olacağından, teknolojik işsizlikle mücadelede bir süre ne yapacağımızı bilmeden yaşayacağımızdan bahsediyor. Fakat, Keynes daha 1930’larda, bu problemlerden kurtulacağımız, ekonomik bolluk içinde yaşayacağımız günlerin geleceğini de tahmin etmiş. Aynı makalede, ekonomik verimliliğin artışı ve insan gücüne daha az ihtiyaç duyulmasıyla, büyük bolluk içinde yaşayacağımız günler geleceğini yazmış. Sancılı bir teknolojik işsizliğe çözüm bulma sürecinden sonra, insanların artık daha fazla boş zamanlarının olacağını ve bunu kendilerine direkt gelir getiren aktiviteler dışında gerçekten anlam buldukları işlerde değerlendireceklerini tahmin ediyor. Benzer tahminleri Jeremy Rifkin’in kitaplarında ve Peter Diamandis’in Abundance isimli kitabında okuyabilirsiniz.
Aslında insanların giderek artan şekilde kendileri için anlamlı olan işlere yönelmek istediğini son yıllarda sıklıkla görmeye başladık. “Sosyal girişimcilik” kavramı ekonomide gitgide daha önemli bir yere oturmaya başladı. Deloitte Insights’ın 2019 Global Human Capital Trends raporuna göre, şirketlere ve liderlere, sağladıkları sosyal ve ekonomik fayda konusunda daha açık ve dürüst olmaları konusunda toplumdan gitgide artacak baskılar öngörülüyor. Türkiye’de bu konuda 2019’da neler yapıldığını Merve Kavas’ın bu yazısında okuyabilirsiniz. Bazı üniversiteler de artık öğrencilerini sadece iş bulmaya değil, anlam bulacakları işlerde çalışmaya yönelik içerikler geliştirmeye başladı.
Bunun bir başka yansımasını paylaşım ekonomisinin artışında görüyoruz. İnsanlar sadece ekonomik gelire göre değil, başkalarıyla paylaşmaya ve fazla tüketimden dolayı dünyaya verdiğimiz zararı azaltmaya yönelik hareket etmeye başladı. Teknolojik gelişmelerin kolaylaştırdığı ağ yapısı da paylaşım ekonomisinin gelişimini oldukça hızlandırdı.
Shareable, paylaşım ekonomisiyle ilgili gelişmeleri paylaşan platformlardan biri. Örneğin, ‘Response’ isimli podcast’lerinde toplumların birbirini destekleyerek doğal afetlere nasıl karşılık verdiklerini paylaşıyorlar. Ayrıca halk kütüphanesi kartlarıyla bisiklet paylaşımı yapmaya, açık kaynaklı yazılım projelerinden zaman bankalarına kadar pek çok konuda dünyadan örnekler paylaşılıyor. Dünyada paylaşım ekonomisinde başarılı örnekler olarak ikinci el kıyafetlerin alınıp satıldığı ThredUp, topluluk bahçelerinin kiralandığı Shared Earth, merkezi bankalara duyulan güvenin zayıflamasıyla varlığı gelişmeye başlayan Peer-to-Peer Social Lending girişimleri bulunuyor. Bu kaynakları takip edip Türkiye’deki paylaşım ekonomisi örneklerini geliştirmek hem toplumumuzun geleceğe hazırlanması hem de dünya üzerindeki olumsuz etkilerimizi azaltmak için faydalı olacaktır.